Buradasınız
Şehir Hastaneleri Gerçekte Kimin Çıkarına?
Ankara’dan bir işçi

Şehir hastaneleri koca koca binaları, görkemli açılışlarıyla “hizmet” vermeye başladı. Yapılan reklamlarla bu hastanelerin faydaları anlatıldı durdu. Şu ana kadar yapılması planlanan 30 hastaneden 10’u açıldı. Şehir hastaneleri inşa edilirken şantiyelerde yaşanan hak gasplarıyla, iş cinayetleriyle gündeme gelmişti.
İnsan sağlığını korumak için değil rant için inşa edilen bu hastanelerin çoğunun temelinde ve yapısında sıkıntı var. İstanbul Tabip Odasının raporuna göre; “Kayseri Şehir Hastanesi bataklığın üzerine yapılmıştır. Elazığ Şehir Hastanesi kültürel sit alanı ve şehitlik üzerine yapılmıştır, zemin etüdü yapılmamıştır, altyapısı zayıftır ve lağım taşmıştır. Ankara Bilkent Şehir Hastanesi dere yatağına yapılmıştır ve inşaatı sürerken su baskını olmuştur.” Sağlık alanındaki sorunların çözümü için açılan bu hastaneler sağlık işçilerinin de hastaneye gelen emekçilerin de sorunlarını çözmek bir yana daha da katladı.
Örneğin Bursa Şehir Hastanesinin şehir merkezine uzaklığı 25 kilometre. Yine Bursa’daki bir diğer hastane ise kuş uçmaz kervan geçmez bir yere, dağların arasına yapılmış. Bu durum temiz hava, daha sağlıklı ortam gibi gerekçelerle açıklanmaya çalışılıyor. Ama insanların bu hastanelere ulaşabilmesi için yeterli ulaşım olanakları yok. Şehir hastanelerinin yapıldığı şehirlerde eski hastaneler kapatılıyor. Örneğin Ankara’da 2 şehir hastanesine karşılık şehrin çeşitli yerlerindeki 12 hastanenin kapatılması planlanıyordu. Bilkent Şehir Hastanesi açıldığından bu yana büyük ve köklü eğitim ve araştırma hastaneleri, çocuk ve kadın doğum hastaneleri buraya taşındı. İnsanlar önceden bu hastanelere tek vasıta ile gidebiliyorlardı. Şimdi ise şehir hastanelerine ulaşmak için iki vasıta kullanıyorlar. Bu şekilde hastanın iyileşeceğini düşünmek abes, refakatçinin bu çile sonucu hastalanmamasına şükretmek lazım! Aynı durum sağlık işçileri için de daha uzun iş saati, yolda geçirilen daha fazla zaman demek değil mi? Şehirden uzak yerlere koca binalar dikmekle “hizmet verdik” diye övünmenin bir anlamı yok. Kurulan bu koca binalarda, artan yatak sayılarına oranla çalışan sayısı da yetersiz kalıyor. Çalışanların iş yükü ve çalışma saatleri artarken hastaların da yetersiz sağlık hizmeti almasına sebep oluyor. Böyle bir kaos ortamı sağlıkta şiddeti körükleyen ana etkenlerden biri oluyor.
Şehir hastanelerinde muayene ücretleri de diğer hastanelere göre en az iki katına çıktı. Sağlık giderek pahalılaşıyor. İşçi ve emekçilerin cebinden sağlık hizmeti için çıkan para da her geçen gün artıyor. Şehir hastaneleri kamu özel işbirliği yoluyla yapılıyor. Devlete ait hastane yapıları boşaltılırken, şehir hastaneleri bir konsorsiyum tarafından devlete 25 yıllığına kiralanıyor. Yetkili firma binanın tüm işletme haklarına sahip. Radyolojik görüntüleme, laboratuar, temizlik, otopark gibi hizmetler de bu şirketten kiralanıyor. Devlet şirketlere kira ve hizmet bedeli ödüyor. Şu an açılmış olanlar ve yapılması planlananlar dâhil 30 şehir hastanesinin 25 yıllık kira ve hizmet bedelinin toplamı 142 milyar 396 milyon 390 bin 815 DOLAR! olarak hesaplanıyor. Üstelik devlet bu hastanelere yüzde 70 doluluk garantisi veriyor. Yani devlet “merak etmeyin biz bir şekilde bu insanları hasta edip hastanenize göndereceğiz, gelmezlerse de gelmişler gibi size para vereceğiz” diye söz veriyor özel şirketlere. Bu sağlıkta özelleştirmenin yeni bir boyutu değil de nedir? Sağlığı ticarete dökersen insanların hayatını da parayla ölçersin. Koca koca şehir hastaneleri bizler için değil sermayenin çıkarı için inşa ediliyor.
Oysa şehir hastanelerine taşınan eski hastaneler yenilense, insanlar kolayca ulaşsa, hastaneler parasız, temiz ve dayanıklı olsa... Kentlerin çeşitli noktalarına daha fazla hastane açılıp daha fazla sağlıkçı yetiştirilse, daha fazla istihdam sağlansa... Öncelikle hastaneler sağlıklı olsa ve insanlar sağlıklarına kavuşsa fena mı olurdu? Yıllardır art arda yapılan değişikliklerle “sağlıkta dönüşüm” adı altında koruyucu sağlık hizmetleri terk edildi, sağlık giderek özelleştirildi. Hastalar hasta değil müşteri, sağlık hizmeti ve tedavi de satılacak bir şey haline getirildi. İşçiler, emekçiler yolunacak kaz, kasaya para dolduracak müşteri olarak görülüyor. Kapitalist düzende sağlığımız açgözlü sermayenin insafına terk edilmiştir. Ama biliyoruz ki sağlık hizmetlerinin parasız, kaliteli ve ulaşılabilir olması ancak işçilerin mücadelesiyle mümkündür.
Gelecek İçin Örgütlü Mücadeleye
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....