Buradasınız
“Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların uykuya dalması veya ağlayan bir bebeğin dinginleşmesi için söylenir. Fakat bu ananın söylediği ninni farklıdır. Yavrusunu uyutmak değil, hayatın zorluklarına ve bunlar karşısında mücadeleye hazırlamak isteyen sözlerle bezelidir. “…Anan sana derken, oğlum, önünde seni bekleyen yaşam/ vebadan da beter olacak, kulak ver ananın bu sözüne/ ama ben seni taşımadım karnımda, oğlum,/ günün birinde sessizce bütün bunlara katlanasın diye.”
Gerçekten de emekçi sınıfların oğulları, kızları için yaşam zorluklarla dolu, gelecek belirsizliklerle dolu ve kaygı verici. Kapitalist düzenin efendileriyse nedeni oldukları yoksulluğa, işsizliğe, felaketlere, savaşlara bile sessiz sedasız katlanmamızı isterler. Daha güzel bir yaşam istememizi ve o yaşam uğrunda mücadele etmemizi engellemeye çalışırlar. İşte bu nedenle Brecht’in dizelerinde ana oğluna şu öğüdü verir: “Neyin yoksa ondan sakın vazgeçme, oğlum, sana vermediklerini almaya bak kendin.”
Bir annenin evladına neyi varsa ona bencilce sahip çıkmasını değil, neyi yoksa ondan vazgeçmemesini öğütleyen bu sözleri derin bir mana taşır. Çünkü öyle bir sistemde yaşıyoruz ki bugün insanlığın büyük bir özveriyle ürettiği tüm zenginlik sadece bir avuç kapitalistin, patronun elinde toplanıyor. Üretim toplumun ihtiyaçları için değil kapitalistlerin sermayesi büyüsün diye yapılıyor. Toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı üretimin her aşamasında yer alıyor ama üretimde söz sahibi olamadığı gibi yarattığı zenginlikten pay alamıyor, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor.
Şiirde annenin oğluna “neyin yoksa ondan sakın vazgeçme” dediği şey aslında bizden çalınan her şeydir. Elimizdeki telefonlardan, evimizdeki televizyonlara her yerde sermaye sınıfının sahip olduğu muazzam zenginliği izliyor, kendi ürettiklerimize yabancı gibi bakıyoruz. Sermaye sınıfı bolluğu gözümüze soka soka, yokluğu yaşamamızı emrediyor. Yağan yağmurun bereketi onlara, seli bize düşüyor. Şatafat içinde yaşıyor dünya nimetlerini bize yasak ediyorlar. Oysa sömürünün ortadan kalktığı, insanların eşitlik ve özgürlük içinde yaşadığı, insanlığın ortak çıkarlarını temel alan bir sistemde yaşıyor olsaydık farklı olurdu. Teknolojinin nimetlerinden tüm insanlık faydalanır, çalışmak için harcanan süre kısalır, yaşamaya, üretmeye, mutlu edecek faaliyetlere ayrılan süre uzar, hayatın güzelliklerinin tadına varmak için yaratılan olanaklar artardı. Böylece bir kere geldiğimiz bu dünyada yaşamın güzelliklerine hep beraber doymak bir hayal olmakla kalmazdı.
“Sana vermediklerini almaya bak kendin” derken dayatılan yoksulluğu sineye çekmek yerine mücadele ederek toplumsal kazanımların önünü açmayı salık verir o anne. Çünkü bilir ki bu dünyada iki sınıf vardır: Biri işçilerin canı ve kanı pahasına zenginlik içinde yaşayan sermaye sınıfı, diğeri üreten, ürettikleri elinden çalınan ve bu nedenle açgözlü sermaye sınıfına karşı mücadele etmek zorunda olan işçi sınıfı. Nitekim işçi sınıfı yaşam için gerekli mal ve hizmetlerin tümünü ürettiği gibi kendisinden çalınan emeği geri almak için de mücadele yöntemleri üretmiştir. 137 yıl önce Amerika’da işçi önderlerinin işgününün kısaltılması için verdiği mücadele bunun en güzel örneklerindendir. İnsanın köle gibi çalışmasını reddeden, dinlenmeye, sevdiklerine, sosyal ve kültürel faaliyetlere de zaman ayırması gerektiğini savunan, “8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canın ne isterse” şiarıyla yürütülen mücadele zamanla tüm dünyada yankı bulmuş ve dünya işçi sınıfına 1 Mayıs’ı kazandırmıştı.
Bugün dönüp tarihe baktığımızda 8 saatlik işgünü hakkımız gibi nice hakkın uğruna mücadele edilerek kazanıldığını görüyoruz. Üstelik bu kazanımlar saman alevi gibi yanıp sönen bir mücadelenin ürünü değil, sabırla ve inatla verilen uzun soluklu çabaların ürünüdür. İşte bu nedenle ananın oğluna “sakın vazgeçme” diye tembihlemesi boşuna değildir. Bizler de bugünün işçi kuşakları olarak bizim olanı ve bizden çalınanı almak için, sermaye sınıfının saldırılarına karşı durmak için 1 Mayıs’ın mücadele ruhunu kuşanarak birleşelim. Annenin oğluna dediği gibi “tüm insan soyunu bölen o iki sınıf kalmayana dek”, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurana dek kendi insanlarımızla yani dünyanın tüm işçileriyle omuz omuza bir arada duralım.
2024: Emeklilere Zulüm Yılı
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Asıl Sorumlular Kim? Emekliler mi? Egemenler mi?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Milletvekili Maaşları Seni de Kızdırıyor mu?
- Biz Yeni Bir Dünya Kuracağız!
- “İşçiye Verilen Değer” Bu mu Olmalı?
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- İyi ki UİD-DER’liyim…
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- Bizi “Biz” Yapan Şarkılarımız…
- Nasırlı Ellerin Yumruğu Bugün!
- Kariyer Gelişim Masallarıyla Geleceği Çalınan Gençler
- Bir Şarkının İzinden: Bir Yere Gitmiyoruz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- “Yarın Ölmek Dün Ölmekten Daha Saçma”
- Okuyan Bir İşçi Soruyor
- Uyanmak İstiyoruz Güzel Bir Sabaha
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Greve Hazırlanırken Sohbetler
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Sendikal Örgütlülük Kâğıt Üstünde Kalmasın
Son Eklenenler
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşın ve katliamın birinci yılı geride kalırken dünya meydanları emekçilerin “emperyalist savaşa hayır” sloganıyla yankılanmaya devam ediyor. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü savaşın alevleri yeni bölgelere...
- Sendikalaştıkları için işten atılan ve buna karşı 89 gündür direnen Polonez işçileri, İstanbul’un çeşitli merkezlerinde gerçekleştirdikleri basın açıklamalarıyla Polonez ürünlerine boykot çağrısı yaptı. İstanbul’da Marmara Park AVM, Kadıköy İskele...
- Bir kadın olarak grevde olmaktan, hakkımı beraber çalıştığım işçi arkadaşlarımla birlikte aramaktan gurur duyuyorum. Grev çadırında beklerken, çadırımızın önünden sanayide bulunan farklı fabrikalarda çalışan işçi arkadaşlar geçiyor. Kimisi bizlere...
- Geçtiğimiz haftalarda Kocaeli’nde düzenlenen “İnsan Hakları Eğitim Kampı”nda gençlerle bir araya gelen Bilal Erdoğan’ın konuşması dikkat çekiciydi doğrusu. Geçen yıl 2023 genel seçimlerinden hemen önce sanki bir lütufmuş gibi yasalaştırılan EYT...
- Egemenler ve onların siyasetçileri suçu ve suçluyu tanımlarken de, adaletten bahsederken de “hukuk devleti” diye bir kavram kullanıyorlar. “Bu ülkede hukuk var” lafını dillerinden düşürmüyorlar. Onların iddiasına göre hukuk büyük sermaye sahibi...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım bir yılı geride bıraktı. İsrail devleti milyonlarca insanın tepesine bombalar yağdırıyor. Geçtiğimiz bir yılda yarısı kadın ve çocuk olmak üzere 40 binden fazla insan katledildi. Bugün ise İsrail’in saldırıları...
- 28 Ağustostan 11 Eylüle kadar her gün grev çadırına gittim. Annemin fabrika önünde direniş yapması beni çok gururlandırıyor. Annem 47 yaşında, ben ise 11 yaşındayım. Grev alanından çok şey öğreniyoruz, bu durum hem beni mutlu ediyor hem de annemi....
- DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü Kıvanç Eliaçık, NotaBene yayınlarından çıkan “Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket” kitabı vesilesiyle 22 Eylülde UİD-DER’in konuğu oldu, kitap üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirildi. Ortadoğu ve...
- Patronlar işçi sınıfının sahip olduğu en küçük hak kırıntılarını bile yok edip kölelik koşullarını dayatıyor. Saldırıların dozu artıp kapsamı genişledikçe çok daha fazla sayıda işçi sorunlarına çözüm aramaya, birlik olma ve sendikalaşma yolunu...
- Havalar artık soğumaya başladı. Kara kış yavaş yavaş kapımıza doğru geliyor. Kış demek doğalgaz, gıda, elektrik, ulaşım, sağlık derken masraflarımızın katlanması demektir. Bu zorlukları birazcık azaltmak için her evde kışa küçük hazırlıklar...
- Sağlık çalışanları, 10 Ekimde aile hekimlerini ve sağlık çalışanlarını kapsayan sözleşme ve ödeme yönetmeliği taslağına tepki göstermek için bir araya geldiler. SES İstanbul Şubeleri, İstanbul Tabip Odası, İSTAHED, Birlik ve Dayanışma Sendikası,...
- İstanbul Çatalca’da Polonez işçilerinin haklı mücadelesi sürüyor. İşçiler ellerinden alınmak istenen hakları için direniyor ama karşılarında polisi buluyorlar. Polisi, emniyet müdürü, müftüsü yine patrona hizmet ediyor, kimin yanında olduklarını...
- 10 Ekim 2015 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile çeşitli emek örgütleri ile on binlerce işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşen “Emek, Barış ve Demokrasi” mitinginde IŞİD tarafından tertiplenen saldırı sonucu 104 insanımızı kaybettik, yüzlerce...