Buradasınız
Patronlar darbecilere teşekkür ediyor
12 Eylül 2020 - 17:00
Darbeden sonra Sakıp Sabancı, Vehbi Koç, Halit Narin sürekli Kenan Evren’in kapısını çalıyor, hem teşekkür ediyor ve hem de taleplerini sıralıyorlardı. Evren’e yazdığı mektupta şöyle diyordu Vehbi Koç:
“Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz ederek ve kuvvetlendirerek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler, sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinmeli, hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıâlilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim.”
Patronlar ayrıca Turgut Özal’ın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı yapılmasını ve 24 Ocak kararlarının uygulanmasını istiyorlardı.
1991 yılında yaptığı bir konuşmada Kenan Evren şöyle diyordu: “Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir.”
Sermaye sınıfının sözcülerinden TİSK genel başkanı Halit Narin darbeden sonra işçileri kastederek “bugüne kadar onlar güldü, şimdi gülme sırası bizde” demişti. 1980’den öncesini “korkunç bir dönem” olarak tanımlamıştı. 2012 yılında TBMM Darbe Komisyonu’na “görüşleri alınmak üzere” çağrılan Halit Narin, hem büyük bir ikiyüzlülükle mağdur rolü oynamaya devam ediyordu hem de darbenin işçi sınıfına karşı yapıldığını tekrar ediyordu:
“…Bizim yaptığımız iş gayet basit ve gayet net. İşçiyi işinin başında tutmak, işvereni işine sahip kılarak çalışmasına devam ettirmek gibi bir fonksiyonu, bugünün bütün ağır şartlarına rağmen devam ettirmeye çalıştık. Bu şartı herkes hatırlamayabilir, hele genç arkadaşlar… O günün şartlarında İstanbul’dan Kocaeli’ne kadar yollarda çalışan iki taraflı hiçbir fabrikada faaliyet yoktu, hepsi grev hâlindeydi. Yani Türkiye’de bu grevlerin getirmiş olduğu büyük bir salgın hastalık gibi, bütün işyerlerine yayılmıştı maalesef ve her günkü hadiselerden dolayı da ölenlerimize acımaktan, yapılan hadiselere karşı aciz bir durumda kalmaktan hepimiz çok müteessirdik. Ama birinci işimiz işvereni işçinin başında tutmak, ikinci işimiz de işçiyi işinin içinde tutmak olan bir vazifemiz vardı ve bunu da zamanın sendikalarıyla, Türk-İş’e bağlı sendikalarla daha rahat çalışarak, DİSK’e bağlı sendikalarla biraz daha fazla aleyhte çalışmalarla sürdürmeye devam ettik. Bu dönemin benim ve arkadaşlarım için çok rahat bir dönem olduğunu söylemek hemen hemen mümkün değil. Her türlü ağır şartların getirdiği, ağır baskının getirmiş olduğu bir sekiz on sene geçirdik…”
Sözde işçi cephesinin sözcüleri olan Türk-İş ve Hak-İş yöneticileri de darbecilere methiyeler düzenlerin arasındaydı. Türk-İş Genel Başkanı İbrahim Denizcier, Kenan Evren’e şu mesajı göndermişti:
“Türk-İş topluluğu, zat-ı devletlerinizin bildirisinde de açıkça yer aldığı üzere, ülkemizin huzuru, devletimizin bütünlüğü ve milletimizin bölünmezliğini sağlamak amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerimizi yönetime bütünü ile el koyma mecburiyetinde bırakan bir gerçekle karşı karşıya bırakıldığının bilinci içindedir… Milletin bağrından çıkan ordumuzun tam bir bütünlük içinde milletimize huzur ve güven veren bu davranışının milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını temenni ile Türk-İş topluluğu adına saygılarımı arz ederim.”