Buradasınız
“Virüs Değil İşsizlik Rüyalarıma Giriyor”
Gebze’den bir metal işçisi
Makine gürültüsü, iş stresi, fazla mesai bile bugün siyasi iktidarın yarattığı koronavirüsle mücadele önlemlerinden daha çok zarar vermiyor bünyemize. Ekonominin krize girmesi ve acı faturanın bize yıkılması, pek çok insanda gelecek kaygısına sebep oluyor. “Susun, sesinizi çıkarmayın, işinizden olursunuz, kimse size sahip çıkmaz” tehditleri yüzünden işçilerin bir kısmında büyük endişe var. Ha tabi bir de kimi sendikacıların çıkıp egemenlerin çıkarlarını savunan açıklamalar yapması ya da hiçbir şey yapmaması eklenince, sendikalı işyerlerinde çalışanlarda da benzer endişeler oluyor.
Patronlar kendilerini karantinaya alabilirler ama bizlerin böyle bir şansı yok. Çalışmazsak ve birbirimizle konuşup sorunlarımıza kafa yormazsak, hak elde etmek için yan yana durmazsak kaybederiz. Kendimiz değil ama haklarımız, kazanımlarımız karantinayı boylar. Biz de fabrikamızda göstermelik “sosyal mesafe” kuralından fırsat bulduğumuzda sohbet ediyoruz. Ekonominin yönetiminden sorumlu Bakan diyor ki “Türkiye sağlam bilançosu ile koronavirüs sürecini en rahat atlatacak ülkelerden birisidir”. Bu süreci kimin rahat atlatacağı bir yana, bildiğimiz bir şey var ki patronlar için rahat olan şeyin biz isçiler için her zaman sorun olduğudur. Haliyle bizim de sohbet konumuz işsizlik ve yoksulluk oluyor.
Çalıştığım fabrikada 2008 ekonomik krizinde işsiz kalan ve ardından çok büyük sorunlar yaşayan, aldığı borçlar yüzünden uzun süre belini doğrultamayan Suat abimiz var. Suat abi, kendi yaşadığı acı deneyimler üzerinden “biz işçileri nasıl bir süreç bekliyor” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Daha dün gibi aklımda 2008 krizi, çoğunuz bilmez belki o günleri. İşsiz kaldım, bir tek ben de değil, fabrikamızın yarısından fazlası o günlerde işten çıkarıldı. Ne yapacağımızı bilemedik. Kimden yardım isteyecektik, bir başımıza kaldık. Düşünsenize yıllarca hiç sesinizi çıkarmadan çalışıyorsunuz, mesaidir, fedakârlıktır her şeyi yapıyorsunuz ve bir gün geliyor işten atılıyorsunuz. Patron diyor ki; ‘işlerim yok, kazanamıyorum’. Yöneticiler diyor ki; ‘bizim bir suçumuz yok, her şey bizim dışımızda gelişti’. O zaman tek bir suçlu vardı, onun adı da krizdi. Ne yapalım? Sonuçta kriz görünmeyen, karşımızda olmayan, var ama yok gibi bir şeydi. O dönem olan bize olmuştu. Sonra da doğru düzgün uzun süre bir işte çalışamadım, üç ay bir yerde, beş ay bir başka yerde. 2001’de yine kriz var demişlerdi, işten çıkarılmıştık. Yani anlayacağınız bu kriz öyle bir şey ki patronlara hiçbir şey olmazken cefasını bizim gibi işçiler çekiyor. ‘Kriz teğet geçecek’ dediler, belki birileri için teğet geçmiş olabilir ama bizim gibiler için hiç de teğet geçmedi. Şimdi bugünkü ortam da aynı geçmişte yasadıklarımız gibi geliyor bana. Ama buna kriz demiyorlar, virüs diyorlar. Benim bildiğim bir şey varsa o da ister kriz desinler ister virüs bunun faturası kime çıkacak, önemli olan odur.”
Suat abi bunları anlatırken aramızdan genç bir işçi birkaç soru sordu: “Abi o zaman anlattıklarına göre biz de mi işsiz kalacağız? Biz çalıştığımızda patron da kazanmış olmuyor mu? Belki de gerçekten bu koronavirüs yüzünden oluyor tüm bunlar.” Kadir usta bu soruya biraz sitem etti: “Öyle saçmalık mı olur, olanları görmüyor musun? Şimdi sen belki siparişler var diye burada çalışıyor olabilirsin ama yarın için hiçbir garantin yok. Hem bak benim yakın akrabam daha geçenlerde çalıştığı yerde ücretsiz izne çıkartıldı. Bugün ücretsiz izne çıkartıldı ama yarın onu işten çıkarmamak için hiçbir nedenleri yok. Hükümet de zaten demedi mi ‘üç ay işçileri çıkarmayın, izne gönderin ama üç ay sonra çıkarabilirsiniz’ diye? Bu sürede de ayda 39 liraya talim edin demedi mi? Bir değil, on değil. Bak biz Gebze’de yaşıyoruz ve binlerce işçi bugün ücretsiz izinde. Şimdi biz bunu ücretsiz izin diye görmeyelim, onlar işten çıkarıldı olarak görelim. Geçtiğimiz ay, kısa çalışma ödeneğinden yararlandığımız için izinde değil miydik? Bizi bir daha bu hakkımızdan yararlandırmayacaklar, zaten bu konuda hep sorun varmış. Patronun keyfi yerinde, onun için hava hoş. Nasıl olsa devletten yardım paketleri alıyor. Sen ne alıyorsun? Hiç. Patron ‘fırsat bu fırsat’ diyor. Virüsü de kullanıp önce yıllık izinlerimizi yedi, sonra kısa çalışma ödeneğini, daha sonra da ücretsiz izin kullandırıyor ve hooop kapının önüne. Virüs diyorlar da ama hükümet neden vatandaşı en sona bırakıyor? Niye ilk önce sermaye düşünülüyor? İşsizlik fonu ne durumda, bilmiyoruz. Bu fon olmadık işler için kullanılıyor. Asıl sahibi biziz, ama biz kullanamıyoruz. Neden? Mesela Fatih senin kaç yıllık işçilik hayatın var?” Fatih, “abi on yıldan fazladır çalışıyorum” dedi. Kadir usta, “peki, şimdiye kadar hiç işsizlik ödeneği aldın mı?” diye sordu Fatih’e. Fatih, “abi aslında iki ay aldım ama çok az bir ödenek verdikleri için tekrar işe girdim ve daha sonra alamadım” diye yanıtladı bu soruyu. Kadir usta bunun üzerine anlatmaya devam etti: “Bak yıllardır maaşımızdan kesilen parayı bizler alamıyoruz, almayalım diye dünya kadar bahane üretiyorlar ama mesela patronlara hiç tereddüt etmeden verebiliyorlar. Burada hiç sorun yok mu? Ben acaba ne zaman işten çıkarılacağız diye düşünüp duruyorum. Bugün atmadılar ama ya yarın? Vallahi virüsten daha çok, işten atılmak beni korkutuyor. Ev kira, faturalar bir yandan, iki çocuğum öbür yandan, bunları düşünmediğim tek bir gün olmuyor”.
Kadir ustanın lafı biter bitmez Orhan da bir örnek verdi: “Kadir usta, benim arkadaşım geçen gün ücretsiz izne çıkartılmış. Fabrikanın dörtte üçü ücretsiz izindeymiş. Arkadaşıma sordum neden kısa çalışma ödeneğine başvurulmadı, hem yıllardır orada çalışıyorsun, üstelik bir de sendika var işyerinde dedim. Arkadaşım da bana ‘bizim hiçbir şeyden haberimiz yok, devletin kasasında para kalmamış diyorlar. Patron da kısa çalışmaya başvurmaya hiç tenezzül bile etmemiş. Sonuçta patronun bir kaybı yok. Zaten ücretsiz izni serbest etmelerinin bir nedeni olmalıydı. Boşuna bunu gündeme getirmezler yoksa’ dedi. Türk-Metal var fabrikada, zaten sendika ile patron ortak almışlar bu kararı. Arkadaşım bana bunları anlattı. Hakikatten yok şu, yok bu deyip tüm faturayı bize kesiyorlar.”
Egemenler bir biçimde toplumun itiraz etmesinin ve sistemi sorgulamasının önüne geçmek için türlü manipülasyon araçlarını devreye sokuyorlar. Virüs, yaratmak istedikleri ortam için bahane oldu. Her işçi arkadaşımda benzer bir korku var; işten atılma korkusu. Bu tehdit adeta Demokles’in kılıcı misali üzerimizde sallandırılıyor. Buna itiraz etmeyelim diye bize yalanlar söylüyorlar, korkutuyorlar. İstiyorlar ki işten atılmak normal karşılansın. Ancak gerçeklerin farkında olanlar ve bu gerçekleri anlatanlar, yasadıklarımızın normal olmadığını, kaderimizin de bu yaşananlara boyun eğmek olmadığını söylemeye ve işçileri buna karşı mücadeleye davet etmeyi sürdürüyorlar.
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...