Buradasınız
Hangi Hasan Olacağız?
İzmir’den emekli bir işçi

Sevgili UİD-DER saflarında buluşan örgütlü sınıf kardeşlerimiz ve henüz uzanıp elini tutmaya çalıştığımız işçi kardeşlerimiz, hepinize merhaba! Yaklaşık iki aydır yazamadığım için heybede epeyce malzeme birikti. Yeri ve zamanı geldikçe sizlerle paylaşacağım. Bu yazıda sizlerle iki ayrı Hasan’ı tanıştıracağım. Biri gözbağlarından genç bir işçiyken, örgütlü olmanın sayesinde kurtulmuş Hasan amca! Diğer Hasan amca ise örgütlü ve sınıf bilinçli işçilere kulak asmadığı için gözbağlarından hiç kurtulamamış olan.
İşçi Dayanışması gazetesinin 174. sayısında Erol Toy’un Gözbağı romanında işçi Hüseyin’in nasıl dönüştüğü aktarılmış. Hatırlatacak olursam, Hüseyin bir işçi olduğu halde sınıf temelinde bir bilince sahip olmadığı için yıllarca onu iliklerine dek sömüren patronuyla kendisini aynı tarafta görür. Hüseyin gel git yaşasa da sonunda ateşten yumağın ucunu bulmak için işe koyulur, işte o zaman gözbağını yırtıp atar. Ben de böyle birini tanıdım. Gözbağlarından genç bir işçiyken örgütlü mücadele sayesinde kurtulan Hasan amca geçen hafta 84 yaşında aramızdan ayrıldı. Ama onu anlatmadan önce, diğer Hasan amcayı anlatayım size.
Treni kaçırmış Hasan amca mahalleden kapı komşum olur. O da iki gün önce 72 yaşında göçüp gitti bu hayattan. Akrabasının inşaat şirketinde çalışmış yıllarca. Akrabası domuz gibi şiştikçe şişmiş. Sigortalarını bile yapmadan çalıştırdığı işçilerin sırtından servetine servet eklemiş. Hasan amca yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: “Ben cahildim. Kenardan gelen seslere kulaklarımı kapattım. Patronum olan amcamın oğlu da insafsız olduğu için sigortamı hiç yapmamış. Tek gün sigortam çıkmadı. Elim keser tutana kadar hep çalıştım. 72 yaşındayım. Artık çalışamıyorum. Çalışmadığım gün açım. Oğul uşağın eline bakmak fena ağırıma gidiyor. Ölsem de kurtulsam.” Her yanına gittiğimde böyle hayıflanır, sitem ederdi. Eli iş tuttuğu günden elleri tutmaz hale gelene dek çalıştı. İşçi sınıfının şairi Nâzım Ustanın ifadesiyle beyaz bir sofrada elleri tertemiz şekilde bir gün bile tek lokma yiyemeden göçüp gitti bu hayattan.
İlk Hasan amcayı tanıdığımda ise 8 yaşında işe yeni başlamış bir çıraktım. O ise o zamanlar 40 yaşlarındaydı sanırım. İzmir/Gültepe Toros mahallesindeki Hamit amcamın kapısının önünde çay içerlerken karşılaşmıştım bu tütün işçisiyle. Hamit amcamın onun için: “Her dediğine inanılır. Peşi sıra gözü kapalı gidilir. Bir lider işçidir Hasan usta” dediğini hatırlarım. Çok daha fazlasını dinlemiştim ona dair, nasıl bir işçi olduğuna dair. Lakabı Kütük Hasan’mış. Boyu bayağı kısaydı, pazıları epey büyük, parmakları kısa ve tombuldu. O zaman hafif bir kamburu vardı. Kamburunun çok ağır yükler taşımaktan oluştuğunu da çok sonra anlayacaktım. Hasan amcanın “sıkorta (sigorta) sandıkanın (sendikanın) temelidir” sözü bana yabancı dilde söylenmiş kadar anlaşılmaz gelmişti ilk duyduğumda. Bir gün çocukların bile hemen anlayacağı şekilde bir soru sorup cevaplamıştı. “Bir ev nasıl yapılır?” Cevabı ise şöyleydi: “Bir evi yapmak için önce temeli kazılır. Sonra demirleri döşenir. Daha sonra da betonu dökülür. İşçinin sigortası işçinin haklarının temelidir. Sendika mı? Sendika ise temelin üzerine kurulan binasıdır bütün işçilerin!” O zamandan bugüne Hasan amcanın bu sözleri zihnimde hep canlı kalmıştır.
18 yaşıma girdiğim gün sigorta girişimi yaptırmıştım. Aynı gün sendika odasına giderek sendikaya üye olmuştum. Sigorta ve sendikanın ne olduğunu bilmeden, işçiler için iyi bir şey olduğunu hissediyordum duyduklarımdan, dinlediklerimden. Sigortalı olmamda, sendikalı olmamda Hasan amcam gibi insanların etkisi olduğu gibi bana işi öğreten ve beni gözbağımdan kurtaran Rahmi Ustamın da büyük etkisi olmuştu. Elbette Rahmi Ustamın da gözünü açan kendisinden önce sınıf mücadelesi içerisinde yerini almış bir işçi büyüğü mutlaka olmuştur.
Gözbağı romanında işçi Hüseyin’i dönüştüren Cezmi Baba anlatılıyor. Her mücadeleci kuşak önce işçi sınıfının sömürüye ve zulme karşı mücadelesinin bayrağını dalgalandırıyor, sonra da bu bayrağı kendisinden sonra gelen kuşağa devrediyor. Cezmi Babaların bayrağını devralan Hüseyinler, Zehralar oldu, onlar da kendilerinden sonra gelen işçi kuşaklarının gözbağlarından kurtulmaları için mücadele ettiler. İşçi sınıfının sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesi bu şekilde bir aktarma kayışıyla birinden diğerine aktarılarak devam ediyor. Bizden sonra gelen işçi kuşaklarına bu bilinci ve görevi aktarma sorumluluğu bizlere düşüyor. Demem o ki hangi Hasan olacağız? Mücadele eden, aktarma kayışı olan Hasan mı, yoksa patronların oyununa kanan ve vakti dolduğunda yaşadığından pişman olan Hasan mı?
Söyleyin, Kadın İşçide mi Kabahat?
- Sınıf Temelinde Örgütlü Olmak Ne Demektir?
- “Sizi Değil, İşgücünüzü Sattık”
- Cepteki Taşlar ve Tecrübe
- Hangi Hasan Olacağız?
- Grev ve Direniş Alanında Bir Muşambadan Ötesidir Çadır!
- Sınıfını Bil, Sen de Birlik ve Dayanışma Çatımızın Altına Gel!
- Örgütlü İşçiler Bin Bilse de Örgütüne Danışır…
- “Sendikadan Vazgeçin, Valizdeki Paraları Size Dağıtacağım”
- Birliğin ve Dayanışmanın Güzelliği
- Genç İşçiler UİD-DER’i Anlatıyor
Son Eklenenler
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...