Buradasınız
Fazla Mesailer Çözüm mü?

Geçim sıkıntısı, işçilerin belini bükmeye devam ediyor. İşçilerin ücretleri yerinde sayarken ve işçilerin alım gücü düşerken, iğneden ipliğe her şeye fahiş zamlar yapılıyor. Hayat pahalılığı işçilerin yaşamını daha da kahredici hale getiriyor.
En temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çırpınan işçiler, çıkış yolunu fazla mesailere kalarak gelirlerini arttırmakta görüyorlar. Patronlar, işçilere “daha fazla çalışın, siz de kazanın, biz de kazanalım” diyorlar. Ama bu boş bir yalandan başka bir şey değildir. Haftalık çalışma süresi yasalara göre 45 saat olmasına rağmen, fazla mesailerle birlikte haftalık çalışma 70-75 saate kadar çıkıyor. İşçiler sabahın kör karanlığında fabrikalara giriyor, gecenin bir yarısı evlerine dönüyor. Bazen, evlerine dönme şansı bulamadan sabahlamalara kalıyor; çocuklarının, eşlerinin yüzünü dahi göremez hale geliyorlar. İşçiler 7’li, 12’li, hatta 21’li vardiya sistemiyle fabrikalara hapsediliyor. Patronlar sermayelerine sermaye katarken, işçiler ise yoksullaştıkça yoksullaşıyor.
Adına kapitalizm denen bu sömürü sisteminde üretim, patronların kâr hırsı ve arzularına göre yapılıyor. Her şey buna göre kurgulanıyor. İşçilerin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve geçinebilmeleri patronların umurunda değildir. 739 lira asgari ücretle çalışan işçi, ay sonunu getirebilmek için gece gündüz demeden fazla mesai yapmasına rağmen, eline geçen para açlık sınırına ancak ulaşabiliyor. Sendikaların açıklamasına göre açlık sınırı 1000, yoksulluk sınırı ise 3000 liranın üzerindedir. İşçiler gece gündüz çalışıyorlar ama ne açlıktan ne de yoksulluktan kurtulabiliyorlar. Böylece karın doyurmanın bedeli, uzayan çalışma saatleri ve tükenen bedenler oluyor.
Ücretler düşük tutularak, işçiler uzun çalışma saatlerine mahkûm ediliyor. Çalışma saatlerinin uzunluğu nedeniyle bir robottan farkımız kalmıyor. Patronlar; ailemize, sevdiklerimize ve sosyal yaşantımıza ne kadar zaman ayıracağımıza, evdeki vaktimizi nasıl geçireceğimize kadar hayatımızın her alanını belirliyorlar. İş saatleri dışında kalan zamanda, ertesi gün işe gidebilmek ve yoğun tempoyla çalışmaya katlanabilmek için evden dışarı dahi çıkamıyoruz. Fazla mesailerden zaman kalsa bile cebimizde para olmuyor.
Patronlar, işçileri sadece fabrikalarda çalışan, sosyal bir yaşamı olmayan, aileleriyle, sevdikleriyle vakit geçiremeyen makineler gibi görüyorlar. Her defasında ailenin kutsallığından bahseden ikiyüzlü patronlar sınıfı, sıra siparişlerinin yetişmesine gelince bir anda ailenin kutsallığını unutuyorlar. İşçi Dayanışması’na sıkıntılarını anlatan bir işçi, 12 saat çalıştığı ve çocuklarının yüzünü göremediği için feryat ediyor. Bir taraftan üç kuruş daha fazla kazanabilmek ve çocuklarının karnını doyurabilmek için çalışıp didinirken, diğer taraftan çocuklarıyla zaman geçiremeden, onların büyüdüğünü göremeden yaşamı tükenip gidiyor. Tüm bunlar işçilerde telafisi mümkün olmayan ruhsal çöküntülere, psikolojik sorunlara yol açabiliyor. İntiharların, ailesini katledenlerin sayısının her geçen gün bu denli artması boşuna değildir.
Fazla mesailerle uzayan iş saatleri, kaçınılmaz olarak meslek hastalıklarını ve iş kazalarını da beraberinde getiriyor. 36 saat kesintisiz çalışmaya zorlanan işçiler varken patronlar, utanmadan iş kazalarının sebebini “işçinin dikkatsizliği” olarak gösterebiliyorlar. Günde birkaç saat uyku ile işe devam eden bir işçiden aynı dikkati sürdürmesi beklenebilir mi?
Çoğu işyerinde, iş başvurusuna giden işçiye daha en baştan “sabah giriş belli, akşam çıkış ise iş ne zaman biterse” deniliyor. Yani “mesaiye kalacaksan işbaşı yaparsın, yoksa sen bilirsin” diyorlar. Daha en baştan işçi fazla mesailere kalmaya mecbur ediliyor. Mesailere kalmayan işçilerse işten çıkartılmakla tehdit ediliyorlar. Hem patronların baskısı hem de düşük ücretler nedeniyle başka çaresi olmadığını düşünen işçi fazla mesailere itiraz edemiyor.
Oysa uzayan iş saatlerinden ve fazla mesailerden kurtulmanın yolu, bir araya gelmekten, ücretlerimizin yükseltilmesi ve iş saatlerinin kısaltılması için mücadele etmekten geçiyor. Bu pek çok işçi kardeşimize hayal gibi gelebilir. Ama mücadele verdiğimizde bir hayal olmadığını ve yeni hakların ancak mücadele ederek elde edilebileceğini görmüş oluruz. İş saatlerinin kısaltılması ve ücretlerimizin temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde yükseltilmesi için, patronlar karşısında bir güç olmalıyız. İşçilerin gücü birliğinden gelir. İşçiler olarak birlik olduğumuzda ailelerimize, sevdiklerimize ve arkadaşlarımıza daha fazla vakit ayırabiliriz.
İşçilerin Sordukları/6
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....