
Diyelim ki hayatınızda ilk kez bir koşu yarışmasına katılacaksınız ve yeterince idmanlı değilsiniz. İsteklisiniz, azimlisiniz ama diğer koşuculara göre hazırlığınız yetersiz ve deneyimli değilsiniz. Böyle bir yarışmada birinci olmanız şaşırtıcı olmazdı, değil mi? İdmansızlığınıza rağmen parkuru tamamlamayı bile bir başarı olarak sayardınız belki ve haksız da olmazdınız. En önemlisi de parkuru ve rakiplerinizi tanımış, performansınızı ölçmüş ve zayıf taraflarınızı görmüş olurdunuz. Bu deneyim size bir dahaki yarışmaya nasıl hazırlanmanız gerektiği hakkında fikir verirdi. Demek ki kazanmanın ya da başarının ölçütü bazen dereceye girmek değil, bir sonraki yarışma için tecrübe edinmek ve gerekli dersleri çıkarmaktır. Buraya kadar aynı fikirdeysek, başlıktaki sorumuzun cevabını arayabiliriz.
“Greve çıktık, elimize ne geçti?” Aslında sorudan çok bir serzeniş gibidir bu ifade. İlk kez greve çıkan ama grevin sonunda taleplerini tam olarak kabul ettiremeyen işçi arkadaşlarımız bazen böyle düşünebiliyor. Oysa hiç grev deneyimi yaşamamış bir işçi için greve çıkmanın kendisi başlı başına bir kazanımdır. İlk grevini bir ilk adım, önemli bir deneyim olarak yorumladığında, doğru sonuçları ve dersleri çıkardığında zaten kazanmış sayılır. Tıpkı bir sonraki yarışmaya daha sıkı hazırlanmak için gerekli dersleri çıkaran koşucu gibi… Grev bize ne kazandırır peki? Her şeyden önce greve çıkmakla dost kim düşman kim öğrenir, dayanışmanın ve birliğin önemini kavrar, patronların örgütlülüğü karşısında daha güçlü bir örgütlülük yaratmamız gerektiğini anlarız. İstediğimiz şeylerin öyle hemen elde edilemeyeceğini, bunun için sabır, azim ve kararlılık gerektiğini öğreniriz.
Emek olmadan yemek olmaz derler. Gerçekten de yeterince çaba sarf etmeden, kafa patlatmadan, zahmet çekmeden hayatın hiçbir alanında istediğimiz sonucu almamız mümkün değildir. Hayatında hiç yemek yapmamış bir insanın ilk kez pişirdiği yemeğin lezzetsiz hatta hiç yenemeyecek durumda olması normal değil midir? Ama bir kez yemek pişirdi mi neyi eksik ya da yanlış yaptığını görebilir. Mesela malzemelerden biri diri kalmış diğeri çok pişmiş olabilir. Buradan hareketle hangi malzemeyi nasıl pişirmesi gerektiğini bilen birine sorarsa ikinci yemeği çok daha lezzetli olacaktır. Üçüncü, dördüncü ve sonraki pişirmelerde ise edindiği tecrübelerden yola çıkarak kendisi de yemeğe bir şeyler katabilecek, diyelim ki farklı baharatlarla tatlandırarak daha da lezzetli hale getirebilecektir. Yeter ki istesin, kafa yorsun, bilene danışsın, sorsun, iyi yapandan örnek alsın, azmetsin…
İşçilerin de mücadelelerine böyle bakması gerekir. Grevden önce ve grev sırasında yapılması gerekenler noktasında karşılaşılan eksiklikler ve ihtiyaçlar doğru tespit edilirse, sonrasında bunları gidermek için çaba sarf edilir, bilene sorup danışılırsa, gerekli eğitimler alınırsa sonraki grevler için iyi bir hazırlık yapma imkânı doğar. Örneğin 1800’lü yıllarda Avrupa’da, Amerika’da işçiler ilk grev deneyimlerini yaşadıklarında grevin nasıl yürütüleceği hakkında hiçbir fikirleri yoktu, zaten yasalarda grev diye bir hakları da yoktu. Fiili olarak gerçekleşen ilk grevler düşük ücretlere karşı yapılıyordu çünkü aldıkları ücret ailelerini beslemeye bile yetmiyordu. Greve çıkmak demek çocuklarının tamamen aç kalmasını göze almak demekti. Nitekim çocukları açlıktan hastalanmaya hatta ölmeye başladığında grevlerini kısa kesip geri çekilmek zorunda kaldılar, bu nedenle de istediklerini alamadılar. Ama sonra bu ilk grevlerinden dersler çıkardılar ve daha ortada grev yokken bir grev fonu oluşturmaya başladılar. Böylece daha uzun soluklu grevler örgütleyerek bu kez kendileri patronlara geri adım attırdılar. Grev ve sendika hakkını, 8 saatlik işgününü böyle kazandılar, ücretlerinin arttırılmasını bu şekilde sağladılar.
Yalnızca grevlere değil bir bütün olarak sınıf mücadelesine böyle bakmak gerekir. Her mücadele kendisinden önceki mücadelelerden süzülmüş deneyimleri barındırdığı gibi bir sonraki mücadeleye de dersler bırakır. Bir mücadelede zaferi ya da yenilgiyi belirleyen şey işçilerin o mücadeleden çıkardığı dersler ve deneyimlerdir. Bugün Türkiye’deki ekonomik sorunların derinleşmesiyle giderek daha fazla işçi kardeşimiz grev ve direniş deneyimi yaşıyor. İlk kez mücadele deneyimi yaşayan işçi arkadaşlarımızın, istedikleri sonuca ulaşamadığında moralini bozmaması, bunu bir deneyim olarak görmesi ve bir sonraki mücadeleye hazırlanmaya odaklanması doğru olandır.