
12 Haziran, 2002’den bu yana “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak kabul ediliyor. Ancak bugün çocuk işçi sayısı, 1800’lü yıllardaki gibi vahşi kapitalizmin pençesinde büyüyor. İşçi çocukları kölece koşullarda çalıştırılıyor, iş cinayetlerinde katlediliyor.
İşçi sınıfının ozanı Nâzım Hikmet, işçi sınıfını anlattığı şiirinde “büyük insanlık sekizinde işe gider” diyordu. Ben de 8 yaşında işe başladım. O yıllarda çocuklar çırak olarak verilirdi. Amaç ev ekonomisine katkı değil, bir meslek öğrenmesiydi. Kazançları harçlıklarına yetmezdi. Bugün ise durum çok daha vahim. Anne-babalar çalıştıkları halde geçinemiyor. Kirada oturanlar için hayat daha da zor. Bu yüzden çocuklarının bir an önce çalışmasını istiyorlar.
2016’da başlatılan MESEM programı ile işçi çocukları haftada sadece bir gün okula gidiyor, dört gün boyunca işyerlerinde çalıştırılıyor. Asgari ücretin üçte biri kadar maaş alıyorlar. Emeklilik primleri ödenmiyor, sağlıkları tehdit altında. Bel ve boyun fıtığı, uzuv kayıpları ve çocuk yaşta sakatlıklar yaşanıyor. Amaç, meslek sahibi yapmak değil boyun eğen, kanaatkâr işçiler yetiştirmektir.
Küçük yaşta çalışmak zorunda kalan binlerce çocuğun hikâyesi var. Tıpkı mobilya atölyesinde çalışırken hızar makinesinde parmağını kaybeden 16 yaşındaki Muhammet gibi. Okul müdürü ve ustası, “sakın söyleme, diploma alamazsın” diyerek olayın üstünü kapatmaya çalışıyor. İşte bu düzen, işçi sınıfının çocuklarını böyle göz göre göre harcar. Zenginlerin çocukları hiçbir şeye muhtaç olmadan büyür, dünyanın en iyi okullarında okur, hastalandıklarında özel uçakla hastaneye taşınır. İşçi sınıfının çocuklarıysa açlık, iş kazaları ve sömürüyle boğuşur.
Çocuklarımız ve gelecek nesiller için bu sömürü düzenine karşı mücadele edelim. Mücadelemize dört elle sarılalım.