Buradasınız
İki Şehrin Değil, İki Sınıfın Hikâyesi
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu.” Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi romanına bu cümlelerle başlıyordu. 1700’lü yılların son dönemecinde, iki ülkenin iki şehrinde geçiyor roman; Paris ve Londra’da. Fakat sanki 250 yıl önceyi değil de bugünü anlatıyor.
O dönem Fransa ve İngiltere krallıkla yönetiliyordu. Her iki ülkede de krallar, toprak sahipleri, aristokratlar yani kendilerine “soylular” diyen egemen sınıf, emekçi kitlelere yeryüzünde cehennemi yaşatıyordu. Sokaklarda aynı tablo hâkimdi; “Korkunç bir değirmende tekrar tekrar öğütülen insan örnekleri her köşe başında titriyor, her kapıdan girip çıkıyor, her pencereden bakıyordu. Onları öğüten değirmen, gençleri yaşlandıran değirmendi. Çocukların yüzleri yıpranmış, konuşmaları ciddiydi. Ve onlarda, bu yaşlanmış yüzlerin her kırışığında derin izler açan tek bir şey okunuyordu: AÇLIK”
İki şehirde de emekçi halk devlete, kiliseye ve krala vergi ödemek zorundaydı. Açlıkla ve salgın hastalıklarla boğuşan halktan zorla vergi alan iktidar sahipleri ise saray harcamalarının artmasından hiç rahatsızlık duymuyorlardı. Gününü zevk ve sefa içinde geçiren, bir elleri yağda bir elleri balda devlet adamlarında her şeyin ilelebet böyle gideceği düşüncesi hâkimdi. Halkı paçavra olarak görüyorlardı. At arabaları ve uşakları eşliğinde son sürat yol alırken ezdikleri insanlar onlar için atlarını kirleten bir çamurdan farksızdı. Ölülerinin ardından feryat eden yoksullar, onlar için uluyan köpeklerden başka bir şey değildi. Ölülerine mezar taşı dilenenler, onlar için kara deliklerde yaşayan fare sürüsüydü. Soyluların kibirli acımasızlığı, yoksulluğa ve aşağılanmaya maruz kalan halkı sindirmeye yetiyor görünüyordu. Fakat bu devran hep böyle sürüp gidecek sanan efendiler yanılıyordu. Yoksul varoşlarında öfke ve kin içten içe birikiyordu.
En sefil şartlarda yaşamak ya da kayalığın tepesinde yükselen hapishanede tutsaklık ve ÖLÜM! İnsan olmak bu ikisi arasında seçim yapmak mıydı? Bu iki seçeneğin dışında bir seçenek daha olmalıydı. Daha önce akıllarının ucundan bile geçmeyen bir seçenekti bu: Kralların iktidarına son vermek! Yıllarca itaat eden, boyun eğen, susan emekçi kitleler nihayet “artık yeter” demişti. Fransa’da 1789 devrimi başladığında, adeta emekçilerin öfke seli sahne aldı. Korktukları, sorgusuz hizmet ettikleri soylu sınıfının bir gün kendilerinden merhamet dileneceğini kim bilebilirdi? Gerçekten de şimdi görgüsüz bir bolluğun içinde yaşayan hükümdarlardaydı korkma sırası… Çünkü bir böcekten farksız gördükleri yoksullar tarafından alaşağı edilmişlerdi.
Peki ya bugün? Bugünün egemen sınıfı olan burjuvazi zamanın sözde soylularından farklı mı yaşıyor? Farklı mı düşünüyor? İktidar sahipleri için emekçi kitlelerin yaşamı bugün çok mu değerli? Mesela şu an üretim ve teknoloji çok gelişmiş durumda. Fakat yine de açlık ve sefalet insanlığın peşini bırakmış değil. Birçok hastalığı tedavi edebilecek ilaçlar ve tıbbi malzemeler mevcut. Fakat insanlar hâlâ tedavi edilebilecek basit hastalıklardan ölüyor. Avrupa’nın göbeğinde çocuklar sadece tarihi romanlarda kaldığı düşünülen raşitizm, kızılcık, iskorbüt gibi hastalıklara yakalanıyor.
En zengin 8 kişinin serveti dünya nüfusunun yarısının gelirine eşit! Bu nasıl dünya? Dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan emekçiler sefalet koşullarında yaşıyor. Üç milyar insanın su ve sabuna ulaşamaması sefalet değil mi? Ya 2 milyar insanın açlık koşullarında yaşaması? Ve bu adaletsizlik gün geçtikçe daha da belirginleşiyor. Koronavirüs bahanesiyle 500 milyon insanın açlığa mahkûm olacağı, haziran ayına girmeden 200 milyon işçinin işten atılmış olacağı söyleniyor. Bunlara ailelerini de ekleyelim! Yani kapitalist krizin bedeli yine işçi sınıfına ödetiliyor. Üzerinden asırlar geçmesine rağmen dünyanın her yerinde Charles Dickens romanlarını anımsatan manzaralar çoğalıyor.
Aynı gök kubbenin altında adeta iki farklı dünyada yaşıyoruz. Biz ve onlar... İşçi sınıfı ve patronlar sınıfı… Bugünün efendileri işçi sınıfını varlık içinde yokluğa hapsediyor. İşçi ve emekçiler korkutulup evlerine kapanmaya zorlanıyor. Korkunun aç karınları doyurmadığı elbet görülecek ve kapitalizme olan öfke dünyanın dört bir tarafında açığa çıkacak. Geçmişte ezilenlerin sabır taşı nasıl çatladıysa yarın da aynısı olacak, yer yerinden oynayacak!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- İşçi Dayanışması 190. Sayı Çıktı!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Saldırılara Karşı Durmanın Yolu Birlik ve Dayanışmadır
- 2024’e Girerken: Her Şeye Rağmen Mücadele
- Değişim Küçük Adımlarımızla Başlar
- Zaman Kasvette Asılı Kalmaz, Sen Geleceği Düşle
- MESEM: “Genç Eller” Üretiyor, Patronlar Sömürüyor!
- Sermayenin Planları Hazır, Peki İşçi Sınıfınınki?
- İsrail’i, Savaşı, Katliamı Kim Durdurabilir?
Son Eklenenler
- Mersin’in Gülnar ilçesinde yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali şantiyesinde çalışan işçiler Ocak ve Şubat ayı ücretleri ödenmediği için 27 Martta iş bıraktı. Santralin Türkiye tarafının genel yüklenici firması IC İçtaş bünyesinde çalışan...
- Özak Tekstil işçileri sendika değiştirme hakkını kullanarak BİRTEK-SEN’de örgütlendikleri için patronun işten atma saldırısıyla karşılaşmış ve 27 Kasımda direnişe geçmişlerdi. Tüm baskı ve engellemelere rağmen sendikalarıyla birlikte mücadeleyi...
- Bayburt Grup’a bağlı Agrobay Seracılık’ta çalışan işçiler Tarım-Sen’e üye oldukları için tazminatları ve 2 aylık maaşları ödenmeden işten atılmışlardı. 22 Ağustosta direnişe geçen işçiler patronun yalanlarına, jandarma saldırısına, defalarca...
- İşçilerin, patronların saldırılarına karşı mücadelesi sürüyor, bu mücadelelerin bir kısmı anlamlı kazanımlarla sonuçlanıyor. Sendika düşmanlığına karşı direnişe geçen RC Endüstri işçileri patrona geri adım attırdı. Direnişin 20. gününde üretimi...
- Sermayelerini büyütmeyi her şeyin önüne koyan patronlar sınıfı dünyanın dört bir yanında iş güvenliği önlemlerini almayarak, doğayı tahrip edip felaketlerin önünü açarak işçilerin canını almaya devam ediyor. Türkiye’de ve dünyada depremlerde,...
- İtalya İşçi Sendikası UIL ülkede giderek artan iş cinayetlerine karşı 19 Martta Roma’da protesto gösterisi düzenledi. Sendika öncülüğünde yapılan eylemde giderek artan işçi ölümleri protesto edildi. İş güvenliği önlemlerinin alınmamasının işçilerin...
- Sorunlarımız giderek artıyor. Çevremde pek çok insandan “hiçbir şey değişmiyor” cümlesini duyuyorum. Onlara soruyorum: “Peki, değişmesi için sen ne yapıyorsun?” Herkes çözümü birbirinden bekliyor, sonra da “neden böyle” diye şikâyet ediyor. Sonuç...
- Hak gasplarına karşı işçilerin, emekçi kadınların ve emeklilerin hak arayışı sürüyor. Çeşitli işkollarından işçiler İzmir’den Manisa’ya, İstanbul’dan Ankara’ya kadar direnişlerle, yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla seslerini yükseltiyor.
- Başlıktaki sorunun cevabı aslında çok basit: kim karıştırıyorsa onun işine gelir doğal olarak. Çalışmakta olduğum işyeri ağır sanayi… Genç işçilerin yanı sıra çocuk ve yaşlı emeği sömürüsü de katmerli olarak yaşanıyor. Ücretlerin çevredeki...
- Türkiye’de mevcut siyasi iktidar, pek çok alanda politika değiştirdi, iç ve dış politikalarında keskin zikzaklar çizdi, defalarca doğrultu değiştirdi. Fakat doğrultusunu hiç değiştirmediği, istikrarını hep koruduğu bir alan var: Emek politikaları!
- Binlerce yıl önce atalarımızın avlanmak için kullandığı bumerang, atıldığı noktaya geri dönmesiyle bilinir. Bumerangın bu özelliğine atıfla, kişinin gösterdiği tutum ve davranışların sonuçlarının eninde sonunda kendisine geri dönüşü olacağını...
- Bursa’nın Gemlik ilçesinde faaliyet gösteren Borusan Lojistik A.Ş’de Liman-İş Sendikası’na üye olan 4 işçi işten çıkarıldı. Sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin geri alınması ve sendikal baskılara son verilmesi talebiyle 21 Martta fabrika...
- Her işçinin belki bir tesadüf neticesinde ve o güne değin ilk kez duyduğu, duyduğunda da “işte aradığım cevap buydu” dediği sözler vardır. Sınıf temelinde örgütlü işçiler buna “kulağına kar suyu kaçırmak” da derler. Benim kulağıma kar suyunu kaçıran...