
Mart ayından bu yana koronavirüs salgını gerekçesiyle okullar kapalı, uzaktan eğitim veriliyor. Yeni eğitim dönemi için Milli Eğitim Bakanlığının gerçekte hiçbir hazırlık yapmadığı anlaşılıyor. İşte emekçi bir annenin anlattıkları…
“Bu süreç bizim için hiç kolay değil. O kadar çok sorunla boğuşmak zorunda kalıyoruz ki! Bir kere her evde internet yok, olsa da internet bağlantısı sık sık kopuyor. Canlı dersler yarım saat… Öyle zamanlar oluyor ki bu yarım saatin 20 dakikası internete bağlanmaya çalışmakla geçiyor, geriye kalan 10 dakikada öğretmen ne anlatabilirse artık! Karşı komşumuzun interneti yok, cep telefonundaki internet paketini kullanıyor. Geçenlerde internet paketleri bitmiş, çocuk ortada kalmış. Aynı sokakta bir başka aile var, karı koca çalışıyorlar. Oğlumla aynı sınıfta olan bir kızları var. Çocuk bütün gün evde tek başına kalıyor. Başında duracak, arada bir ne yaptığını kontrol edecek kimse yok! Çocuğu sürekli dışarıda paten kayarken görüyordum. Birkaç kere pencereden seslendim, ders saati olmasına rağmen neden dışarıda olduğunu sordum. ‘Ben EBA’ya girmeyi bilmiyorum’ dedi. Bu iki olay çakışınca ben de kendi kendime çözüm ürettim. Hem interneti biten çocuğu, hem de annesi babası çalışan çocuğu eve çağırdım. Onlara bir odayı sınıf gibi ayarladım. Hepsi de oğlumla aynı sınıfta olduğu için birlikte canlı ders alabildiler. Ama bunu sürekli yapmama imkân yok. Bireysel çözümler bir yere kadar işe yarıyor. Asıl çözüm üretmesi gereken Milli Eğitim Bakanlığı…
Şu anda işsiz olduğum için çalışmıyorum ama önümüzdeki iki ay içinde bir işe girip çalışmam gerekiyor. Bu durumda oğlum evde nasıl ders alacak, bilemiyorum. Pek çok çocuk gibi benim de oğlum, başında onu disipline sokacak biri olmadığında rahat davranıyor. Örneğin ben mutfakta bir iş yaparken o içeride televizyondan dersi izliyor. Bu sırada ne yaptığına bakmak için odaya giriyorum ve kanepeye yayılmış bir halde dersi izlerken buluyorum onu. Böyle olunca sürekli tepesinde kötü polis gibi davranmak zorunda kalıyorum. Bu da her ikimizi yıpratıyor. Okula gittiğinde arkadaşlarıyla sosyalleşme, okulun verdiği disipline uyarak kendini düzeltme şansı var. Ama evde öyle olmuyor.
Böyle bir eğitim sisteminin bu koşullarda uzun süre yürümesi, yürüse bile işe yaraması mümkün değil. MEB bütün sorumluluğu ailelerin ve öğretmenlerin üzerine yıkmış durumda. Koronavirüs dendi mi akan sular duruyor. Tamam, salgın riski var da hiç mi bir şey yapılamaz? Mesela bilgi evi, kültür merkezi adı altında boş boş duran bir sürü bina var. Üstelik bunlar mahalle aralarında bulunuyor. Madem sosyal mesafe sorunumuz var, bu binalar okulların eklentisi olarak açılabilir. Ataması yapılmayan on binlerce öğretmen atanabilir. Böylece sosyal mesafeye uygun sayıda öğrencinin olduğu sınıflar açılarak yüz yüze eğitim yapılabilir. Teneffüs saatleri de aynı şekilde ayarlanabilir. Yüzlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda çay ve yemek molaları farklı hatların ya da bölümlerin çakışmayacağı şekilde ayarlanabiliyor da okullarda teneffüsler niye ayarlanamasın? Hijyen için yeterli sayıda temizlik işçisi işe alınabilir. Dışarıda işsiz milyonlarca insan var! Şimdi ben sıradan bir vatandaş olarak bu kadarını düşünebiliyorum da MEB düşünemiyor mu?
Elbette düşünebilir ama işine gelmez. Çünkü çözüm demek maliyet demek. Yeni öğretmenlerin atanması, daha fazla sayıda temizlik işçisinin çalıştırılması maliyet demek… Geçenlerde en büyük maliyetin öğretmen maaşları olduğunu söyledi Milli Eğitim Bakanı. Böyle düşünen bir bakanlık yeni öğretmen ataması yapar mı hiç? Hem nasılsa her şeyin bahanesi olabilen sihirli bir sözcüğümüz var: Koronavirüs! Milyonlarca emekçi ailenin, çocuklarının durumu umurlarında değil. Biz düne kadar çocuklarımız iyi bir eğitim alsın diye çırpınıyorduk. Yok İngilizce ders sayısı fazla olan sınıf, yok iyi öğretmenin olduğu sınıf derken elimizde kalan üç kuruşu da okullara veriyorduk. Zaten eğitim sisteminden, müfredattan hiç memnun değildik, bir sürü sorun yaşıyorduk. Şimdi eğitim daha da kötüye gittiği gibi çocuklarımız için verdiğimiz bunca çaba da boşa gitti.
Biz çocuklarımızın başında bir despot gibi dikilip onları da kendimizi de tüketmek istemiyoruz. Biz işimizden gücümüzden kalan kısacık bir zamanımız varsa onu da çocuklarımızla kaliteli vakit geçirerek kullanmak istiyoruz. Özel okullara verecek paramız yok diye çocuklarımızın eğitim hakkının bu şekilde çarçur edilmesini izlemek istemiyoruz.