Buradasınız
Jack London: İşçi Sınıfının Kalbinden Bir Yazar
22 Kasım 2024 - 10:50
40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının yazarıydı, aklı ve ruhuyla işçi sınıfıyla bir bütündü. Eserlerini de sömürüden kurtulmak için mücadelesine katıldığı işçi sınıfının kalbinden yazdı.
Jack London 12 Ocak 1876’da ABD’nin San Francisco eyaletinde doğdu. Çocukluğu işçilik yaparak geçti. Kendi deyimiyle işçi sınıfının içine doğmuştu. 13 yaşında bir konserve fabrikasında günlüğü 1 dolara çalıştı. Ardından istiridye korsancılığı ve Japonya kıyılarında fok avcılığı yaptı. Maceracı ruhu onu Kanada sınırındaki Alaska dağlarında altın arayıcılığına da itti. 1905 Rus Devriminin nedenlerinden biri olan Rus-Japon savaşına muhabir olarak katıldı. San Francisco’ya döndüğünde beş parasız bir uçtan diğerine Amerika’yı gezdiği tren yolculuğuna çıktı. Kâh gezip dolaşarak kâh işçilik yaparak keşfettiği dünyaya sınıfın gözünden bakarak edebiyat penceresinden kocaman bir ayna tuttu.
Zorlu hayat şartları London’a daha küçük yaşlardan itibaren sorgulama yeteneği kazandırdı. Kapitalist sistemde iki sınıf olduğunu kavradığında safını kendi sınıfının, işçi sınıfının mücadelesinden yana belirledi. Berrak gözlem gücüyle, bitmek bilmeyen mücadele azmiyle, kapitalist düzene kafa tutan tavrıyla Jack London sosyalist mücadelenin bir parçası oldu.
Edebiyat tutkusu henüz lise sıralarında yazdığı öykülerle beliren London, ömrünün sonuna kadar kalemi ve kâğıdı elinden bırakmadı. O, günde bin kelime yazmayı hedeflemiş, disiplinli bir sosyalist yazardı. İlk hikâyelerinden itibaren toplumsal eşitsizlikleri, uçuruma sürüklenen insanları, işçi mücadelelerini işledi. Deneyim kazanan kaleminden “Vahşetin Çağrısı”, “Beyaz Diş”, “Deniz Kurdu”, “Âdem’den Önce” , “Demiryolu Serserileri”, “Ay Vadisi” gibi çok yönlü hikâye ve romanlar ortaya çıktı. Uçurum İnsanları”, “Martin Eden”, “Demir Ökçe” gibi her biri bir klasik haline gelen eserlerinde kapitalist sömürü düzeninin çelişkilerini ortaya serdi.
“Uçurum İnsanları”nı yazmak için 1902 yılında kapitalizmin beşiği İngiltere’ye gitti. İşçi sınıfının en yoksul kesimlerinin yaşadığı Londra’nın Doğu Yakası’na kılık değiştirerek girdi. Uçuruma itilmiş ve sayıları her geçen gün artan işsiz, yoksul ve evsizlerin hayat şartlarına, acılarına tanıklık etti. Dünyanın zenginler için cennetken, yoksullar için nasıl bir cehenneme döndürüldüğünü bizzat yaşayarak gözlemleyen London, gördüklerini insanı derinden etkileyen betimlemeleriyle yazdı. Genç kuşakların ilgiyle okuduğu Martin Eden’de hırslarının ve bireyciliğinin dipsiz kuyusuna gömülen genç Martin Eden’in içine düştüğü bunalımdan çıkarttığı dersleri anlattı. İşçi edebiyatının başyapıtlarından biri olan Demir Ökçe’de çürüyen kapitalizmi anlattı. Onun bu romandaki öngörüleri faşist, baskıcı, otoriter yönetimler ve kanlı dünya savaşlarıyla doğrulanmış oldu.
Jack London 22 Kasım 1916’da böbrek yetmezliği sonucu hayatını kaybetti. London mütevazı bir şekilde “ABD’de sosyalizmin gelişmesine 5 dakikalık katkım olduysa kendimi mutlu sayarım” diyordu. O, 40 yaşında hayatını kaybettiğinde zamanın ruhunu yakalayan ender yazarlardandı. Sosyalist mücadeleyi ve işçi devrimiyle kapıları açılacak olan yepyeni bir dünyayı şöyle hayal ediyordu London: “İlgimi çeken, yapının temeli. Orada sınıf bilinçli işçilerle omuz omuza, levye elimde, gökdeleni sallayan bir kaldıraç oluşturmaktan memnunum. Bir gün, birkaç levye daha tutacak eller bulduğumuzda, onu tepe üstü devireceğiz; bütün çürümüş yaşamları ve yürüyen ölüleri, canavarca bencilliği ve çıkarcılığıyla… Sonra mahzeni temizleyip, insanlık için tüm odaların ışıklı ve havadar, solunan havanın temiz, asil ve canlı olduğu bir ortam yaratacağız.”
London’ın tüm benliğiyle inandığı sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı kurma mücadelesi, işçi sınıfının saflarında, geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe taşınmaya devam ediyor. Bu kesintisiz akan yolda kararlı adımlarla yürüyen mücadeleci işçiler, kararlılıklarını perçinliyorlar. London, işçi sınıfının mücadelesinde geride bıraktığı yüzlerce eserle yaşamaya devam ediyor.