Buradasınız
Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!

Dünya ve Türkiye’deki tüm gelişmeler, tarihsel olarak kaotik bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor. Yaşamları, geçimleri iyice zorlaşan işçi ve emekçiler, haliyle olan biteni, gidişatı anlamakta zorlanıyorlar. Kendilerini ve evlatlarını nasıl bir geleceğin beklediğini düşünüp endişeleniyorlar. Aslında günübirlik gelişmeler bir kenara bırakıldığında, tabloya işçi sınıfının penceresinden ve tarihin kazandırdığı deneyimlerle bakıldığında esas olanı görmek, anlamak ve geleceğe hazırlanmak pekâlâ mümkün. Çünkü sınıf bakış açısı ve tarih bilinci kazanmış olmak; dünyayı, gelişmeleri, yaşadığımız zamanı anlayabilmek, geleceği öngörebilmek demektir. Özlemini çektiğimiz güzel günler için mücadelenin yolunu bulmak, geleceği şekillendirebilmek demektir. O halde gelin bizler de yaşadıklarımıza tarihin kılavuzluğunda, sınıfımızın penceresinden bakalım. Dünya ve toplum olarak nasıl bir dönemden geçtiğimizi, gelişmelerin yönünü anlamaya çalışalım.
1700’lerin sonu ve 1800’lerin başında Avrupa’da büyük bir alt üst oluş yaşanıyordu. 1789’da gerçekleşen Fransız Devrimi örneğinde olduğu gibi, kralların, kraliçelerin, soyluların ve kilisenin egemenliği yıkılıyor, burjuvazi egemen sınıf konumuna yükseliyordu. Eski düzenler yıkılıp çatırdarken kapitalist sömürü düzeni dünyaya hâkim olmaya başlıyordu. Yıkımın ve doğumun sancıları yaşanıyor, toplum bu sancılarla sarsılıyordu. Bir Alman filozof bu tarihsel geçiş döneminin ruh halini ifade etmek için “zamanın ruhu” kavramını kullanmıştı. İngiliz romancı Charles Dickens ise bir romanında o dönemi şöyle anlatıyordu: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; akıl çağıydı, akılsızlık çağıydı; inanç devriydi, inançsızlık devriydi; aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi; ümidin baharıydı, ümitsizliğin kışıydı; önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu…”
Bu sözler yaşadığımız zamanı da çok güzel tasvir ediyor. Bunun nedeni geçmişten bugüne çok az şeyin değişmiş olması değildir. Tersine çok büyük, çok önemli, çok belirleyici bir değişim yaşanmış olmasıdır: O dönemde gençlik ve atılım çağında olan kapitalizm bugün artık yaşlılık, tıkanıklık, çürüme çağındadır. O dönemde kralların, kraliçelerin, soyluların egemenliği son bulurken, bugün gerekli olan burjuvazinin egemenliğinin son bulmasıdır. İster farkında olalım ister olmayalım, gerçek şudur: Karşı karşıya olduğumuz tüm toplumsal sorunların, yaşadığımız acıların, ödediğimiz ağır bedellerin kaynağında artık yıkılması gerektiği halde hüküm sürmeye devam eden kapitalist sömürü düzeni var. Ama kapitalizm kendiliğinden yıkılmayacak. Kapitalizmi yıkıp insanlığın önünü açabilecek tek güç, örgütlü işçi sınıfıdır. Kapitalizmi yıkma görevi, dünya işçi sınıfının omuzlarındadır ve işçi sınıfı bu görevini yerine getiremezse insanlığın bir geleceği olmayacak!
Bugün için bu sözlerimizin pek çok işçi kardeşimize tuhaf görüneceği açık. Ama bu durum gerçeği değiştirmez. İki bin yıl önce yaşamış kölelerin ezici çoğunluğu köleliğin bitebileceğini asla düşünmedi. Efendilere isyan eden köle kardeşlerini hayal görmekle suçladı, isyan fikrinden dehşete kapıldı. Kimisi, isyanlarını bastırmak için köle kardeşlerinin üzerine okla, kılıçla, yabayla yürüdü. Ama gün geldi, köleci toplumlar tarihe karıştı. Aynı şekilde bugün işçilerin ezici çoğunluğunun kendilerine, çevrelerine, sınıflarına, işçi sınıfının yaratıcı ve dönüştürücü gücüne dair yanlış fikirleri, yanılgıları, sonucu değiştirmeyecektir. Kapitalizm de er ya da geç tarihe karışacaktır! Fakat önemli olan, kapitalizmin insanlığı ve dünyamızı yok etmeden, işçi sınıfının yumruğuyla yıkılıp gitmesidir. Böylelikle eskinin bağrından yeni bir toplumun doğabilmesi, yeni bir dünyanın kurulabilmesidir. İşçi sınıfının önderlerinin “ya sosyalizm ya yok oluş” ifadesiyle en özlü biçimde anlatmaya çalıştıkları gerçek işte budur.
Bugün, dünyanın nüfuz alanları temelinde nasıl paylaşılacağını, hegemonyanın hangi emperyalist güçte olacağını belirlemek için küresel bir savaş yürüyor. Kendine özgü bir tempoda, kendine özgü bir biçimde yürüyen bu savaş, aslında Üçüncü Dünya Savaşıdır. ABD’si, Çin’i, Avrupa’sı, Rusya’sı bu savaşın büyük güçleriyken onları İsrail, İran, Türkiye gibi bölge güçleri takip ediyor. Hegemonyasını koruma çabasındaki ABD, Ortadoğu’yu kendi çıkarları temelinde dizayn etmek, savaşı Asya-Pasifik hattına yani Çin’e taşımak istiyor. Çin, ulaştığı ekonomik büyüklüğe denk bir siyasi ve askeri nüfuz istiyor. Emperyalist savaşın merkez coğrafyası olan Ortadoğu’da bulunan Türkiye, savaşa daha fazla dâhil olma, hatta sınırlarını genişletme rüyaları görüyor. İsrail, Gazze’den sonra Batı Şeria’yı ve Suriye’nin batısını da istiyor. Tüm bu güçler, birbirlerini kuşatarak, sıkıştırarak yol almaya, öne çıkmaya çalışıyor. Bu temelde irili ufaklı kimi ittifaklar çatırdarken yenileri şekilleniyor. İşte bu zemin, tablonun geri kalanını belirliyor.
Amerika’dan Macaristan’a, Arjantin’den Hindistan’a, Türkiye’den Rusya’ya iktidarların dümeninde zorba liderler ya da otoriter, faşist rejimler bulunuyor. Tüm dünyada işçi sınıfının haklarına yönelik saldırılara hız veriliyor, milliyetçilik, ırkçılık, göçmen düşmanlığı kışkırtılıyor. İnanılmaz boyutlarda gelişmiş olan teknoloji, insanların yaşam şartlarını iyileştirmek için değil bir anda kentleri yıkacak bombalar, on milyonları öldürecek biyolojik ve nükleer silahlar üretmek için kullanılıyor. Toplumsal eşitsizlik, yoksulluk, ekolojik kriz, göç krizi, gıda krizi derinleşiyor. Yaklaşık 4 milyar insan yoksulluk batağında yaşıyor. 1 milyar insan ise aç başladığı günü yine aç bitiriyor! 300 milyon insan, savaşlar, kıtlıklar yüzünden göç yollarında… Uzun lafın kısası, kapitalizm milyarlarca işçi ve emekçiye ağır bedeller ödetiyor, insanlığı nefessiz bırakıyor, toplumu çürütüyor.
Türkiye’de işçi ve emekçiler olarak, bu çürümenin etkilerini katlamalı biçimde hissediyoruz. İktidardaki rejimin politikaları yoksulluğu iyice büyütüyor. Eğitimden sağlığa her alanda kriz yaşanıyor. Depremden yangına ağır felaketler birbirini izliyor. Ama rejim bu çürümeden sorumlu değilmiş gibi davranıyor, hedef şaşırtmaya çalışıyor, mağdurları ezip suçluları koruyor. Bir yandan demokrasiden, kardeşlikten bahsederken öte yandan toplumu baskı ve zorbalıkla zapturapt altında tutmaya çalışıyor. İşçilerin taleplerini karşılamak yerine grevleri yasaklıyor, direnişçi işçilerin karşısına polisi çıkarıyor, mücadeleci sendikacıları tutukluyor. Kürt halkının demokratik taleplerini karşılamak yerine siyasetçileri hapse atıyor, belediyelere kayyumlar atıyor, binlerce kişilik gözaltı listeleri hazırlıyor, polis operasyonlarıyla korku salmaya çalışıyor. Toplumu milliyetçilikle zehirlemeye devam ediyor. Toplumda boğucu, karanlık bir atmosfer, zehirli, hastalıklı bir hal yaratıyor.
Gerçeklerden kaçmanın yolu yoktur. Nefes almak, aydınlığa çıkmak, iyileşmek istiyorsak, daha güzel günlerin özlemini çekiyorsak, o günleri ancak kendi ellerimizle getirebileceğimizi görmeliyiz. İşçi sınıfı olarak birleşmeli ve kapitalizme karşı mücadelemizi güçlendirmeliyiz. Ne kadar zorlu görünürse görünsün, tarihin omuzlarımıza yüklediği bu görevi yerine getirmek için çalışmalıyız. Ümitsizliği, yılgınlığı değil, işçi sınıfının saflarında kapitalizme karşı öfkeyi, daha güzel bir gelecek için mücadele azmini, inanç ve kararlılığı besleyelim. İnsanların eşitlik ve kardeşlik içinde yaşadığı, özgürce üretip paylaştığı bir dünyaya giden yolu mücadelemizle döşeyelim.
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde Petrol-İş Sendikasında örgütlü 213 işçi, 21 Mayıs sabahı greve çıktı. UİD-DER’li işçiler olarak grevin 5. gününde Mersin’deki fabrikanın önünde grevci işçilere dayanışma ziyaretinde...
- Nakba’nın 77. yılında dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler, Filistin halkına yapılan zulmü protesto ediyor, şehir meydanlarında kitlesel gösteriler düzenliyor. Dünya genelinde yüzbinlerce işçi ve emekçi, 77 sene önce Filistin halkının...
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde çalışan 213 işçi 21 Mayıs sabahı greve çıktı. Kocaeli Dilovası OSB ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında eş zamanlı grev başladı.
- Karabağlar, İzmir’de ikamet ettiğim ilçedir. Mahallelerinin büyük çoğunluğunda işçi ve emekçiler yaşar. Küçük bir kesimse tuzu kuru, küçük burjuvalardan oluşur. Belediye bu zengin semtlere gösterişli hizmetler sunarken, yoksul mahalleler hep ikinci...
- Grevdeki Temel Conta işçileri 22 Mayısta fabrika önünde kitlesel basın açıklaması gerçekleştirerek işverenin grev kırıcı uygulamalarını ve saldırgan tutumunu protesto etti. Eyleme Türk-İş’e bağlı sendikalar, KESK İzmir Şubeler Platformu, Genel-İş...
- Küçük bir işçi çocuğu. Elinde, üstünde “Kreşe Gidemediğim İçin Greve Geliyorum” yazan kartonuyla poz vermiş. Muhtemelen annesi tarafından grev yerine getirilmiş. En küçük olmanın verdiği şirinlikle bütün işçilerin göz bebeği olmuş. Kreşte...