Buradasınız
Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına

Amerikalı sosyalist yazar Jack London, Londra’nın Doğu Yakasında tanık olduğu toplumsal eşitsizliği ve sınıfsal çelişkileri anlattığı romanına “Uçurum İnsanları” adını verir. 1902 yılında yazdığı kitabında, İngiltere egemenlerinin şaşaalı yaşamının yanında uçurumun kıyısına itilmiş yoksulların verdiği yaşam savaşını anlatır. Kitabın yazıldığı dönemin İngiltere’si zengin güçlü bir devlet olarak nam salmıştır. Egemenler “üzerinde güneş batmayan ülke”lerinde sefa sürerken işçi sınıfının yaşamı ıstırap doludur. O işçiler ki; kimileri tanımadıkları insanlarla tıkış tıkış bir odada uyumaya çalışırken, kimilerinin bir odaları bile yoktur. Kalacak yeri olmayanların boş sokaklarda bile dinlenme hakkı yoktur kanunlara göre. Sokaklar günlerce süren açlıklarını bir tas tatsız yulaf çorbasıyla, yerlerde buldukları kirli portakal kabuklarıyla dindirmeye çalışan, polis tarafından oradan oraya kovulan insanlarla doludur. Yaşlıların, kadınların bedenleri zayıf ve hasta, solgun yüzleriyle çocuklarsa ölüme çoktan hazırdır.
Romanıyla bizi kendi sınıfımızdan insanlarla tanıştıran London, yalnızca ekonomik sefaletin resmini çekmekle yetinmez. Aynı zamanda bu sefaletin toplum üzerindeki etkilerini, insanların nasıl tükenmeye başladığını da gözler önüne serer. Bebeklerin duydukları ilk ninninin küfür olduğu, şiddetin, ahlaki çürümenin kol gezdiği sokakları anlatır. Onun anlattığı, üreten ama aşağılanan, değersizleştirilen, yozlaştırılan, uçurumun kenarında tortu gibi bırakılanların hikâyesidir. Kapitalist sistemin çelişkilerine, suç ve ahlâk anlayışına, yoksulları nasıl bir aşağılanmaya sürüklediğine şöyle bir örnek verir London: “Bir insanın karısını pestilini çıkarıncaya kadar dövmesi ve birkaç kaburgasını kırması, bir insanın yatacak yere verecek parası olmadığı için çıplak yıldızların altında uyumasıyla kıyaslayınca önemsiz bir suçtur. Zengin bir demiryolu şirketinin vagonlarından birkaç armut çalan bir delikanlı toplum için, yetmişini geçmiş bir yaşlıyı ortada hiçbir neden yokken döven genç bir vahşiden çok daha büyük bir tehdittir.”
Romanın yazılmasının üzerinden yüz yirmi yıldan fazla zaman geçti. Elbette o günlerden bugünlere yaşam koşullarımız değişti. London’un resmettiği korkunç düzeydeki sefaleti mahallelerimizde görmüyoruz. Fakat dünya çapında teknolojik gelişmelerin, üretim kapasitesinin ulaştığı boyutlarla, dünyada üretilen tüm zenginliklerle kıyasladığımızda bugün bizim yaşadığımız yoksulluk çok daha çarpıcıdır. Yanı başımızda ev kirasını ödeyemeyecek duruma gelmiş nice aileyi, işsizlikle boğuşan gençleri, temel besinlerden mahrum bırakılan emeklileri, semt pazarlarının bitişini bekleyerek kalan meyve sebzeleri toplayan emekçileri görmezden gelebilir miyiz? Savaşların yıktığı kentlerde açlıktan ölen bebekleri yok sayabilir miyiz? Dünya çapında milyarderlerin sermayeleri ve kişisel servetleri katlanarak artarken işçi sınıfını oluşturan milyarlar yoksulluk uçurumunun kıyısına itiliyor. Dahası kirli dilin, nefretin, kötülüğün giderek yayıldığı, iyiden, güzelden yana olanın değersizleştirildiği, birliğin, dayanışmanın engellendiği çürümüş bir düzen var karşımızda.
Ürettiklerinden mahrum bırakılan emekçiler, gençler bu akla ziyan düzene öfkeleniyor, sorguluyor ve değişmesini arzu ediyor. Fakat tıpkı romandaki gibi çalışıp didinen ama yaşamını zar zor sürdüren işçiler bıkkınlığa sürükleniyor, kendini değersiz hissediyor ya da sahte mutlulukların, kolay kazanımların peşinde koşup sonunda koca bir duvara çarparak umutsuzluğa, çıkışsızlığa hapsoluyor. Çünkü işçi sınıfı örgütsüz ve dağınık. Ancak insanı alçaltan bu sistemin çürütücü etkilerine örgütlü bir direnç gösterenler “uçurum insanları”nın kaderini değiştirebilirler. Romanda anlatılan sefalet koşullarının, İngiltere işçi sınıfının egemenlere boyun eğmeyerek giriştiği sayısız mücadele sonucu değiştiğini unutmayalım. Sendikalarda, siyasi partilerde örgütlenen işçiler, mücadeleyle çalışma ve yaşam koşullarını değiştirdiler, pek çok hak elde ettiler, toplumda dönüşüm yarattılar.
Bugün de yapılması gereken budur. Unutmayalım ki çalışma ve yaşam koşullarımızı iyileştirmek için mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok. Kapitalist sistemi yıkmak ve yüz milyonlarca insanın uçurumun kıyısına itilmesini durdurmak için de öyle. Bu nedenle insanlığa ayak bağı olan bu sistemi yıkmak için, yayılan zehirli havaya, umutsuzluğa karşı örgütlenerek gardımızı almalı, birliğimizi büyüterek bir sınıf olarak hareket edebilmeliyiz. İşte o zaman eşitsizliği, adaletsizliği yaratan bu köhne sisteme son verebiliriz. İşte o zaman, uçurumun kenarındaki karanlık yerine, özgürlük ve eşitlik dolu bir geleceğe açarız kapılarımızı.
Sırbistan’da Hükümet Düştü!
- Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Jack London: İşçi Sınıfının Kalbinden Bir Yazar
- Sömürü Düzenine Paydos Örgütlü İşçilerle Gelecek
- Karıncalar ve Filin Hikâyesi
- Uyandıran Masalcı Samed Behrengi’nin Ekini
- “Mübadele Öyküleri” İzmir’den Anlatıyor…
- Ana Romanı ve Bugüne Yansıyanlar
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- Erzurumlu Emrah’ın Hikâyesi, Bizim Hikâyemiz
- Savaşın Gerçek Yüzünü Anlatan İki Kitap
- Sarı Mehmet Olmak!
- Fakir Baykurt, “Gece Vardiyası” ve Göçmenler
- Şikago Mezbahaları ve Kapitalizm
- Cefakâr Galip Ustalar ve İnsanlığın Özgürlük Bahçesi
- “Ölümün Ağzı”
- Gücümüz Birliğimizden Gelir!
- Büyük Biraderler İş Başında!
- Rıfat Ilgaz: Ses Ol, Işık Ol, Yumruk Ol!
- Genç İşçi Xu Linzi
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
Son Eklenenler
- Türkiye’de siyasal gelişmelerin hızlandığı, her bakımdan zorlu, her bakımdan ağır bir süreçten geçiyoruz. İşçi ve emekçiler, emekliler, gençler olarak enflasyonun hız kesmesini, hayat pahalılığının son bulmasını, geçim derdinin hafiflemesini...
- Sosyal medya platformlarında her gün yeni bir trend beliriyor, insanlar yeni bir akımın peşinden koşturuluyor. Dün “lokma dünyası”, yakın zamanda “Dubai çikolatası” peşinde koşan insanlar, yarın farklı bir yiyecek ya da akımla tüketim sarmalına...
- Toplumun itirazının güçlenmesi, işçi sınıfının kendi talepleriyle, kendi örgütleriyle, kendi mücadele yöntemleriyle sahneye çıkmasıyla mümkün olabilir. Bunun yolu işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlülüğünün, bilinç düzeyinin ve dolayısıyla...
- Elizabeth Gaskell’in Kuzey ve Güney adlı romanını okumaya başlamadan önce, kitabı okuduğunu düşündüğüm birçok mücadele arkadaşımın yorumlarını almak istedim. Biri önce dört bölümlük dizisini izlememi tavsiye etti, bir diğeri uzun bir özet gönderdi....
- 19 Marttan bu yana başta gençler olmak üzere protestolara katılanları polis şiddetiyle gözaltına alan, tutuklayan, tehdit eden rejimin saldırıları giderek artıyor. Saldırılar karşısında geri adım atmayan ve faşist baskılara itirazını dersleri boykot...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, başkent Londra’da hükümet binalarının bulunduğu Whitehall sokaklarına çıktı. Endonezya’da emekçiler, kabul edilen Silahlı Kuvvetler yasasını protesto etmek için sokaklara döküldü. Arjantin’de iktidara gelir gelmez...
- İşçi sınıfının yanında saf tutan, kalemini yoksulların, emekçilerin hayatını ve özlemlerini anlatmak için kullanan nice yazar, şair ve aydın geçmiştir dünyamızdan. 2 Nisan 1948’de yaşamdan koparılan Sabahattin Ali de bunlardan biriydi.
- Sevgili işçi kardeşlerim, İşçi Dayanışması’nın 202. sayısında ve UİD-DER web sitesinde yayınlanan “Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan” yazısını okudum ve sesli yorumunu defalarca dinledim. Bu yazı, sınıf bilinciyle hareket eden...
- Sevgili işçi kardeşlerim, işçi sınıfının büyüklerinden kulağımıza küpe olan bir söz vardır: “Ayağın taşa değse, kapitalizmden bil!” Sınıf bilinçli işçiler olarak, temas ettiğimiz her işçi kardeşimize bu sömürü düzeninin hepimize nasıl dokunduğunu...
- Yeşiline sevdalandım/ Mavisine…/ Gülen gözlerinden süzülen ışıltıya/ Bir şiir/ Bir şiir yolumuzu açar belki
- 29 Martta CHP’nin çağrısıyla Maltepe’de bir araya gelen 2 milyonu aşkın işçi, emekçi, öğrenci, emekli; faşist saldırılara, polis şiddetine, baskı ve yasaklara, adaletsizliğe karşı “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” diye haykırdı...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), “Meydanlarda verdiğimiz demokrasi mücadelesini işyerlerine de taşıyoruz!” şiarıyla 28 Martta örgütlü olduğu işyerlerinde yarım gün iş bıraktı. Sabah saatlerinde işçiler işyerlerinde DİSK’in ortak...
- KESK İstanbul Şubeler Platformu, 26 Mart sabahı ev baskınıyla gözaltına alınan ve savcılık ifadesi dahi alınmadan çıkarıldığı mahkemede tutuklanan Eğitim Sen İstanbul Üniversitesi işyeri temsilcisi Levent Dölek ve tüm tutukluların serbest...