Buradasınız
Okul Tatili, İşçi Çocuklarına da Tatil mi?
İzmir’den emekli bir işçi

Oturduğum sokağın başındaki okula dördüncü sınıf ve ana sınıf öğrencisi minikler gidiyorlar. Büyük okul binası 2019’da depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yıkılmış, okul bahçesine yeni binanın temeli atılmıştı. 4 yıl boyunca olduğu gibi kaldı, yağmurlarda suyla doldu temel. Demirleri paslandı. Bir ay evvel okulun inşaatı yeniden başladı. Temelin, demirin, betonun ne kadar zarar gördüğünü denetleyen mi? Hak getire.
Okullar tatil oldu. Okulun inşaatında çalışan işçilerin çoğu gurbetçi Kürtlerden oluşuyor. Keser sesleri arasında ana dillerinde yanık gurbet türküleri söylüyorlar… İşçilerin karnelerini alan çocuklara uzaktan ve biraz da iç çekerek baktıklarını fark ettim. Ben de karne alan çocukları bekliyordum okulun kapısında. Evin önünden gelip geçenlerin çoğu tanır beni. Bu nedenle çoğu karnesini göstermek için yanıma geldi. Her biri soluksuz, karnesini anlatmak için sabırsızlardı. Karnelerinde kırık olanlar ta öteden belli oluyorlardı.
İşçi çocuklarının bazısı için büyüklerinden duydukları “ver bakayım karneni” sözleri derilerindeki sigara yanığı gibidir. Ömür boyu kaybolmaz o iz. Ömürleri boyunca öz güvensiz, pısırık ve haklı olduğu halde kendini suçlayan insanlar olurlar. İşçi çocuklarına iyi karne için verilen sözler genelde pek tutulmaz. Çocuklar Godot’u bekler gibi, bekleyerek büyürler. Büyüdükçe yavaş yavaş unuturlar. Kendileri de ana-baba olurlar. O tutulamayan sözleri kendi çocuklarına verirler. Şansı yaver gidenler sınıf mücadelesiyle tanışanlar. Kendilerine ve çocuklarına yalanı değil, gerçek dünyayı anlatırlar. Çözümün bireysel değil, toplumsal olduğunu ve mücadele içinde yer almanın önemini anlatırlar.
Dikkat ettiyseniz, okulların hapishaneler gibi etrafı yüksek duvarları, ağır sürgülü bahçe kapıları var. Pek çoğunun ebeveynleri o hapishane kapısının dışında çocuklarının çıkmasını beklerler. Hatta okulların o demir kapılarında artık omuzları apoletli, göğüslerinde kartal armalı bekçiler var. Ama nasıl oluyorsa, okulların kapısında, hatta okulların bahçesinin içinde işçi çocukları uyuşturucuya alıştırılıyor. Okul önlerindeki torbacıları ne kapıdaki bekçiler, ne okul yöneticileri, ne de devlet görmez!
Dördüncü sınıf ve az sayıda ana sınıf öğrencileri demir kapının arkasında, çocuklarını bekleyenler ise kapının önünde bekliyorlardı. Çocuklar kovanlardan çıkmış arı sürüleri gibi vızıldanıyordu içeride. Okul müdürü merdivenlerde göründü. Fabrikanın üretim müdürü gibi sağ elini kaldırarak komut verdi: “Aç kapıyı. İyi tatiller çocuklar.” Kalın işaret parmağını bir süngü gibi ileri uzatarak, “tembellik yok, karışmam ha” dedi. Sürgülü demir kapı gürültüyle aralandı. Çocuklar, özgürlüğe ilk adımı atar gibi dışarı çıkmaya başladılar.
Ailelerin zihinlerinden dillerine doğru hücum eden soruyu değiştirmek için çocuklara “tatilde kim ne yapacak, kim hangi kitapları okuyacak, kim tatile nereye gidecek?” diye sordum. Çocukların çoğu yaydan fırlayan ok gibi koşturmaya başlamışlardı bile. Kendilerini bekleyen çoğu anne, azı baba, kimisi büyükbaba, büyükanne peşlerinden yürüdüler. Bana aynı sokaktan Irmak, Meryem, arka sokaktan Berat, kuzenimin lise öğrencisi ortanca kızı Tuana ve üçüncü çocuk Miraç kaldı. Tuana üç yabancı yazarlı kitap siparişi vermiş. Miraç’ın okumaya pek meyli yok. Berat, 4+4’ten sonra üç yıldır oto tamir işinde çalışan abisi Deniz gibi çalışmak için gelecek seneyi bekliyor. Anne ve babası çalışıyor. Ancak yeni ve büyük bisiklet alacak bütçeleri yok.
Irmak, futbol oyununda sokaktaki bütün erkek çocukları tespih taneleri gibi ipe dizer çalımda. Şimdi 9 yaşında, yaşından büyüklerle sohbet etmeyi seven güzel kızımız. Geçen seneye kadar pembe arka tekerinin iki yanında küçük tekerli bisikleti vardı. Bir an önce büyümek için can atıyordu. Bu sene büyük bisikletine kavuştu. Öncesinde üzerine çoğu kez konuştuğumuz Samet Behrengi’nin Küçük Kara Balık kitabını aldıracak babasına. Annesi epey zamandır işsiz. Irmak tatilde annesiyle birlikte Çorum’a anneannesine gideceklerini söyledi.
Meryem henüz 8 yaşında. Yaşından daha olgun. Ailenin ilk çocuğu, ikinci kardeşi İsa, özel eğitime gönderiliyor. En küçük kardeşi İrem henüz 3 yaşında. Annesi çalışmıyor. Babası boya işlerinde çalışıyor. Meryem, tatilde ne yapacağı soruma hiç düşünmeden “çalışacağım” dedi. Nedenini sormadım. Kendisi anlattı: “İsa özel eğitime gidiyor. İrem de çok küçük olduğu için annem çalışamıyor. Teyzemin veteriner dükkânı var. Orada çalışacağım.” “Peki, ya tatil, kitap okumak?” diye sordum. Gülerek yüzüme baktı. Gözlerinin içinden o çocuk halinden “tatil kim, biz kim” der gibiydi.
19 Haziran günü yani okullar kapandıktan sonraki ilk pazartesi sabah erken saatte şoförün arka sırasında, cam kenarındayım. Otobüste yer varsa ve mümkünse, sol taraf ve cam kenarını tercih etmem belimdeki sorundan dolayı. Birkaç durak sonra yanıma oldukça yakışıklı, uzun boylu bir genç oturdu. Telefonu elindeydi. Başını önündeki koltuğa dayadı. Öyle kaldı bir süre. Başını yasladığı yerden kaldırdı. Yakışıklı yüzünde ve gözlerinden uykusunu tam alamamış, tam dinlenememiş olduğu belli oluyordu. Öğrenci olup olmadığını, tatilde ne yapacağını ve kitaplarla arasının iyi olup, olmadığını sordum.
Sözü Yusuf’a bırakayım: “Amca, benim adım Yusuf. 17 yaşındayım. Anadolu Lisesi 3 sınıf öğrencisiyim. Okullar tatil olduğunda her sene çalışıyorum. Babam kemik kanserinden öldü. Emekli maaşını annem alıyor. Annem çalışıyor. 31 yaşında ablam. O da çalışıyor. Okul giderleri, yol parası çok fazla. Mecbur çalışacağım. Hem okuyup, hem de çalışan çok arkadaşım var. Geçinebilmek gerçekten çok zor, her şeye her gün zam geliyor. Tatil sözünü duyduğumda içimden acı acı gülüyorum.” Duyarlı bir genç olduğunu, sigortasız çalışmaması gerektiğini örnekler vererek anlatmaya çalıştım. UİD-DER web adresini verdim. Takip etmesini söyledim. Telefonundan girip baktı.
İşçi kardeşlerimiz, sizlere birkaç çocuğumuzu ve onların anlattıklarını aktarmaya çalıştım. Her biriniz kendi çocuklarınızdan, yakın çevrenizden, mahallenizden, çalıştığınız işyerlerinden çok daha fazlasını biliyorsunuz. İşçi sınıfının ve yoksulların çocukları, çocukluklarını doyasıya yaşayamıyorlar. Gelişip büyümeden sermaye sınıfına ucuz işgücü oluyorlar. Büyümeden iş cinayetlerinde hayattan kopartılan çocuk işçilerin tam sayısını bile bilmiyoruz. Bu gerçeklere gözlerimizi kapattığımızda, görmezden geldiğimizde tablo değişmiyor. Ancak bunlara karşı mücadele edersek değiştirebiliriz. Sömürü düzeni kapitalizmi yenmeden ne biz ne çocuklarımız ne de dünyamız özgür olur.
- Savaş ve Sömürü Kıskacında “Dünya Çocuk Hakları Günü”
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Okul Tatili, İşçi Çocuklarına da Tatil mi?
- Bu Çarklar Çocuklarımızı Öğütüyor
- Kapitalizm ve İşçi Çocuklarımız
- Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü: Sömürü Çarkı Çocukları Öğütüyor!
- Çocuk da Olsa “Harca Harca Bitmez!”
- Milyonlarca Çocuk Eğitim Hakkına Erişemiyor
- Çocuklarımız Sömürü Düzeninde Ölmeye Devam Ediyor!
- Kapitalizmde Çocuklarımız İçin Bir Gelecek Yok!
- Kapitalizmin Çocuklarımızı Heba Etmesine İzin Vermeyelim!
- Ne Kadar da Misafirperverlermiş!
- Çocuk İşçiliğine Karşı Mücadele Kapitalizme Karşı Mücadeleyle Mümkün
- İşçi Çocuğu Olmak...
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....