Buradasınız
Sömürü Düzenine Karşı Birleşelim!
Eylül ayında dünya liderleri G20, Birleşmiş Milletler gibi zirvelerde bir araya geldiler. Ukrayna’dan Nijer’e, Suriye’den Ermenistan’a yayılan savaştan, sellere, hortumlara, kuraklığa neden olan küresel iklim krizinden, derinleşen küresel eşitsizlikten, önü alınamayan göç sorunundan ve daha pek çok sorundan bahsettiler. Onlar gösterişli salonlarda konuşmalar yaparken bahsettikleri sorunlar yüz milyonlarca insanın yaşamını cehenneme çevirmeye devam ediyordu. Mesela Libya’da gerçekleşen sel felaketinde koca bir kent sulara gömüldü. 12 bine yakın insan öldü, bir o kadarı kayboldu. Sağ kalanlar bir yandan kaybolan yakınlarını ararken bir yandan açlık, susuzluk, salgın hastalık, barınma sorunu gibi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Felaketin asıl kaynağı aşırı yağışlardan ziyade yıllardır güçlendirilmesi gerektiği bilinen ama güçlendirilmeyen iki barajın yıkılmasıydı. Bu ihmali ve yol açtığı felaketi protesto etmek için meydanlarda bir araya gelen Libya halkı, “öfkeliyiz çünkü cehennemi yaşadık” diyordu.
Sadece son bir yıl içinde tıpkı Libya gibi Pakistan, Brezilya, Japonya, Çin, Slovenya, Yunanistan, Türkiye ve daha pek çok ülkede canların yitip gitmesine neden olan sellerin ardından benzer ihmaller ortaya çıktı. Aynı şekilde, İran’da, Suriye ve Türkiye’de, Endonezya’da, Fas’ta depremler tam bir felakete dönüştü. ABD başta olmak üzere kasırga ve hortumlar, kışın aşırı soğuklar, yazın aşırı sıcaklar can aldı. Emperyalist savaşın alevleri Nijer’i, Azerbaycan ve Ermenistan’ı yokladı. Birleşmiş Milletler raporlarına göre pandemiden sonra dünyada 122 milyon insan daha açlığa sürüklenirken Ukrayna savaşı açlığı daha da derinleştirdi. Açlık çeken insan sayısı bir milyara yaklaşırken gıda şirketleriyse kârlarını roket hızıyla arttırdı. İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın raporlarına göre son yıllarda dünya genelinde 1 milyar 700 milyon işçinin ücreti enflasyonun gerisinde kaldı ama dünyadaki milyarderlerin serveti her gün toplam 2,7 milyar dolar arttı. Mesela bu yıl da dünyanın en zenginleri listesinin zirvesinde yer alan Elon Musk’ın serveti 251 milyar doları aştı. Yani dünyamız küçücük bir azınlık için adeta bir harikalar diyarı, hatta cennet ama insanlığın büyük bölümü için gerçek bir cehennem haline gelmiş durumda.
Dünyamızın bu tablosunun ressamı hiç kuşkusuz kapitalizmdir. İşçi Dayanışması’nın 180’inci sayısında yer alan “Bu Ekonomik Düzeni Değiştirsek Ne Olur?” başlıklı yazıda yaşadığımız dünya ve kapitalist sistem şöyle tarif ediliyordu: “Kapitalizm özel mülkiyet ve kâr üzerine kurulmuştur. Üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde tutan sermaye sınıfı, toplumun ihtiyaçlarını değil kârını düşünerek üretim yapar. Doğanın zarar görüp görmediğine, insanların acı çekip çekmediğine bakmaz. Bir işçi önderinin vaktiyle söylediği şu söz kapitalizmin özünü anlatır: Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser! Kapitalizmde devlet, medya, hukuk, eğitim, siyaset egemen olan sınıfın yani patronlar sınıfının çıkarlarına göre şekillenir. Devletin vergi yoluyla topladığı kaynaklar sermayenin ihtiyaçlarına göre kullanılır. Mesela kaynaklar asıl olarak eğitim, sağlık, konut gibi temel ihtiyaçlara ayrılmak yerine, sermayeye teşvik olarak veya ihale yoluyla aktarılır. Siyaset bunun aracı haline getirilir. Devletin kolluk güçleri, sömürüye itiraz eden emekçilerin üzerinde baskı kurmak için kullanılır. Zengin azınlığın yoksul çoğunluğun emek gücünü sömürebilmesi sadece baskı ile olmaz. Çoğunluğun bu sömürüye aynı zamanda ‘ikna olması’ gerekir. Bunun için de devreye ideolojik araçlar girer. Kapitalist sistemin topluma ve toplumun bireyleri olarak her birimize benimsettiği çeşitli düşünce kalıpları vardır; bu sayede sömürü meşrulaştırılır ve bir doğa yasasıymış gibi kabul ettirilir.”
Tam da burada ifade edildiği gibi, kapitalistler, kendi düzenlerinin kötülüklerini yani sömürüyü, savaşları, felaketleri, acıları bir doğa yasası olarak, kader olarak kabul etmemizi istiyorlar. Sanki kendilerinin en ufak bir sorumluluğu yokmuş gibi davranıyorlar hatta karşımıza bir kurtarıcı edasında çıkıyorlar. Mesela G20 zirvesi vesilesiyle yaptığı konuşmada Erdoğan şöyle diyordu: “Bir parça ekmek ve su bulamadıkları için çocukların öldüğü, her yıl on binlerce umut yolcusunun çöllerde hayatını kaybettiği, denizlerimizin hızla devasa bir mülteci mezarlığına dönüştüğü, savaşlar ve çatışmalar dolayısıyla milyonların evlerini terk ettiği, onca retoriğe rağmen insan hayatının giderek değersizleştiği, ezcümle hemen yanı başımızda yürek parçalayıcı trajedilerin yaşandığı bir dünyada, hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz. Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir.” Gerçekten de burada çok ciddi bir sorun var ve hiç birimiz kendimizi güvende hissedemeyiz, hissedemiyoruz! Çünkü savaşların, yoksulluğun, depremlerin, sellerin, yıkımların kurbanı olanlar bizleriz!
Bu sözleri söyleyen Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de yaşadıklarımıza bir bakalım. Sermaye sınıfının ve iktidarın yarattığı ekonomik yıkımın ağır bedeli emekçilere ödetiliyor. İşçi sınıfı ağır bir saldırı dalgası altında nefessiz bırakılıyor. Mesela Orta Vadeli Program adı altında ortaya konulan plan, sermaye kesimini daha da palazlandırmak için işçinin, emekçinin kemerini daha da sıkma planıdır. Bu plana göre dolar ve enflasyon yükselmeye devam edecek, zamlar gerçek enflasyona göre değil öngörülen enflasyona göre yapılacak, asgari ücrete yılda sadece bir kere zam yapılacak, işçi ve emekçilerin kredi kartı harcamaları, ev-ihtiyaç kredileri kısılacak, kıdem tazminatının fona aktarılıp yok edilmesinin, kamusal emeklilik sisteminin tasfiye edilmesinin önü açılacak, tarım alanları, zeytinlikler, ormanlık alanlar ranta kurban edilecek, yeni maden sahaları açılarak yaşam alanları zehirlenecek… İşçi ve emekçilere bu zulüm yapılırken tüm kaynaklar, teşvikler, fonlar, krediler sermaye sınıfına aktarılacak. Yani sermaye sınıfı yiyip içip semirecek faturayı sefaletle boğuşan emekçiler ödeyecek!
Gelin görün ki bu planları sessiz sedasız sineye çekmemizi istiyorlar. Gerekçeyi “tasarruf”, “depremin yaralarını sarmak için kaynak oluşturmak” olarak açıklıyorlar. Bu yalanlara inanmayanları, tepki gösterenleri polis ve jandarma şiddetiyle, karakol ve mahkemeyle sindirmeye çalışıyorlar. Grev yasakları, eylem ve protestoların, direnişlerin polis gücüyle engellenmesi, sendikalaşmanın bizzat yargı yoluyla engellenmeye çalışılması, hak aramanın yaftalanıp karalanması, baskıların, zorbalığın arşa çıkması bize acı ilacı yutturabilmek içindir.
Kapitalizm altında afetlerin de krizin de ekonomik yıkımın da egemenlerin şatafatının da faturası işçi ve emekçinin adresine gelir! Fakat çok açık ki Türkiye’de devlet gücünü ele geçiren, bu gücü yağma ve talan için kullanan, her ne pahasına olursa olsun belli sermaye kesimlerini palazlandırma güdüsüyle hareket eden, işçi ve emekçi düşmanı siyasi iktidar bu faturanın daha da kabarmasına neden olmaktadır. Mesela geçtiğimiz sene yükselen enflasyon ve baş edilemez hale gelen hayat pahalılığı nedeniyle çocuklar okullarda açlıktan bayılmaya başlamış, bu durum sıklıkla haberlere yansımıştı. Araştırmalar çocukların yeterli beslenemedikleri için bodurlaştıklarını, bağışıklık sistemleri güçlenmediği için hastalıklarla baş edemez hale geldiklerini ortaya koyuyor, ileride çok ciddi sağlık sorunlarıyla yüz yüze geleceklerine dikkat çekiyordu. Bu nedenle toplumda, çocuklara okullarda ücretsiz, kaliteli ve sağlıklı yemek verilmesi talebi yükselmişti. Seçimler yaklaşırken Millî Eğitim Bakanlığı, Şubat 2023’ten itibaren okul öncesi eğitimdeki çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verileceğini açıklamak zorunda kaldı. Fakat uygulama sadece bir dönem sürdürüldü ve deprem bölgesi hariç kaldırıldı. Hayat pahalılığı geçtiğimiz yıla göre artmaya devam ederken çocukların okulda beslenme sorunu iyice yoksullaştırılan ailelerin sırtına yıkıldı. Vergiler sermaye sınıfına kaynak olarak akıtılırken kursağındaki lokması çalınan yine emekçi çocukları oldu.
Evlerden işyerlerine, çarşı pazardan okullara, servis duraklarından kahvelere kadar her yerde işçilerin gündemi hayat pahalılığı, enflasyon, fahiş kiralar, borçlar, geçim derdi… Ama sermaye sınıfı ve iktidar bize daha da ağır faturaları ödetmeye hazırlanıyor. Öte yandan İstanbul’dan Antep’e, Kocaeli’den Dersim’e işçiler ek zam için, sendikalı olup çalışma koşullarını düzeltmek için mücadele ediyor. İngiltere’den Amerika’ya, Endonezya’dan Libya’ya dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler yaşamları ve gelecekleri için mücadele ediyor. “Krizin faturasını ödemeyeceğiz” diyor. Çok açık ki, yaşamımız ve geleceğimiz için mücadele yolu işçilerin kardeşlik ve dayanışma duygularıyla birbirine bağlanmasından, örgütlü bir güç olarak sermayenin karşısına dikilmesinden geçiyor. O halde biz de bu yolda adım atalım ve UİD-DER’in “sermayenin ve iktidarın saldırılarına birlikte karşı duralım” çağrısını güçlendirelim.
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
Son Eklenenler
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 13 Aralıkta başlayan GE Grid Solutions grevinin 33. gününde anlaşma sağlandı. Böylece MESS sözleşmeleri kapsamında 4 işletmede...
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...