Buradasınız
UİD-DER’de Çocukların Anlattıkları
İstanbul Bahçelievler’den bir genç

UİD-DER’de emekçi kadınların bir araya geldiği bir etkinlikte çocuklarla ilgilenmek için kreşte görevliydim. Yaşları 3 ile 10 arasında değişen 7-8 çocuk vardı. Hangi oyunları oynamak istediklerini sorduğumda, içlerinden biri oyun oynamak istemediklerini, bir senaryo kurguladıklarını ve bu senaryoyu oynamak istediklerini söyledi. Üstelik bunun kayıt altına alınmasını da talep ettiler. Bu fikir hoşuma gitti. Yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sorduğumda, benim de bu oyunda “okul müdürü” rolünü oynayabileceğimi söylediler. İlk başta bunun oldukça eğlenceli bir çocuk tiyatrosu olacağını düşündüm. Ancak oyunun konusunu öğrendiğimde şaşkınlığımı gizleyemedim.
İlk sahne, sınıfta oynayan çocukların öğretmenin sınıfa girmesiyle yerlerine geçmesiyle başlıyordu. Öğretmen derse başlıyordu. Bir süre sonra sınıfa giren nöbetçi öğrenci, sınıf defterini bırakırken öğretmene ders sonrasında bir toplantı olduğunu hatırlatıyordu. İkinci sahnede ortam, müdür odasına taşınıyordu. Müdür, müdür yardımcısı ve öğretmen, Galata Kulesi ve çevresindeki tarihi yerlere düzenlenecek bir gezi hakkında konuşuyorlardı. Müdür yardımcısı, bu gezinin öğrenci başına 650 liraya mal olacağını, ancak okulun diğer ihtiyaçlarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini belirterek velilerden 850 lira talep edilmesinin uygun olacağını söylüyordu. Geziyle ilgili evraklar düzenleniyor, gerekli detaylar konuşuluyor ve müdür belgeleri imzalıyordu. Sahne burada son buluyordu.
Üçüncü sahnede tekrar sınıfa dönülüyordu. Öğretmen ders anlatırken kapı çalıyor ve nöbetçi öğrenci içeri girerek geziyle ilgili duyuru yapıyordu. Kimlerin katılmak istediğini sorduğunda, tüm öğrencilerin parmak kaldırması bekleniyordu. Ancak 3 yaşındaki bir kız çocuğu parmak kaldırmadı. Öğretmenin, “Sen katılmak istemiyor musun?” sorusuna “Hayır,” diye yanıt verdi. Nedenini sorduğunda ise sadece birkaç kelimeyle cevapladı: “Çünkü 850 lira.” İşte o an, bunun yalnızca bir oyun olmadığını anladım. Çünkü oyunda böyle bir rolü yoktu. Bu cevap, bir tokat gibi çarptı yüzüme.
Nöbetçi öğrenci, katılmak isteyenlerin isimlerini not aldıktan sonra sınıftan ayrıldı. Sonraki sahneler çocukların evlerinde geçiyordu. Çocuklar, ailelerinden gezi için para istiyor; bazı ebeveynler bütçelerinin yetmediğini açıkça söylüyor, bazıları ise paraları olmadığını fark ettirmeden çocuklarını göndermemek için bahaneler üretiyor, bazılarıysa ev içinde tartışmalar yaşıyordu. Sonuçta hepsi hevesleri kırılarak okula geziye gidemeyeceklerini bildiriyordu. En sonunda gezi iptal ediliyordu. Çocuklar daha sonra odadan çıkıp bir kaç kişiye bu oyunu nasıl sonuçlandırabileceklerini sordular. Sonrasında öğrencilerin velilerin kendi aralarında tartışmak yerine birlik olarak bu sorunu çözebilecekleri konuşuldu. Tiyatro oyunu devam edecek gibiydi ama etkinlik süresi sona erdiği için çocuklar aileleriyle birlikte ayrıldılar. Ben ise aklımda onlarca soru ve büyük bir şaşkınlıkla orada kaldım.
Bugünün yoksulluk uçurumu, kamu kurumlarında eğitim gören ilkokul öğrencilerine kadar sirayet etmiş durumda. Emekçi çocukları sosyal faaliyetlerden uzak kalmak bir yana, yeterli beslenemiyor, maddi kaygıları çok küçük yaşlarda yüklenmek zorunda kalıyorlar. Çocuk işçiliği resmiyette yasaklanmış olsa da, kaçak yollarla çalışmak çoğu çocuk için tek çare haline gelmiş durumda. Uygun olmayan çalışma koşulları nedeniyle fiziksel gelişimleri duruyor, iş kazaları yaşıyor, hatta hayatlarını kaybediyorlar. Zorluklara rağmen okumaya çalışan çocuklar, yaşadıkları kaygılar nedeniyle derslerine odaklanmakta güçlük çekiyor ve verimsiz bir eğitim hayatı yaşıyorlar. Çocukların hayallerine kadar uzanan bu kirli düzenin sahipleri utanmadan yoksullara şükretmeyi öğütlüyor.
Bu küçük oyun, aslında çok önemli bir gerçeği anlatıyordu: Bu ülkede işçi ve emekçilerin çocukları yalnızca oyuncaklardan değil, hayallerinden de mahrum bırakılıyor. Fakat UİD-DER’e gelen çocukların ne kadar şanslı olduklarını da görmüş olduk. Çünkü anneleri salonda onların geleceklerini nasıl değiştirebileceklerini, onlara nasıl güzel bir dünya bırakabileceklerini konuşuyor, buna kafa yoruyorlardı. Çocuklar da bir taraftan hayatın gerçeklerini öğrenirken diğer yandan sorunun ne ailelerinde ne de kendilerinde olduğunu, bunun bir sistem sorunu olduğunu küçük yaşlarda kavramaya başlıyordu. En önemlisi de dayanışmanın kardeşleşmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu UİD-DER ailesinin bir parçası olarak hep birlikte yaşamamızdı.
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- Sınavlar, Gelecek Kaygısı… Çözüm Nerede?
- Nehirler Akmaya, Gençlik Mücadeleye Devam Eder!
- Yaşımız 19…
- UİD-DER’de Çocukların Anlattıkları
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Üniversite Hayalleri ve Hayatın Gerçekleri...
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- “Babamıza Bile Güvenemeyecek miyiz?”
- Reklam Deyip Geçmeyelim!
- Yalnızlık ve Korku Duvarını Hep Birlikte Yıkalım!
- Mücadelenin Gençlerinden Sokak, Slogan ve Meydan
- Örgütlüysek Her Şeyiz!
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- “Kafasını Telefona Gömen Gençlerden Değiliz!”
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Yalnız Taştan Duvar Olmaz
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
Son Eklenenler
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...
- Karanlık ve aydınlık… Ölüm ve yaşam… Emek ve sermaye… Sonsuz evrenimizde her şey karşıtıyla birlikte var. Sömürü ve zulüm varsa isyan da var. Sınır, din dil, ırk farkı tanımadan dünya meydanlarında tek ses tek yürek olan işçiler, işçi sınıfımız var...
- Emperyalist savaşın alevlerini büyüten, milyonlarca masum insanı, doğayı katleden, kentleri yok eden egemenler ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin birbirleriyle dayanışmasının önüne geçemiyorlar. İşçi ve emekçiler fabrikalardan limanlara,...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde yaşananlar hakkında Marksist Tutum’da bir makale okudum. Tam da içimden geçenleri, cümlelere dökemediklerimi noktasına virgülüne kadar yansıtan bir yazıydı. Konuyu derinlemesine ele alan bu yazı her mücadelede...
- Zeytinlik alanları maden ve enerji işletmeciliğine açacak yasa teklifine karşı tepkiler sürüyor. Çeşitli illerden Ankara’ya gelen köylüler, talan yasasına karşı TBMM yakınında bulunan Cemal Süreya Parkı’nda direniş nöbetindeler.
- Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli mücadeleler, dönemeç noktaları vardır. 1970 Haziran’ı bu tarihte önemli bir yere sahiptir. Bugün halen aşılamamış bir zirve olan 15-16 Haziran direnişi sürecinde, işçi sınıfı yapay kutuplaştırma...
- Zamanın çarkları döner, takvim yaprakları birer birer savrulur, yaşananlar birer birer unutulur. Fakat bazı değerler, deneyimler vardır ki, kuşaklar değişse de yitip gitmez, çünkü onlara sahip çıkanlar, onları geleceğe taşıyanlar vardır. İşçilerin...
- İktidar, yıllardır Türkiye’yi “şahlandırdığını”, ekonomiyi büyüttüğünü anlatıp duruyor. Televizyonlarda bol bol rakam gösteriyor, beton kulelerle övünüyor. Ama sokakta, evde, işyerinde bambaşka bir hayat yaşanıyor. Milyonlarca genç ne okulda ne işte...
- Artık eski kuşak bir işçi olarak, gençliğimde başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Yıllar evvel “iş kazası” nedeniyle biri ağır iki ayrı ameliyat olmuştum. Sonrasında bir buçuk seneye yakın yatalak kalmıştım. Bu sürenin 7 ayını evde geçirmiştim....
- UİD-DER’le 1 Mayıs’a katılan bir engelli arkadaşımız, dünyada 1 milyar engelli olduğunu söyledi. Bu rakam 8 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 12,5’ine denk geliyor. Yani her 8 kişiden biri engelli! TÜİK verilerine göre de Türkiye’de en az 10 milyon...
- ABD’nin her yıl “özgürlük ve bağımsızlık günü” olarak kutladığı 4 Temmuz, bu yıl resmi törenlerin ve barbekü partilerinin ötesine geçerek işçi ve emekçilerin öfkesine sahne oldu. “Amerika’ya Özgürlük” sloganıyla onlarca şehirde gerçekleşen...
- Şüphesiz ki koşullar insanın ruh halini belirlemede çok etkili olur. Aynı şekilde tersine, bilinçlenen, ruh halleri değişen insanlar koşulları belirlemekte ve değiştirmekte çok etkili olur. Örneğin yoğun bir kış mevsimin yarattığı ruh hali, öyle bir...