Ortadoğu halkları savaşın dehşeti içinde acılı ve sarsıntılı yıllar geçiriyorlar. Bu savaşın bilançosu ölmüş bedenler, yok edilmiş aileler, sürülmüş insanlar ve yetim kalmış çocuklardır. Binlerce hatta yüz binlerce aile dağılmış durumdadır. Ortadoğu topraklarında süren bu acımasız savaşın ateşi, su yerine benzin dökenler sayesinde harlanıyor. Öyle bir savaş ki, şefkate ihtiyacı olan küçücük çocuklar telaşla bir lokma ekmeğin peşinde koşturuyorlar, çocuksu özlem ve umutlarını ise çoktan yitirmiş durumdalar. Kaçıp canını kurtarabilenlerse adeta esir tutuldukları kamplarda, pazarlık konusu haline getirilmiş göçmenler oldular.
Sermaye ölümlerle besleniyor. İşçilere bu savaşın ulusal çıkarlar uğruna yürütüldüğü propaganda edilerek, bilinçleri zaten milliyetçilikle zehirlenmiş kitleler nezdinde savaş meşrulaştırıyor. Ölüm makinelerinin üretimiyle sunî bir gurur yaratılıp büyük ülke olacağız vaatleriyle işçilerin bilinçlerine kelepçe vurulmaktadır. Sözüm ona muhalefet ise çoktan iktidarın kuyruğuna takılmıştır. İktidarın elindeki medya aracılığıyla gerçekler unutturularak işçiler çıkarlarının farkına varamaz hale getiriliyor.
Tarihsel krizini yaşayan kapitalizmin yarattığı emperyalist savaş daha nice canı almaya devam edecektir. Kaçıp kurtulmak hülyalarıyla, güya daha demokrat Batılı ülke topraklarında huzur aramanın yahut kafayı kuma gömmenin kimseyi kurtaramayacağı açıktır. İşçi ve emekçilerin çoğunluğu neyin peşine takıldıklarının ve neyi desteklediklerinin farkında değil, ama bunun bedeli çok ağır olacak. O yüzden herkesin kafasını kaldırması ve gerçekleri görmeye çalışması gerekiyor. En yakınlarımızın, dostlarımızın bedenlerini o ceset yığınları arasında görmeden bu savaşa son vermeliyiz! Bir araya gelmeli ve örgütlenmeliyiz. Ancak böyle durdurulur zulüm değirmeninin çarkı bu dünyada.