Buradasınız
Cumhuriyetin ilk yarısı: 1 Mayıs yasaklanıyor!
2 Mayıs 2021 - 23:15
1923 yılında “Türkiye İşçileri Bayramı” olarak ilan edilen 1 Mayıs, üzerinden çok geçmeden yasaklandı. 1925’te çıkarılan “Takrir-i Sükun Kanunu”, nam-ı diğer “Sus Kanunu” ile birçok yasağın yanına fiili olarak 1 Mayıs da eklendi. İşgal yıllarında emperyalist efendiler nasıl 1 Mayıs’ı yasakladılarsa, bugünün siyasi iktidarı nasıl ki 1 Mayıs’ta alanları işçilere kapatıyorsa; yeni kurulan rejimin efendileri de benzer bahanelerle her türlü örgütlenmeyi, gösteriyi ve basın-yayın faaliyetini yasaklamıştı. Bundan böyle işçilere alanlar yasaktı, gazete çıkarmak ve broşür dağıtmak yasak… Örgütlenmek yasaktı, grev yapmak yasak, 1 Mayıs yasak…
Cumhuriyet’in ilk işçi örgütlenmesidir Amele Teali Cemiyeti, pek çok sendikanın birleşmesiyle kurulmuştur. Bu cemiyet, 1 Mayıs 1925’te işçilere “1 Mayıs Nedir?” başlıklı bir kitapçık dağıtır. 16 sayfalık kitapçığın son satırları şöyledir: “Amele sekiz saatten fazla çalışmamak, müreffehen yaşatacak bir ücret almak, insan muamelesi görmek ve mukadderatına bizzat hâkim olmak ister. Türkiye amelesi bu isteklerini kendi azmi, kendi bilek kuvvetiyle elde edecektir. İşçiyi sermayenin soygununa karşı müdafaa etmek Cumhuriyetin vazifesidir. 8 Saat İş, 8 saat Uyku, 8 saat İstirahat” Bu şiar sizlere de tanıdık geldi mi? İşçi sınıfının mücadelesinin tarihine baktığımızda işçilerin farklı dillerde aynı istemleri konuştuğunu, aynı amaç uğruna mücadele ettiğini görürüz.
İşçilerin dağıttığı bu kitapçık, yani esasında 1886’da 1 Mayıs’ın doğuşunun şiarı suç unsuru sayılmış ve Amele Teali Cemiyeti’nin yöneticileri tutuklanarak İstiklal Mahkemesi’ne gönderilmiştir, sonra da hapse atılmışlardır. İşçilerin içinde kök salmaya başlayan bu işçi örgütlenmesinin kapısına birkaç yıl içinde kilit de vurulacaktır.
Türkiyeli egemenler 1 Mayıs’ın içini boşaltmak istiyordu. Nihayetinde 1935 yılında 1 Mayıs resmi olarak “Bahar ve Çiçek Bayramı” ilan edildi. Böylece işçi sınıfının mücadele geleneğinin nasıl unutturulmaya çalışıldığının anlaşılması için dönemin gazete kupürlerine bakmak yerinde olacaktır.
2 Mayıs 1934 tarihli Milliyet gazetesinde “1 Mayıs Neşeli Geçti” başlıklı bir haber… İşçilerin taleplerini haykırmak için meydanlarda buluştuğunu yazmıyor. Bu satırlar 1 Mayıs’ın nasıl çarpıtıldığının, toplumsal belleğin nasıl yok edilmeye çalışıldığının belgesidir. İşçilerin nice baskıya göğüs gererek katıldığı geçmiş yıllardaki 1 Mayıslar, bu haberle birlikte kırlarda dolaşılan, çadırlarda süt içilen, baharın gelişinin kutlandığı günler olarak yansıtılıyor. E boşuna dememişler; “medya sahibinin sesidir.” Nasıl ki akrebin fıtratında sokmak var ise sermaye medyasının fıtratında da yalan vardır.