Buradasınız
Sendikalar İşyerlerinde Neden Varlık Gösteremiyor?

Milyonlarca işçi sigortasız, sendikasız ve güvencesiz bir biçimde, günde 12-14 saat boyunca sefalet ücretine çalışıyor. Bu koşullara dur demesi gereken sendikalar ise güç kaybediyorlar. 20 milyondan fazla işçi olmasına rağmen, sendikalı işçi sayısı ne yazık ki 1 milyonu geçmiyor. Bu 1 milyon işçinin 600 bini toplu sözleşme hakkından faydalanabiliyor. Sendikalar kan kaybederken, giderek örgütlü oldukları işyerlerinden de kopuyorlar. İşyerinde sendika var, ama işçiler gerçekte patron karşısında örgütsüzler. Bu nasıl olabiliyor? Çünkü sendikanın örgütlülüğü kâğıt üzerinde kalıyor. İşçilerin taban örgütlülüğü üzerinde yükselmiyor. Bu durumda patron, ne sendikayı ne de işçileri dikkate alıyor. Özetle, sendikalar işyerlerinde işçilerin gücü olma bakımından gerçek anlamda bir varlık gösteremiyorlar.
Hal böyle olunca sendikalar, güçsüzlüklerinin üzerini patronla “iyi geçinerek” örtmeye çalışıyorlar ve sürekli tavizler veriyorlar. Böylece sendikacılar da koltuklarını korumuş oluyorlar. Bu geriye gidiş, kendini her alanda gösteriyor: Çalışma saatleri, ücret, sosyal hak, dinlenme, yıllık izin gibi konularda sendikalı işyerleriyle sendikasız işyerleri arasında artık çok da büyük farklar yok.
Sendikalar işçilerin örgütüdür. Ama bürokrat sendikacılar, sendikaları kendi işyerleri gibi görüyor ve bu şekilde işletiyorlar. Bu bürokrat sendikacılar, işçileri özellikle sendikalardan uzak tutuyorlar. Bu nedenle işçiler kolay kolay sendikalara uğrayamıyorlar. Uğradıklarında ise adeta patronun makamına çıkmış hissine kapılıyorlar. Çünkü sendikacıların tutumu ve ortam bu hissi doğurmaya çok müsait. Bu hissin doğmasında sendikacıların işyeri ziyaretleri de etkili oluyor. İşyerlerini ziyaret ettiklerinde, bir zamanlar işçilerle birlikte çalışan ve aynı yemeği yiyen kimseler olarak değil, giyimi kuşamı değişmiş ve işçiden uzak bürokratlar gibi davranıyorlar.
Sendikaların görevi işçileri yalnızca kâğıt üzerinde üye yapmak değil, işçilerin bilinçlenmesi ve işyerlerinde her düzeyde örgütlü hale gelmesi için çalışmaktır; işyerinde bölümlere varıncaya kadar alt komitelerde işçilerin örgütlülüğünün sağlanmasıdır. Taban örgütlülüğü de işte budur: İşçilerin tek yumruk olması!
Aslında her işçi, aynı zamanda sendikanın doğal bir görevlisidir. Ama işçiler tüm süreçlerin dışında tutuluyorlar. Oysa mitinglerin örgütlenmesinden eğitimlere kadar tüm faaliyetlerde işçiler sürecin bir parçası haline getirilmelidirler. Görev ve sorumluluk verilerek, yapılan işin bir parçası oldukları hissettirilmelidir. 1 Mayıslarda bile sendikalar, işçileri önceden bilgilendirip bu temelde mitinge katılımı örgütlemiyorlar. “Yarın şuraya gelin” çağrısının ötesine geçilmiyor. İşçileri doğrudan ilgilendiren bir başka süreç ise toplu iş sözleşmeleridir. Fakat toplu sözleşme maddeleri hazırlanırken, işçilere ne istedikleri ya sorulmuyor ya da adet yerini bulsun diye soruluyor. Oysa toplu sözleşme paketinin içinde neler olması gerektiğini bizzat işçiler belirlemelidir. Meselâ, 1980 öncesinde mücadeleci bir sendikal anlayışa sahip Maden-İş’in toplu sözleşme maddelerini bizzat işçiler hazırlıyordu. Kurulan toplu sözleşme komiteleri işçilerle toplantılar yapıyor, onların ne istediklerini dinliyor ve sonra da tüm işyerlerinden gelen önerileri sendikalarıyla birlikte ortaklaştırıyorlardı. Komitelerini kuran ve toplu sözleşme maddelerini hazırlayan işçiler, bunların patronlara kabul ettirilmesi için nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğini de biliyor ve kararlarının arkasında duruyorlardı.
Sendikalar işçilerden kopuk olunca, işyeri temsilcileri de sendikacıların işyerlerindeki kopyasına dönüşüyor. İşçilerin sorunlarının dinlenmesi ve bunların çözümü doğrultusunda bir mücadele örgütlemek gerektiği gündemlerine girmiyor. İşçilerin taban örgütlülüğünün kilit taşı işlevi görmesi gereken temsilciler, ya işlevsiz kalıyorlar ya da birçok örnekte patronun sözcüsü gibi davranıyorlar.
Sendikaların işyerlerinden kopuk olmasının temel sebebi, işçilerin, taban örgütlülüğüne sahip olmamasıdır. Bunun aşılması için işyerlerinde her düzeyde bir örgütlenmeye gitmek gerekiyor. İşçiler sendikaları ikinci evleri gibi görmeye başladığında, işte o zaman milyonlarca örgütsüz işçi ekonomik mücadelelerinde örgütlü hale gelecek, patronlar ise işçilerin gücünden korkacaklardır.
İşçilerin Sordukları/12
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....