Buradasınız
İşçilerin Sorunlarını Kim Çözecek?

1 Kasım seçimlerinde %49.5 oy alan AKP yeniden tek başına iktidar oldu. Bunun ne pahasına gerçekleştiğini, bu partiye oy veren işçi-emekçiler dâhil hepimiz çok iyi biliyoruz. AKP hükümeti “ben olmazsam kriz olur” dedi, şantaj yaptı, halkı baskı altına alıp korkuttu. Kendini örgütsüz ve çıkışsız hisseden işçi-emekçi halkın büyük çoğunluğu gidip yeniden AKP’ye oy verdi. Gerçek budur.
Biz seçimlere ve toplumdaki her gelişmeye işçilerin penceresinden bakıyoruz. Şu ya da bu düzen partisinin taraftarı değiliz. İşçilerin ezilmesine, sömürülmesine, uzun saatler boyunca yük hayvanı gibi çalışmasına karşıyız. Buradan hareketle, işçilerin cephesinden baktığımızda, bizim için kötü günlerin geride kalmadığını görüyoruz. Gelin sorunlarımıza şöyle bir bakalım:
Ücretlerimiz son derece düşük. Milyonlarca işçi ya asgari ücret ya da onun biraz üzerinde ücret alıyor. 4 kişilik bir ailenin Ekim ayı itibariyle açlık sınırı 1379 lira, yoksulluk sınırı 4473 lira. Gelirini bir parça arttırmak isteyen milyonlarca işçi sürekli fazla mesai yapıyor. Ailelerinin yüzünü göremiyor, sosyal yaşamdan kopuyor. Geçim sıkıntısı hayatı işçilere zehir ediyor.
Zaten gerektiği gibi beslenemeyen işçiler, uzun çalışma sonucunda tükeniyor, sağlıklarını yitiriyorlar.
Patronlar, daha fazla kâr elde etmek için gerekli iş güvenliği önlemlerini almıyorlar. Bu nedenle her ay 150’ye yakın işçi iş kazalarında yaşamını kaybediyor, çok daha fazlası sakat kalıyor. 2014’te 1886 işçi iş cinayetine kurban edildi. Ama yine de önlem alınmadı. 2015’in ilk 10 ayında iş kazalarında katledilen işçi sayısı 1400’den fazla. Bu durum ne patronların ne de hükümetin umurundadır.
Kısa süreli sözleşme, sigortasız ve sosyal haklardan yoksunluk anlamına gelen taşeronluk sistemi almış başını gidiyor. Milyonlarca işçi taşeron kapsamında çalışıyor. Taşeronluğu bu denli büyüten AKP hükümetidir.
İşsizlik çığ gibi büyüyor, resmi rakamlara göre üç milyon işsiz var. Genç nüfusta işsiz sayısı her gün artıyor.
İşçilerin sendikalaşmasını zorlaştıran yasalar yerli yerinde duruyor, sendikalaşan işçiler işten atılıyorlar.
Liste uzayıp gidiyor, ama sonuç değişmiyor: İşçilerin çalışma ve yaşam koşulları son derece ağır. Peki, kim çözecek bu sorunları, AKP mi? Onun işçilerin sorunlarını çözme gibi bir niyeti ve hedefi var mı? Zaten bu sorunların ortaya çıkmasına neden olan sermaye sınıfı ve ona hizmet eden AKP’nin politikaları değil mi? Her şeyden önce şunun bilinmesi lazım: İşçiler örgütlü olmadan ve seslerini güçlü bir şekilde yükseltmeden hiçbir hükümet işçilerin sorunlarını çözmez. Bu ister AKP isterse CHP hükümeti olsun. Şu günlerde yürüyen asgari ücret tartışması bile bu gerçeği gözler önüne seriyor.
Herkesin bildiği gibi 7 Haziranda tek başına hükümet olamayan AKP, 1 Kasım seçimlerini kazanmak için asgari ücreti 1300 lira yapacağını vaat etti. Milyonlarca işçi büyük bir beklenti içinde. Şimdi hükümet sözcüleri mecburen asgari ücretin 1300 lira olacağını söylüyorlar, ama hile hurda burada da devreye giriyor. Normalde ücretlere senede iki kez zam yapılır, çünkü ilk 6 ay için geçerli olan zam hayat pahalılığı karşısında eriyip gitmektedir. İkinci 6 aylık dönemdeki zammın amacı bu pahalılığı dengelemektir. Ancak asgari ücretin 1300 lira olacağını vaat eden hükümet, 2016’nın ikinci yarısında zam yok diyor. Hatta yasanın iki sene zam yapılmamasına izin verdiğinden bile dem vuruluyor. Peki, işçilerin geçim araçlarının fiyatları da o zamana kadar dondurulacak mı? Yok! Yani kaşıkla verdiklerini kepçeyle alacaklar. Elbette verirlerse!
İşin bir başka yönü daha var. Patronlar kıyameti koparıyor ve “asgari ücret 1300 lira olursa yatırım olmaz, başka ülkelere gideriz, işçiler işsiz kalır” diyorlar. Hep tehdit, hep şantaj! Yapılacak zammın büyük kısmını devlet karşılasın istiyorlar. Hükümet sözcüleri de “patronları ezdirmeyeceklerini” söylüyorlar. Peki devlet bunu nereden karşılayacak? Ya İşsizlik Sigortası Fonundan ya da bütçeden! Bu da demek oluyor ki İşsizlik Sigortası Fonu daha fazla yağmalanacak ve dolaylı vergiler daha da arttırılacak.
Biz, “bu düzende hükümetler sermayeye hizmet ediyor” derken boş konuşmuyoruz. Devlet, teşvik adı altında patronlara bedava arazi veriyor, sigorta primlerini ödüyor, İşsizlik Sigortası Fonundan deneme süresindeki işçilerin ücretlerini karşılıyor vs. Ama sıra işçilere geldi mi hemen ekonominin “gerçekleri” devreye giriyor. İşçiyi düşünen yok! Hangi hükümet yetkilisinin ya da patronun ağzından duydunuz şu lafları: “Yahu işçiler bin lira ile nasıl geçinecekler?” Onlar işçileri değil kârlarını düşünüyorlar. Meselâ Şişecam’ın 2015’in ilk 9 ayında 639 milyon lira net kâr elde ettiği açıklandı. Ancak aynı Şişecam şimdi yüzlerce işçiyi işten atıyor. Üreten işçiler, ama kapının önüne konup açlığa terk edilen yine işçiler!
İşte ekonomi bu şekilde büyüyor, işte Türkiye ekonomisi bu şekilde dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline geliyor. Ama onlar utanmadan çıkıp “Türkiye büyüyor, refah artıyor”, “kişi başı milli gelir 10 bin dolar oldu, gurur duymamız lazım” diyorlar. Kâğıt üzerinde kişi başına milli gelir 10 bin dolar! Güya çocuklar dâhil her aile ferdine 10 bin dolar düşüyor! Peki, gerçekler ne diyor? Gerçeklerin dili bambaşka söylüyor. Evet, patronların sermayesi büyüyor, lakin işçiler sefalet koşullarında yaşıyor. Meselâ 34 OECD ülkesi arasında Türkiye, gelir eşitsizliğinde en kötü durumdaki ikinci ülke konumundadır. Birleşmiş Milletler’in 2014 Yılı İnsani Gelişmişlik Raporuna göre Türkiye, 187 ülke arasında 69. sırada bulunuyor. İnsanî olmayan koşullarda, patronlar, bakanlar ve onların aileleri değil, milyonlarca işçi ve yoksul yaşamaktadır.
Kapitalist sistem öylesine mantıksızdır ki, işçiler üretir ama işçiler sömürülür; aç ve yoksul kalan işçilerdir. Bu düzende hükümette olan partilerin görevi ise bu eşitsizliği, adaletsizliği sürdürmektir. AKP hükümetinin yaptığı da budur. İşte bu nedenle, biz işçiler şu ya da bu düzen partisinin arkasına takılmadan, oyuna gelip bölünmeden, kutuplaşmadan; Kürt-Türk, Alevi-Sünni demeden bir araya gelmeli ve kendi çıkarlarımız temelinde birleşmeliyiz. Şunu anlamak zorundayız: Onlar patronuyla, partileriyle, hükümetleriyle, medyalarıyla sermaye sınıfını temsil ediyorlar. Biz ise işçi sınıfıyız; alın teri akıtan, tüm zenginliği üreten ama sömürülenleriz! O halde sorunlarımızı düzen partilerine havale etmeyelim, onlardan medet ummayalım. Kurtuluşumuz birlik olmaktan, bir sınıf olduğumuz bilincine varmaktan ve mücadele etmekten geçiyor.
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....