Buradasınız
Çıkışsızlık Sarmalından Örgütlü Mücadele ve Dayanışmayla Kurtulabiliriz!

“Toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçiler için yaşam her geçen gün daha zor ve zahmetli hale geliyor; sıkıntı veren sorunlar büyüyüp etkisini ağırlaştırıyor. İşçisinden öğrencisine, emeklisinden işsizine kadar emekçilerde endişe ve yarına dair karamsarlık duygusu hâkim!” İşçi Dayanışması’nın 162. sayısının başyazısı bu satırlarla başlıyordu. Devamında; milyonlarca işsizin olduğu, reel ücretlerin eridiği ve hayat pahalılığının durdurulamadığı, yoksullaşma çukurunun genişleyip derinleştiği, milyonlarca öğrencinin gelecek kaygısı yaşadığı bir toplumun yüzünün gülemeyeceğine dikkat çekmiştik. Aradan geçen aylar içinde emekçilerin yaşam koşulları daha da ağırlaştı. Toplum kendisini bir çıkışsızlık kuyusunda hapsedilmiş gibi hissediyor. Nitekim yukarıdaki satırları doğrulayan birçok araştırma yayınlanıyor. Ancak toplumda çok yönlü, uzun ve sancılı bir dönüşümün derinden derine gerçekleştiğini de belirtmek lazım.
Türkiye işçi sınıfı tarihinin en yıkıcı kışlarından birini yaşıyor. Bu kışı yıkıcı yapan mevsim koşullarının sertliğinden ziyade işsizlik, hayat pahalılığı, rejimin baskı ve zorbalığıdır. Emekçiler korkunç yoksullaşma dalgasının altında yaşam mücadelesi verirken, ucuz ekmek kuyrukları her geçen gün daha da uzuyor. Ürünler durmaksızın zamlanırken, yüzde 80’i aşan ve giderek yükselen enflasyon nedeniyle ücretlerin satın alma gücü hızla düşüyor. Özellikle şu konunun altını çizmek lazım: Enflasyonla birlikte üretim sürecinde gerekli olan maddelerin maliyetlerinin arttığı doğrudur ama ürün fiyatları da aynı oranda artıyor. Fakat işçi ücretleri aynı oranda artmıyor ve böylece ürünler zamlanıp enflasyon patlarken reel işçi ücretleri düşüyor. Dolayısıyla emek (işgücü) maliyetleri ucuzluyor ve sermaye sınıfının işçilerin sırtından elde ettiği kâr miktarı yükseliyor. Nitekim patlayan enflasyon emekçileri vururken, başta ihracat ve turizm şirketleri, devletten dolar garantili ihale alan yandaşlar olmak üzere sermaye sınıfı kâr rekorları kırıyor.
Enflasyon işçi ücretlerini kar gibi eritirken ve önümüzdeki günlerde bu erime hızlanarak devam edecekken, işçi ücretlerine yapılan zam gerçek enflasyonun yarısı bile değildir. Bu gerçeği brüt asgari ücrete yapılan yüzde 39,9 oranındaki zamma ya da MESS’e bağlı işyerlerindeki metal işçilerinin ücretlerine yapılan bir yıllık ortalama yüzde 46 oranındaki zamma bakarak da görebiliriz. Üstelik yeni yılla birlikte başta enerji olmak üzere iğneden ipliğe yağmur gibi yağdırılan zamlar nedeniyle, işçi ücretlerine yapılan zamlar buhar olup uçmuştur. Bu da mavi yakalısından beyaz yakalısına işçi sınıfının tüm kesimlerinin keskin bir yoksullaşma yaşaması anlamına geliyor. Nitekim Ocak 2016-Eylül 2021 arasında, üretilen bir yıllık toplam değer içinde işçi ücretleri yüzde 45’ten yüzde 39,1’e gerilemiştir. Yani bu yıllar içinde işçi sınıfının toplam değerden aldığı pay sürekli gerileyip işçi sınıfı yoksullaşırken, bir avuç sermayedarın aldığı pay ve kâr ise sürekli yükselmiştir.
Türkiye işçi sınıfını vuran yoksullaşma dalgası birçok başka açıdan öncekilerden farklıdır: Dikkat çektiğimiz üzere toplumun yüzde 93’ü kentlerde yaşıyor ve geriye kalan nüfus da büyük ölçüde modern ilişkilerin belirleyiciliği altındadır. İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemden dolayı toplumsal ihtiyaçlar, geçmişle karşılaştırılamayacak ölçüde çeşitlenip artmıştır. Bugün hastaneden randevu alabilmek için bile akıllı telefon veya bilgisayar sahibi olmak gereklidir. Toplumun ekseriyetinin kentlerde yaşadığı, genç kuşakların kentlerde doğup büyüdüğü, artan eğitimli nüfusun işsizlik ve geleceksizlikle boğuştuğu Türkiye tablosu bugüne aittir. Köyden gelen gıda ürünlerinin kurtarıcı olduğu dönem kapanmıştır. Dolayısıyla siyasi iktidarın sermaye lehine uyguladığı yoksullaştırma politikasının etkisi geçmişe nazaran çok daha yıkıcıdır ve bunun önümüzdeki dönemde mutlaka sonuçları olacaktır.
Her geçen gün sınıflar arasındaki uçurum genişliyor, sınıfların üzerine bastığı kutuplar birbirinden giderek daha fazla uzaklaşıyor. Fakat işsizlik, yoksulluk ve geleceksizliğin doğurduğu toplumsal çelişkiler emekçilerin rejime olan hoşnutsuzluğunu besleyip büyütüyor. Tam da bu yüzden rejim ve medyası, Türkiye’deki derin ve can yakan yoksulluğu olağan göstermek için gerçekleri çarpıtıyor. Tüm utanç sınırlarını aşıp kepazelikte zirve yapan yandaş medya, Avrupa ülkelerinde ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde enflasyonun daha fazla arttığı yalanını propaganda ediyor. Kuşku yok ki enflasyon dünya genelinde yükseliş halindedir. Ne var ki ABD’de yıllık enflasyon yüzde 7, Fransa’da yüzde 3,4, Almanya’da ise yüzde 5,3’tür. Oysa Türkiye’de yüzde 80’i aşan gerçek enflasyon ABD’dekinin 11 katından, Fransa’dakinin 23 katından, Almanya’daki enflasyonun ise 15 katından fazladır.
Tüm hücrelerine kadar yolsuzluğa gömülen, lüks ve şatafatlı bir yaşam süren, muazzam devlet kaynakları üzerinde keyif süren rejim ve çevresinin tek amacı iktidarlarını korumaktır. Devasa bir yumağa dönüşmüş sorunları çözemeyen iktidar, sürekli yeni gerilimler yaratmaya, gündemi olağanüstü temelde şekillendirerek toplumu korkutup sindirmeye ve ömrünü uzatmaya çalışıyor. Her fırsatta toplumdaki farklılıkları kaşıyor, insanların dini inançlarını istismar ediyor, kin ve nefret söylemiyle toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı kışkırtıyor. Nitekim Sezen Aksu’nun 2017 yılında yazılmış bir şarkısını gündeme getirip tüm gücüyle bunun üzerinde tepinmesi ve tehditler savurmasının nedeni budur.
Gazetemizin geçen sayısında iktidarın 20 Aralık vurgununu ele alırken “Hacı Tilki” hikâyesinden söz etmiştik. Boynunda tespih dilinde dua kaz, tavuk, ördek ve kekliği aldatıp mağaraya kapatan tilki, onları tek tek mideye indirirken en bilindik stratejiyi uygular: Böl, ayrıştır, birbirlerine kayıtsız hale getir ve istediğini yap! “Hacı Tilki” tavuğu mideye indirmek için önce onu fakirin çocuğuna zamanında yumurta vermediği için suçlar ve diğerlerini kayıtsız bırakır ve hatta ona karşı kışkırtır. Fakat tilkinin oyununa gelip tavuğu savunmayanlar sırayla yem olmaktan kurtulamazlar. Bu hikâyede de olduğu üzere, ayrıştırılmış ve birbirlerine karşı kışkırtılmış emekçiler, daima egemenlerin kurduğu tuzağa düşer ve içine itildikleri kötü koşullara karşı güçlerini birleştiremezler.
İşsizliğin, yoksulluğun, gelecek kaygısının, baskı ve zorbalığın arttığı, özgürlüklerin yok edildiği, insanın bir mengeneye sıkıştırıldığı koşullar toplumu bunaltıyor. Geleceksizlik sarmalından çıkamayan, tepkilerini baskı rejimine yönlendiremeyen genç kuşaklar, enerjinin içe yönelmesinden dolayı depresyona giriyor. Öyle ki depresyon ilkokul sıralarına kadar inmiş durumda. Gencecik bir hekim adayı olan Enes Kara’nın intiharının arkasında da işte tüm bunlar var. Muhalefet partilerinin izlediği son derece pasif siyaset ise toplumdaki umutsuzluğu daha da büyütüyor. Oysa emekçiler bu sarmaldan çıkabilir. Ancak bunun için öncelikle hoşnutsuz olmanın, şikâyet etmenin veya kişisel öfke patlamalarının kendiliğinden bir eyleme dönüşmediğinin, sonuç getirmediğinin görülmesi gerekiyor. İşçiler, öğrenciler, emekçi kadınlar, emekliler… İşçi sınıfının tüm kesimleri bir araya gelmek, örgütlenmek, dayanışma içinde hareket etmek zorundadır! Birlik ve dayanışma ekmek kadar, su kadar gereklidir. İşçi sınıfı ancak örgütlü olduğunda ve emeğin örgütlü cephesi büyüdüğünde siyasi bir güce ulaşabilir ve işte o zaman toplumsal gidişata müdahale edebilir.
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...