Buradasınız
8 saatlik işgünü mücadelesi yayılıyor: Emek Yürüyüşü
1 Mayıs 2021 - 14:30
1820’lerden itibaren sanayinin çarkları arasına giren ve 1840’lardan itibaren mücadelede yerlerini alan kadın işçiler sanayi devrimi yıllarında daha da öne çıkıyordu. Avustralya’nın aksine Amerika’da kadınlar sadece adaletin sembolü olarak sancaklarda değil, gerçek hayatın içinde, çalışan, örgütlenen ve mücadelede öne çıkan figürler olarak öne çıkmaya başlıyordu. Hem bu kadınlardan biri hem de Kanadalı bir göçmen olan Jones Ana işçi sınıfının durumunu ve 8 saatlik işgünü mücadelesini şu sözlerle anlatıyordu:
“1880’den itibaren tümüyle işçi sınıfı hareketi içine dalmış durumdaydım. Bütün büyük sanayi merkezlerinde, işçi sınıfı isyan halindeydi. Avrupa’dan gelen büyük göç, yoksul mahallelerini kalabalıklaştırdı, ücretleri düşürdü ve Amerikan işçilerinin uğruna savaştığı yaşam standardının gerilemesi tehdidini doğurdu. Tüm ülke çapında, ekonomik kriz ve aşırı işsizlik vardı. Şehirlerde açlık, sefalet ve umutsuzluk hüküm sürüyordu. Avrupalı despotların elinde acı çekmiş olan göçmen mücadeleci işçiler, işçilere çeşitli ekonomik kurtuluş planları önermekteydi. İşçiler sadece, ekmek ve uzun çalışma saatlerinin kısaltılmasını istediler. Bilinçli işçiler onlara görüş gücü verdi, ufuklarını açtı. Polis de cop.” Bu durumda işçilerin bilinçlenmesi, dayanışma içinde olması ve 8 saat hakkını alması için mücadeleyi yükseltmek gerekiyordu.
O yıllarda New York tam bir işçi yatağıydı. İşçiler haftanın 6 günü günde en az 10 saat korkunç koşullarda çalışıyorlardı. Düşük ücretler, çocuk işçilik, hastalık ve doğum izni gibi hakların olmaması, molaların yetersizliği, iş kazaları gibi sorunlar işçilerin canına tak etmişti. Jones Ana’nın da üyesi olduğu iki işçi örgütü; Emek Şövalyeleri ve Terziler Sendikası, Ocak 1882’de birleştiler ve New York, Brooklyn ve Jersey City Merkezi Emek Sendikasını kurdular. Aylar süren çalışmaların ardından 5 Eylül 1882’de Emek Günü yürüyüşü düzenlenmesini sağladılar. Bu mitingde çekilmiş fotoğrafta, kadın ve erkek işçiler en güzel kıyafetleri içindeler. Havada heyecan var. O gün yürüyüşler, konserler, piknikler düzenleniyor, konuşmalar yapılıyor, sloganlar atılıyor, tam 10 bin işçi 8 saat talebiyle yürüyor. 10 bin işçinin katıldığı o yürüyüşten bugüne Amerikalı işçiler 5 Eylül’ü Emek Günü olarak kutlamaya devam ediyorlar.
Emek Günü Yürüyüşü, 1882. 8 saatlik işgünü talebiyle düzenlenen 5 Eylül gösterisinin sembolü haline gelmiş o tabloya bakıyoruz şimdi. Tablo kimin kaleminden çıktı, bilemiyoruz. Fakat öylesine canlı ki yemyeşil yaprakların ağaçlarda salınışını görüyoruz, aynı rüzgârı yüzümüzde hissediyoruz. Gökyüzünde uçan kuşların sesini, büyük bir disiplinle yürüyen işçi kortejlerinin adımlarını, sloganlarını duyuyoruz. Tertemiz giysileri içinde “Emek Günü”nü kutlayan işçilerin umutlu ve neşeli kalp atışlarını duyuyoruz. Dövizlerden birinde “Tüm zenginliği yaratan emektir” yazıyor, bir başkasında “Tüm insanlar eşit doğar” deniyor, önlere doğru olanlardan birinde ise şöyle deniyor: “Tüm vergileri işçiler veriyor.”