Buradasınız
Taşeronluk Düzeni: Dizginsiz Sömürü, İş Kazaları ve İşçi Ölümleri!
7 Ocakta, Zonguldak Kozlu’da 8 maden işçisi iş kazası geçirerek yaşamını kaybetti. İşçilerin aileleri derin bir acının ve kederin içine yuvarlandılar. Bu acı, her gün birkaç işçi ailesinin evine düşüyor ve yürekleri yakıyor. İşyerleri adeta mezbaha gibi işliyor. Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre, her gün ortalama 4 işçi iş kazası sonucu hayatını kaybediyor. Böylece bir senenin sonunda yaklaşık 1500 işçi, patronların kâr hırsının kurbanı oluyor. İş kazalarında yaralanan ve sakat kalanların ise haddi hesabı yok. Bunca ölüme, yaralanmaya, sakatlanmaya ve acıya yol açan iş kazalarının bir savaştan ne farkı var? Sonuçları açısından bir farkının olmadığı ortadadır. İş kazası geçiren işçiler, ağırlıklı olarak taşeron şirketlerin bünyesinde çalışıyorlar. Taşeronluk düzeni büyüdükçe iş kazaları ve işçi ölümleri de artıyor. Zonguldak Kozlu’da ölen 8 madenci de, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na iş yapan Star Madencilik adlı taşeron şirkette çalışıyorlardı.
Her işçi kardeşimiz, şu hususu net bir şekilde bilmelidir: Taşeronluk sistemi, patronların işçilere karşı başlattığı bir savaşın adıdır. Taşeronluk sisteminin temel amacı çalışma yaşamını tümüyle esnekleştirerek işçinin tüm zamanını işyerine göre ayarlamasını sağlamak, kısa süreli sözleşmeli işçiliği kadrolu işçiliğin yerine geçirmek ve böylece işçinin sosyal haklardan yararlanmasının önüne geçmek, ücretleri düşürmek, iş saatlerini uzatmak, işçilerin birleşmesini ve sendikalaşmasını engellemektir. Bu sistem, işçi sınıfının kolunu kanadını kırmak, işçilerin tüm dayanaklarını ortadan kaldırmak ve sermayenin dizginsiz bir şekilde büyümesini sağlamak için geliştirilmiştir. Özetle taşeronluk sistemi, bir ekonomik büyüme modelidir. Bu modelin yaygınlaştırılmasına AKP hükümeti ve MÜSİAD, TÜSİAD, TUSKON gibi patron örgütleri birlikte karar vermişlerdir. 2003’te yeni İş Kanunu’yla taşeronluk sistemini hayata geçiren AKP hükümeti, şimdilerde bu sistemin çerçevesini daha da genişletmek istiyor.
Taşeronluk düzeni, emek/işgücü maliyetinin azaltılmasını ve patronların kârlarının büyütülmesini esas almaktadır. Bu hedefe ulaşabilmek için, öncelikle işçilerin bir araya gelmesinin önüne geçilmekte ve taşeron şirketler aracılığıyla işyerlerindeki işçiler bölünüp parçalanmaktadır. İşgücü maliyetini düşürmenin ilk adımı, kadrolu işçiliğe son verilmesi ve sosyal hakların ortadan kaldırılmasıdır. İşte burada kısa süreli sözleşme ve taşeronluk sistemi devreye girmektedir. Ana işveren, işi parçalıyor ve üretimin önemli bir kısmını taşeron şirketlere devrediyor. Bu şekilde hem kadrolu işçiliğin getirdiği sorumluluktan kaçıyor hem de işçilerin birleşmesinin önüne geçiyor. İşçilerin sendikalarda örgütlenmesi alabildiğine zorlaştırılıyor. Taşeron şirketler, işçilerle esas olarak bir yılı tamamlamayacak şekilde sözleşme yapıyor ve kıdem dâhil hiçbir sosyal hak vermiyorlar. İşsizlikle boğuşan işçi taşeronluk dayatmasını, kısa süreli sözleşmeyi, güvencesiz çalışmayı ve düşük ücreti kabul etmek zorunda kalıyor. İşin bu evresinde fazla mesai gündeme giriyor. Ücreti düşük tutulan işçi, gelirini bir parça arttırmak için fazla mesai dayatmasını kabul ediyor. Böylece uzun saatler boyunca çalışan işçi bitkin düşerken, düşük ücret karşılığında az işçiyle istediği üretimi yapan patron, kârını büyütmüş oluyor.
Fakat işçilik maliyetinin bu şekilde düşürülmesi ve az işçiyle çok iş yapılması da patronlara yetmiyor. Kârlarını daha fazla yükseltmek amacıyla birçok maliyetten kurtulma yoluna gidiyorlar. Bu, taşeron olsun ya da olmasın tüm patronların ortak tutumudur. Meselâ, makinelerin tamir ettirilmesi, üretim için gerekli donanımın sağlanması ve altyapının oluşturulması, iş güvenliği önlemlerinin alınması gerekmektedir. Ancak kârlarının düşmesini istemeyen patronlar, gerekli altyapıyı kurup gerekli tedbirleri almıyorlar. Hatta üretimi arttırmak maksadıyla pek çok metal fabrikasında, makinelerin sensörleri sökülerek hızları arttırılmaktadır. Neticede iş kazaları kaçınılmaz hale gelmektedir. Her ay yüzlerce işçi sakatlanır ve ortalama 100’den fazla işçi ölürken, patronların sermayesi büyümeye devam etmektedir. AKP hükümeti ise, patronların kârlarını düşürmemek ve sermayenin büyümesini sağlamak için bilinçli olarak iş kazalarına müdahale etmemektedir.
Geçen senelerde Başbakan Erdoğan, patronlara seslenmiş ve “ayağınızdaki prangaları çözeceğiz” demişti. Nitekim sermayenin önünü daha da açmak maksadıyla yeni düzenlemeler gündemde tutuluyor. Adına Ulusal İstihdam Stratejisi denen paketin amacı budur. Bu paket kapsamında kıdem tazminatına el konulacak, özel istihdam büroları (kölelik büroları) kurulacak, bölgesel asgari ücrete geçilecek. Elbette AKP hükümeti ve patronlar, işçileri kandırmak için gerçek niyetlerini saklıyor ve meselâ, “fon kurulduğunda tüm işçiler kıdem tazminatı alacak” diyorlar. Bu fonun kısa zamanda neye dönüşeceği ve burada biriken paraların kimlerin kasasına akacağı herkesin malûmudur. Asıl amaç işçiye kıdem tazminatı vermemek ve patronu bu yükten kurtarmaktır. Böylece toplamda, patron için işçinin maliyeti düşmüş olacaktır. Yani patronlar, işçileri hem daha ucuza çalıştıracak hem de istedikleri zaman işten atabilecekler.
Bilindiği gibi, şimdiki yasada taşeronlar ana işin yalnızca bir parçasını yapabiliyorlar. Sistem genişletildiğinde taşeron şirketler, tüm işleri yapabilir hale gelecek. Bu, taşeronluğun ana çalışma biçimi haline gelmesi demektir. Taşeronluğu özel istihdam büroları tamamlayacak. Ana işverenler ve hatta taşeronlar işçi çalıştırmak yerine, bu bürolardan işçi kiralayabilecekler. Yapılmak istenen bellidir: İşgücü maliyetlerini en alt seviyeye çekmek, bunu yaparken işçilerin birleşmesinin önüne geçmek ve sermayenin büyümesini sağlamak! Türkiye yerli ve yabancı sermaye için cennet haline getirilmeye çalışılıyor. İşte sermaye ve ekonomi bu model üzerinde büyüyor.
Ekonomisi büyüyen Türkiye, Ortadoğu’da ve dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olmak için hamleler yapıyor. Yani işçilerin canı ve kanı pahasına ekonominin büyütülmesinin temel amaçlarından biri, Türkiye’nin emperyalist siyasetine güç sağlamaktır. Lakin bu siyaset patronlar için yeni pazar ve yatırım alanları demekken, işçiler için dizginsiz sömürülme, uzayan çalışma saatleri, tükenme, düşük ücret, iş kazaları, acı ve gözyaşı demektir. Dolayısıyla patronların büyümesi demek olan “Türkiye büyüyor” böbürlenmesine kanmayalım. İşçilerin yoğun sömürüsüyle hayata geçirilen planları boşa çıkartmanın, taşeronluk sistemine son vermenin, ücretleri yükseltmenin ve iş saatlerini kısaltmanın tek bir yolu var: Bilinçli işçiler haline gelmek ve haklarımız için örgütlenerek mücadele etmek!
Yolcu
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...