Buradasınız
İşsizliğin, Açlığın, Savaşların Olmadığı Bir Dünya İçin!

Sermaye sınıfının sözcüleri krizin bittiğini ve toparlanma yaşandığını söyleyerek iyimserlik havası yayıyorlar. Böylelikle emekçilerin, kapitalist sömürü düzeninden umudunu kesmesinin önüne geçmeye çalışıyorlar. Ama öte taraftan da asıl gerçekliği itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Sermayenin uluslararası sözcüleri önümüzdeki dönemde işsizlerin ve açların sayısının daha da artacağını söylüyor. Dünya Bankası başkanı Türkiye’de yapılan toplantılarda, dünya çapında 59 milyon insanın işini kaybedeceğini, önümüzdeki yıl 90 milyon insanın aşırı yoksulluk sınırına yuvarlanacağını, Afrika’da 50 bin bebeğin ölebileceğini söyledi.
Şu an Asya ve Pasifik’te 642 milyon, Sahra-altı Afrika’da 265 milyon, Latin Amerika’da 53 milyon, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da 42 milyon, gelişmiş ülkelerde ise 15 milyon kişi açlık içinde yaşıyor. Açlık en fazla da çocukları vuruyor. Her sene 5 milyon çocuk açlıktan ölüyor. İlaç bulamadığı için ölen çocukların sayısı da bir bu kadar. İnsanlar sadece açlıktan, ilaçsızlıktan ölmüyorlar. Dünyanın birçok bölgesinde susuzluk insanları kırıp geçiriyor. 6 milyarlık dünya nüfusunun yarısı ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu tabloyu emperyalist kapışma ve savaş tamamlıyor. İşte kapitalizmin insanlığa reva gördüğü budur: Kriz, işsizlik, açlık, yoksulluk, hastalık, susuzluk ve dünyayı kana bulayan bölgesel ve emperyalist savaşlar!
Tüm bunlar bir kader mi? Hayır, yaşananlar bir kader değil kapitalist kâr düzeninin doğal bir sonucudur. Kapitalist düzende her şey kâr için üretiliyor, toplum için gerekli olsa bile kârlı olmayan ihtiyaç maddeleri üretilmiyor. Geçtiğimiz günlerde Avrupa’da süt üreticileri tam 40 milyon litre sütü tarlalara ve sokaklara döktüler. Neden? Çünkü süt fiyatları düşmüştü ve kâr getirmiyordu. 5 milyon çocuk açlıktan ölürken 40 milyon litre sütün heba edilmesinin bir mantığı var mı? Ya da 1 milyar insan aç ve çaresiz yaşarken, işsizlik insanları toplumsal ve psikolojik yıkıma uğratırken, her sene 1,5 trilyon doların, evet 1,5 trilyon doların silaha harcanmasının bir mantığı var mı?
Kapitalizm insana ve doğaya yabancı, akıl dışı bir sistemdir. Kapitalizmi yüceltenler yalnızca patronlar sınıfı ve para karşılığında onların sözcülüğüne soyunanlardır. Onlara göre kapitalizm “insanlığa en yararlı sistemdir”! Bu yalanın üzerini örtmek için, emekçi kitleleri televizyon ve gazete gibi kitle iletişim aygıtları aracılığıyla bombardımana tutuyorlar. Emekçi kitlelerin bilincini bulandırmaya, kapitalizmin değiştirilemez olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Ama gerçekler mızrak gibi, çuvala sığmıyor. Son yaşanan ekonomik kriz bir kez daha kapitalizmin ipliğini pazara çıkardı. İnsanlar artık kapitalizme inanmıyorlar ve hoşnutsuzluklarını dile getiriyorlar. Nitekim tam da bundan dolayı IMF başkanı gibi sermaye sözcüleri sosyal patlamalar, yani toplumsal ayaklanmalar olabileceğine dikkat çekiyorlar. Bu, işçi sınıfından ne denli korktuklarının açık bir göstergesidir.
Bugünkü bilim ve teknolojiyle işsizliğin, açlığın, hastalıkların ve ölümlerin önüne geçmek mümkündür. Ürünler kâr için değil de toplumun ihtiyaçları için üretildiğinde ve üretim araçları tam kapasiteyle çalıştırıldığında, dünya üzerinde yaşayan 6 milyar insandan çok daha fazlasının ihtiyacını karşılamak olanaklı hale gelecektir. İnsanlığın tüm ihtiyaçlarını 3-4 saat çalışarak karşılamak bir hayal değil gerçekliktir. Böylece iş saatlerinin düşürülmesi ve işsizlere iş olanağı yaratılması da mümkündür. Ancak tüm bunların olabilmesi için, her şeyin kâr amaçlı üretildiği, milyonlarca litre sütün veya satılmayan ürünlerin kâr oranlarının düşmesi nedeniyle imha edildiği, trilyonlarca doların silaha harcandığı kapitalist sömürü düzeninden farklı, yeni bir düzen kurmak gerekiyor. Yeni bir düzen kurmak bir hayal değil kardeşler. Kapitalizmin şunun şurasında 250 yıllık bir geçmişi var. Toplumlar değişiyor ve tarih ilerliyor. İnsanlık kapitalizmi de geçmişe gömmek zorundadır. Aksi takdirde kapitalizm, doğanın dengesini bozarak, yeni krizlere ve emperyalist savaşlara yol açarak insanlığa büyük acılar çektirmeye devam edecek ve belki de insanlığı yok oluşa sürükleyecek.
Yapmamız gereken şey, işçiler olarak bir araya gelerek örgütlenmektir. Her düzeyde örgütlenmeliyiz. İşyerlerinde, mahallelerde, sendikalarda ve işçi derneklerinde bir araya gelmeli ve gücümüzü birleştirmeliyiz. Sadece biz değil, dünyadaki tüm işçiler örgütlenmeli ve güçlerini birleştirmeliler. Hiçbir işçi kardeşimiz şöyle demesin: “Böyle gelmiş böyle gider!” Böyle demek yerine mücadele safında yerimizi almalı ve her gün yanımızda bir başka kardeşimizi daha mücadeleye katmalıyız. İşte o zaman dünyayı değiştirmenin mümkün olduğunu göreceğiz.
Meslek Hastalıkları Kaderimiz Değil!
Dünyayı Sarsan Kızıl Fırtına
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...