Buradasınız
İşçiler Krizin Bedelini Ödemeye Mecbur mu?
Kapitalist sistemin bünyesindeki bozukluk/kriz çok az ürün olduğu için mi ortaya çıkmaktadır? Elbette hayır! Kapitalist sistemde tekrar edip duran ekonomik krizin nedeni aslında aşırı üretimdir. Kapitalist sistemde üretim, insanların ihtiyaçları dikkate alınarak planlı bir şekilde yapılmaz. Her patron daha fazla üretmek, daha fazla satmak ve daha fazla kâr elde etmek için üretim yapar.
Kapitalizmin küresel krizi devam ediyor, krizin bedelini ise işçiler ödüyor. Fakat krize rağmen, patronlar ihtişamlı yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Oysa krizin sorumlusu, patronların kâr düzeni kapitalizmdir ve bu nedenle krizin bedelini işçiler değil patronlar ödemelidir!
Kapitalist sistemin bünyesinde meydana gelen krizin ya da bunalımın nedeni nedir? Kriz kelimesi, bir sistemin işleyişinde bozukluk anlamına geldiği gibi, bir şeyin çok kıt bulunması anlamına da gelmektedir. Ancak kriz sözcüğü, geleneksel olarak kıtlık sözcüğüyle özdeştir ve halkta çoğunlukla kıtlığı çağrıştırmaktadır. Peki, kapitalist sistemin bünyesindeki bozukluk/kriz çok az ürün olduğu için mi ortaya çıkmaktadır? Elbette hayır! Kapitalist sistemde tekrar edip duran ekonomik krizin nedeni aslında aşırı üretimdir. Fakat yanlış anlaşılmasın; “aşırı üretim” demek, toplumun ihtiyaçlarından fazla ürün üretilmesi demek değildir. “Aşırı üretim”, insanların satın alabileceğinden fazla üretim yapılması demektir. Kapitalist sistemde üretim, insanların ihtiyaçları dikkate alınarak planlı bir şekilde yapılmaz. Her patron daha fazla üretmek, daha fazla satmak ve daha fazla kâr elde etmek için üretim yapar. Lakin bir taraftan çok satmak ve çok kâr elde etmek için üretim yapılırken, öte taraftan üretilen ürünleri tüketecek olan işçilere yeterli bir ücret verilmez.
Buradan da anlaşılacağı üzere kapitalizm, çelişkilerle yüklü mantıksız bir sistemdir. En önemlisi kapitalizm, toplumun çıkarlarını esas almaz. Meselâ, makineler geliştikçe bir malın üretim süresi kısalır, maliyeti düşer ve malın piyasa değeri ucuzlar. Fakat patronların ana amacı, gelişen makinelerle daha çok malın üretilerek daha ucuza satılması değildir. Patronlar için önemli olan, üretilen malların satılması ve kâra dönüşmesidir.
Bugün dünya ölçeğinde bir kriz yaşanmaktadır. Kapitalist düzenin çelişkilerinin ve mantıksızlığının bedelini ise işçiler ve emekçiler ödemektedir.
Patronlar, kârlarını büyütmek için krizin bedelini şu yollarla işçilerin sırtına yıkıyorlar: Birincisi, işçiler işten atılmakta, çalışmakta olan işçilerin ise ücretlerine ya zam yapılmamakta ya da zamlar düşük tutulmakta, sosyal haklar ortadan kaldırılmakta ve böylece işgücü maliyetleri aşağıya çekilmektedir. İkincisi, çalışma temposu hızlandırılmakta, iki ve hatta üç işçinin yapacağı iş tek işçiye yaptırılmakta ve işçiler iliklerine kadar sömürülmektedirler. Üçüncüsü, işgünü fiilen ya da yasal yollarla uzatılmakta, işçi düşük ücret karşılığında uzun saatler boyunca çalıştırılmaktadır. Dördüncüsü, esnek ve taşeron/güvencesiz çalıştırma yaygınlaştırılmaktadır. Yaşamlarını işe göre ayarlamaya zorlanan ve kısa süreli sözleşmelerle işe alınan işçiler, iş bittiği zaman hiçbir sosyal hak verilmeden kapı önüne konmaktadır. Beşincisi, emeklilik yaşı uzatılmakta ve sosyal güvenlik sisteminin kapsamı daraltılmaktadır. Altıncısı, hükümetler patronlar için teşvik yasaları çıkartmakta ve bu kapsamda işçilere ait olan İşsizlik Sigortası Fonu gibi fonları patronlara peşkeş çekmektedir. Yedincisi, işçilerden çok fakat patronlardan ise az vergi toplayan hükümetler, ortaya çıkan bütçe açıklarını sağlık, eğitim, ulaşım gibi alanlarda sosyal harcamaları kısarak kapatmaktadırlar.
Tüm dünyada yaşanan budur: İşsizlik dünya ölçeğinde çığ gibi büyürken, işçilerin yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Bu tablo Türkiye için çok daha fazla geçerlidir. 2008-2009’daki kriz döneminde, krizin faturası işçilerin sırtına yıkıldı. Bir yıl içinde tam bir milyon işçi işten atıldı ve işsizlik oranı %16’ya tırmandı. Daha da önemlisi, krizi gerekçe olarak gösteren ve işsizlik kamçısını kullanan patronlar, bu dönemde taşeronluk sistemini rahat bir şekilde yaygınlaştırdılar; ikramiyelere el koydular, ücretlere zam yapmadılar, çalışma temposunu hızlandırarak daha az işçiyle daha çok iş yapmayı dayattılar, iş saatlerini fazla mesai adı altında 12 saate çıkardılar. Gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı uzun ve yorucu çalışma koşulları altında iş kazaları çığ gibi büyüdü. Yalnızca 2011 yılında 1700 işçi iş kazalarında yaşamını kaybetti. İşçiler krizin bedelini tükenerek ve canlarını vererek öderken, ekonomi büyüdü ve patronlar kârlarını yükselttiler.
Fakat kriz çanları bir kez daha çalıyor. Kapitalizmin krizi öylesine büyük ve derindir ki Türkiye’nin bu krizin dışında kalması mümkün değildir. Nitekim ekonomik büyüme oranları düşmeye başladı ve patronlar faturayı bir kez daha işçilere kesmeye giriştiler. Onlarca işyerinde ücretler ödenmedi, ödenmiyor. Pek çok işyeri kapandı ve işçiler işsizliğin kucağına itildiler. Her işçinin kapısında işsizlik canavarı pusuya yatmış durumda. Yani şu an 2,5 milyon olan işsiz sayısı önümüzdeki dönemde daha da artacak. Patronlar ise, krizi ve işsizliği kendileri için bir fırsata çevirmek istiyorlar. Patronların arzularını yerine getiren AKP hükümeti, uzun bir süredir kıdem tazminatının bir fona devredilmesini ve zamanla ortadan kaldırılmasını; taşeronluğun çalışma yaşamının tüm alanlarına girmesini; kölelik bürolarının kurularak işçilerin kiralanmasını içeren projeyi gündemde tutuyor. Eğer işçiler karşı koymazsa, patronlar “kriz var” diyerek ve işsizlik kırbacını kullanarak tüm bu saldırıları hayata geçirecekler.
Ortadaki tablo biz işçiler açısından vahim bir tablodur. Öncelikle her işçi kardeşimiz şu soruyu kendisine sormalıdır: Kapitalizmin yarattığı krizin bedelini ödemeye ve patronları ihtişam içinde yaşatmaya mecbur muyuz? Umutsuzluğa kapılarak patronlara boyun mu eğeceğiz, yoksa birleşip karşı mı koyacağız? İşte asıl mesele ve cevaplanması gereken sorular bunlardır. Yürünecek yol bellidir: İşten atmalara ve haklarımızın elimizden alınmasına karşı durmak için birleşmeliyiz. Patronların karşısına örgütlü ve bilinçli işçiler olarak çıkmalıyız. Fakat işçilerin birliği somut bir şeydir, laf düzeyinde birlik olmaz. Demek ki her işçi şu soruyu da kendisine sormalı ve cevap vermeli: Krizin bedelini ödememek, işsiz kalmamak, haklarımı kaybetmemek için ne yapıyorum?
İşçilerin Sordukları/9
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
Son Eklenenler
- Merhaba arkadaşlar. Geçtiğimiz günlerde gerek kamuda gerekse de özel sektörde çalışan, farklı sendikalara üye doktor, hemşire, tıbbi sekreter, temizlik işçisi, paramedik, ATT gibi sağlık emekçileri olarak bir araya geldik. UİD-DER’de daha önce...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin 4 fabrikasında, 13 Aralıkta GE Grid...
- 17 Temmuzdan bu yana direnişte olan Polonez işçileri, taleplerinin karşılanmaması üzerine Ankara’ya yürüme kararı aldılar. 7 Aralıkta “Anayasal Hak Yürüyüşü” başlattılar. İstanbul’da Çatalca ve Kartal’da, Kocaeli’de Gebze’de önlerine dikilen polis...
- Sendikalı oldukları için işten atılan ve 5 aydır işlerine sendikalı olarak dönmek için mücadele eden Polonez işçileri, tüm yasaklara, baskılara, karalamalara rağmen mücadeleden vazgeçmiyor. İşçiler direnişlerinin 146. gününde Çatalca’dan Ankara’ya “...
- Sermaye sınıfının tatlı kârları uğruna işçileri sefalete, kölelik koşullarına mahkûm etmek isteyen siyasi iktidarsa MESS’e bağlı fabrikalarda bir kez daha “erteleme” adı altında grev yasağı ilan etti.
- Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı maden işletmesinde 14 Ekim 2022’de patlama meydana gelmiş, 43 maden işçisi yaşamını yitirmiş, 9 işçi de yaralanmıştı. Patlamaya ilişkin 4’ü tutuklu 23 sanığın yargılandığı davanın 10...
- Her yılın sonunda asgari ücret ve bütçe görüşmeleri yapılıyor, yıl bitmeden de karara bağlanıyor. İşçilerin büyük bir kısmı asgari ücret görüşmelerini yakından takip ediyor, çünkü asgari ücrete yapılan zam oranı tüm çalışanları ilgilendiriyor. Ama...
- Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu fabrikalardan Hitachi Energy’nin ardından 13 Aralık Cuma günü GE Grid Solutions ile Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli fabrikalarında da MESS grevleri başladı. Schneider Elektrik ve GE Grid...
- Her açıdan zorlu bir yılı geride bırakıyoruz. Ama işçi ve emekçiler olarak neredeyse hepimiz 2025’in daha zorlu bir yıl olacağında hemfikiriz. Çünkü sermaye sınıfı ve iktidar, neden oldukları ekonomik yıkımın bedelini biz işçi ve emekçilere ödetmeye...
- Sevgili UİD-DER’li kardeşlerimiz; sizi daha önceden tanımadığımız için üzgünüz. Bu kadar birikimi bize sunduğunuz, mücadele ateşini bize taşıdığınız, desteğinizi hiç esirgemediğiniz için teşekkür ederiz. Çok değerlisiniz bizim için. İşçi Dayanışması...
- Türkiye’de emekçiler, büyüyen yoksullaşma dalgasının altında ayakta kalma mücadelesi veriyor. Bu mücadeleyi tek başına veremeyeceğinin farkına varan işçiler, birlikte mücadele etmenin yollarını arıyorlar. Çalışma koşullarını iyileştirmek ve...
- Güney Kore’de devlet başkanı Yoon Suk Yeol’un sıkıyönetim ilan etme girişiminin ardından kitlesel protestolar devam ediyor. Güney Kore’deki sendikaların, siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıyla on binlerce kişi başkent Seul başta...
- İşçi Dayanışması Nisan 2008’de yola çıktığında tüm dünyada sarsıcı bir ekonomik kriz yaşanıyordu. Sermaye sınıfının hizmetindeki iktidarlar, krizin bedelini işçi sınıfına ödetmek için en yıkıcı politikaları hayata geçiriyorlardı. Aradan geçen...