
Bizler genç işçi ve öğrencileriz. Şu genç yaşımızda İşçi Dayanışması gazetesi gibi bir mücadele aracına sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu ve bu aracı bizler için yaratan UİD-DER’e teşekkür borçlu olduğumuzu belirtmek isteriz. Böylesi önemli bir işçi gazetesinin 150. sayısına tanıklık etmek, onun bir parçası olduğumuzu hissetmek bizim için tarif edilemez bir histir. Gurur duyuyoruz.
Yaşadığımız düzende egemenler bizlere sürekli kendi doğrularını ve çıkarlarını gözeten haberler ve dayatmalar sunuyorlar. Bizleri bunlarla uyutmaya çalışıyorlar. Oysa biz şanslıyız. O bilindik gazetelerden farklı bir gazete bizim İşçi Dayanışması bültenimiz. Elbette adına yaraşır bir işçi gazetesi olmasının sıralayacak pek çok farklılığı, güzelliği var. İşçi arkadaşlarımız bunları en güzel duygularıyla yazacaktır ama biz bizim için belki de en önemlilerinin üzerinde duracağız.
Dünyada işçiler ne talep ediyor, nasıl sorunlar yaşıyor ve en önemlisi nasıl mücadele ediyor? Biz pek çok şey gibi bunları da İşçi Dayanışması’ndan öğreniyoruz. Türkiye’de gençlerin Avrupa’ya, Amerika’ya kaçmak istemeleri, herkesin malumu… Hayatlarının orada kurtulacağını, her şeyin oralarda iyi olduğunu düşünüyor arkadaşlarımız. Fakat gerçek hiç de öyle değil. Burada nasıl ki bizlere bir gelecek sunulmuyorsa, oralarda da durum farklı değil. Bunu İşçi Dayanışması’nın “Dünya İşçi Hareketinden” köşesinde çıkan haberlerden; Fransa’da, Amerika’da, İngiltere ve Almanya’da yaşananlara bakınca anlıyoruz. Anlıyoruz ki işçi sınıfının gençleri için burada nasıl sömürü varsa, işsizlik ve yoksulluk varsa orada da aynısı var.
Bu gazete bizim için sadece bir gazete değildir, bir kimliktir aynı zamanda! Bizler “Yolumuz İşçi Sınıfının Yoludur” diyen mücadeleci gençleriz. Oysa bu birkaç yıl öncesine kadar böyle değildi. Her birimiz ilk tanıştığımız zamanlarda mücadele etmenin ne demek olduğunu da neden ve nasıl mücadele etmemiz gerektiğini de bilmiyorduk. Yaşadığımız sistemin ne olduğunu bilmiyorduk, olup bitenleri anlamlandıramıyorduk.
İşçi Dayanışması ve elbette UİD-DER sayesinde önce düşmanımızı tanıdık ve onun kapitalizm olduğunu öğrendik. Sonra bu sistemde iki sınıf olduğunu ve işçi sınıfının bir parçası olduğumuzu öğrendik. Çünkü hepimizin annesi, babası işçiydi ve bizler de işçi olacaktık. Sonra bu düşmanla nasıl savaşmamız gerektiğini öğrenmeye ve kılıçlarımızı kuşanmaya başladık. Bitti mi? Bitmedi. Yıkmak istediğimiz bu sömürü sisteminin yerine ne gelecek, insanlık neyi hak ediyor onu öğrendik. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya… Böyle bir dünya kurulabileceğini, o güce de sadece işçi sınıfının sahip olduğunu öğrendik. Bu öğrendiklerimizi hepimiz UİD-DER’e ve bizim de sesimiz olan İşçi Dayanışması’na borçluyuz.
İnsanlık bu sistem yüzünden gün ortasında geceyi, karanlığı yaşıyor. Ama bu örgütlülük bize sabah oluyor, güneş oluyor, önümüzü aydınlatıyor. Bizler de bu ışığı yarına taşımak ve beslemek gerektiğinin bilincindeyiz. Bunun için de gençlik enerjimizi sanki mümkünmüş gibi şişirilen bireysel kurtuluşa değil işçi sınıfı saflarında insanlığın kurtuluşu mücadelesine aktarıyoruz. Bize bu onurlu yolumuzda kattıkların adına, sana her bir satırın için teşekkür ederiz İşçi Dayanışması!