Çöken Hayaller, Prangaya Dönüşen Borçlar: Kurtuluşumuz Nerede?
İzmir’den emekli bir işçi
Sömürücü düzenin efendileri televizyonlarında, gazetelerinde aralıksız olarak bireysel kurtuluş fikrinin propagandasını yaptırır. Bu propaganda işçi-emekçilere ve çocuklarına yapılır. Bu propaganda yedi yirmi dört sürekli yapılır. İçi zehirli, dışı janjanlı her çeşit renkten şekerler gibidir. Mesela “herkes zengin olabilir” derler. “Nasıl mı, büyük oyna” derler. “Yükselmek mi istiyorsun? İş arkadaşlarını sat. Kendinden başka kimseyi düşünme. Biri düşmüşse, bir tekme de sen vur.” “Sen bireysel olarak kendini kurtarmaya bak” der burjuva ideolojisi. Ama burjuvazinin zokasını yutan yoksullar günün sonunda kaz gibi bağırtılarak yolunmaktan kurtulamazlar. Ömürlerinin sonuna dek borç batağına gömüleni, çareyi intihar etmekte bulanı, yozlaşmanın batağında kaybolanı çoktur…
Artık kredi kartı kullanmayan işçi olmadığı kesin. Hatta her işçinin cüzdanında her bankaya ait kredi kartları var. Adeta Ali’nin külahını Veli’ye giydirmek misali birinden alıp, diğerinin borcunu ödüyorlar. Kiradan kurtulmak için 20-30 senesini bankalara ipotek eden işçilerin doğmamış çocukları bile borçlandırılıyor. Bir-iki taksitini ödeyemediğinde hayalini kurduğu eve banka el koyuyor. Borç içinde boğulan yoksulların çıkmazını da fırsata çeviriyor sermaye sınıfı. Mesela devletin denetimi ve gözetiminde oynatılan kumarlar, “şans oyunları”… Milli Piyango, Loto, Toto… Nedense bu kumar oyunlarında hep oynatan devlet ve özel sermaye kazanır. Kumar oynayanlar yani yoksullar hep kaybederler. Ama arada bir “kazanırlar” ki kumara devam etsinler. Hatta bilmem hangi milyarder de böyle zengin oldu fısıltı gazetesi aralıksız yeni baskılar yapar. Oysa işçi ve emekçiler örgütlü bir kafayla düşünebilseler, var olan servetlerin, devasa sermayelerin tamamının işçi sınıfından aşırılan artı-değer olduğunu görebilirler.
Kendinizin veya bir yakınınızın bankalardan kredi çekip ödeyemediği için bankalar tarafından iliğinin kemiğinden çekilip alındığına tanık olmuşsunuzdur. İşte benim komşulardan birinin de başına gelmiş bu durum. Dün bu komşum beni aradı. Sesinden telaşlı olduğu belli oluyordu. Başladı anlatmaya. “Komşu sorma başımıza gelenleri. Kızım bankadan 70 bin lira kredi çekmiş. Çektiği 70 bin lirayı internette oynanan bir oyun varmış, ona yatırmış. Önce hep kazanmış. Sonra kazandığını da kaybetmiş kendi çektiği 70 bin lirayı da. ‘Anne tam 250 bin lira kazanmıştım kendi param hariç. 350 bin daha kazansaydım tam 670 bin liram olacaktı. Sana gösterdiğim o daireyi alacaktım. Ama bütün paramı kaybettim. Bir 10 bin liram olsaydı devam edebilseydim belki kazanacaktım ama olmadı. Bütün paramı kaybettim. Ben mahvoldum anne’ dedi. Bankadan aldığı 70 bin lira faiziyle birlikte 110 bin lira olmuş. Psikolojisi bozuldu. İşten de çıkardılar. Babası da nereye gitse 45 yaşın üstünde olduğu için işe alan yok. Emekli de olamadı. Daha 5 senesi var. Beni de işten çıkardılar. İş ilanı olan her yere gittim. Yaşım 50 olduğu için hiçbiri almadı. Kaç aydır kirayı ödeyemedik. Ne yapacağımızı şaşırdık. Ömer sokağa çıkmaya utanıyor. Kız bizi ev sahibi yapacaktı sözde. 110 bin lira borcun altına soktu. Eko gibi kızın intihar etmesinden korkuyorum. Biliyorsun Eko’yu, geçen sene işyerinde kendisini asmış halde bulmuşlardı. Herkes ‘hiçbir sorunu yoktu’ deyip duruyordu. Sonradan anlaşıldı ki kredi çekip kumar oynamış. Bunalıma girip intihar etmiş. Bak genç karısı, 2 yaşında çocuğu perişan oldu. Kadın çocuğu da alıp babasının evine gitti. Komşu, kafayı yemekten korkuyorum” diyerek dert yandı.
Hiçbirimiz dünyaya örgütlü olarak gelmedik. Hepimiz kapitalist düzenin pisliği içinde doğduk ve büyüdük. Haliyle hepimiz örgütlü olmadan önce “bir eşyanın boş düşüyle oyalanıp”, tek başımıza kendimizi kurtarıp zengin olacağımızın hayalini kurduk. Mesela Milli Piyango, Toto, Loto kumar oynadık. Büyük ikramiye bize vuracak hayalimiz son dakikaya dek sürdü. Dipsiz bir kuyuda merdivensiz bırakılmış gibi, görünmeyen bir ipin sarkıtılıp bizi kurtaracağını beklemekle ömrümüz geçip gidiyordu. Sonra birileri kapitalist düzen altında tek başımıza kurtuluşumuzun hayalden öte olmadığını anlatmaya başladı. İnsanlığın ve doğamızın kurtulup özgür olabilmesi için mücadele edenlerin yanında yerimizi almalıyız. Her yanından pislik akan bu sömürücü düzen altında, tek başımıza insanlığımızı bile koruyamayız. Tek kurtuluşumuz örgütlü mücadelede. Elif Çağlı’nın Böylesi Yaşamak Değil şiirinde dediği gibi, gerçekten de böylesi yaşamak değil…
Son Eklenenler
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...
- Adnan Yücel, Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek şiirinde “saraylar, saltanatlar çöker, kan susar bir gün, zulüm biter” der. Yeryüzünde “aşkın” yani özgürlüğün, barışın, mutluluğun hâkim olacağı günler için ve o günlere kadar mücadelenin devam edeceğini...
- Bugün dünyanın pek çok yerinde savaş naraları yankılanıyor. Filistin, Ukrayna, Suriye, Lübnan, Yemen ve daha birçok ülkede emperyalist savaşların getirdiği yıkımlara, acılara, ölümlere tanık oluyoruz. Şimdilik televizyon ekranlarında, gazetelerde...
- Portekizli yazar Jose Saramago “Körlük” romanında toplumsal körlüğü, bu kitabın devamı olan “Görmek” romanında ise ezilenler gerçekleri görmeye başladıklarında neler olduğunu anlatır. “Körlük” romanı 1933-1974 yılları arasında Portekiz’de hüküm...