Buradasınız
Yoksul Olmak Ayıp mı?

Yoksul olmak ayıp değil, yoksulluğumuzdan utanacak olan da bizler değiliz. Yoksul ya da zengin olmak sınıfsal bir durumdur. Kapitalist sömürü sisteminde hangi sınıfa ait olduğunuzu gösterir. Tüm zenginliği üreten işçi sınıfı bu düzende yoksuldur. Çünkü tüm zenginliğe sermaye sınıfı el koyuyor. Bizim elimize ise zorunlu geçim ihtiyaçlarımızı karşılamaya bile yetmeyen ücretlerimiz kalıyor. Elimize geçen ücretle sağlıklı ve kaliteli beslenmemiz, giyinme ve barınma gibi zorunlu ihtiyaçlarımızı istediğimiz gibi karşılamamız, çocuklarımızı doğru düzgün okutmamız, tatil yapmamız veya sosyal faaliyetlere katılmamız imkânsızdır. O halde yoksuluz! Ama milyonlarca insan reddediyor bu gerçekliği. Utanılacak bir eksiklik, onur kırıcı bir durum gibi algılıyor. Hâlbuki yoksul olduğumuzu reddedince yoksulluk ortadan kalkmıyor.
Alışveriş sırasında kredi kartının limitinin yetip yetmeyeceğini düşünürken endişe duyuyoruz birçoğumuz. Otobüs kartının yetersiz bakiye uyarısı vermesiyle telaşla ellerimiz delik ceplerimizi yokluyor. Sofrada önce çocuklarımızın tabaklarına yemek koyup, kalanı pay ediyoruz aramızda. Üstümüzde eskiyen giysilere rağmen, son paramızla ucuz bir oyuncak alıp güldürmek istiyoruz çocuklarımızın yüzünü. Kışın akşamdan akşama ısıtıyor odalarımızı doğalgaz ya da soba. Nadiren mutfağımıza siniyor etli bir yemeğin kokusu. Etin hangi kısmını alabildiğimizi ise geçiyorum. Yatağa düşmedikçe hastaneye, çok yakınımız olmadıkça düğüne, çağrılmadıkça misafirliğe gitmiyoruz çoğumuz. Her gün yaşadığımız bu durumu reddedebilir miyiz? Utanıp köşemize çekilerek yoksulluktan kurtulabilir miyiz gerçekten? Çalışanın kazanacağı, çalışmayanın mahvolacağı durmaksızın öğütlenirken, yeterince çalışmadığımız için mi yoksuluz yoksa?
Işıltılı gökdelenleri, kat kat binaları işçiler inşa ediyor, ama çoğunun başını sokacak evleri yok. İlmek ilmek kumaşı işçiler dokuyor, birkaç parça giysisi dışında çoğunun yedeği yok. Binbir çeşit gıdayı eken, biçen, pişiren işçiler... Hastanelerde doğru dürüst tedavi olma imkânımız yok. Çocuklarımızı kaliteli ve yeteneklerini geliştirecekleri okullara gönderme durumumuz yok. Bunca yokluğun içinde çoğumuzun geleceğe, daha güzel bir yaşama dair beklentisi yok. Bu yokluğun nedeni, patronlar sınıfının ürettiğimiz zenginliğe el koymasıdır. Birinin zenginliği diğerinin yoksulluğu pahasınadır çünkü. Yani yiyemediğimiz, giyemediğimiz, yaşayamadığımız, yokluğunu çektiğimiz ne varsa şu dünyada, sermaye sınıfının elindedir. Hem de fazlasıyla. Onlar varlık içinde yaşarken bizler yoksullukla boğuşuyoruz. Hayatımızdan, geleceğimizden çaldıkları üzerine inşa ettikleri düzenlerini ise biz işçileri aldatarak sürdürüyorlar.
Bir avuç sömürücü hırsız, dünyadaki tüm zenginliği elinde tutarken, yoksulluğun değil, tembelliğin ayıp olduğunu söylüyorlar. Yoksulluktan kurtulmak için çok çalışmak gerektiğini söylüyorlar. Peki, işçiler çok çalışmadığı için mi acılı bir yaşam sürdürüyor? Günümüzün yarısından fazlasını neden fabrikalarda geçiriyoruz öyleyse? Neden durmaksızın fazla mesailere kalıyoruz? Çok çalışmamıza rağmen neden en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz? Çünkü aldığımız ücretler yetmiyor, daha elimize geçmeden eriyip bitiyor. Yetirebilmek için çareyi daha fazla çalışmakta aradıkça, gerçekliğin üzeri kapanıyor. Açlık sınırından bile az olan ücretlerle temel ihtiyaçların karşılanamayacağı bilinmiyor mu? Biliniyor. Öyleyse mesele çok çalışıp çalışmamak değil. Çok çalışıyoruz zaten ama çok çalıştıkça yoksullaşıyoruz! İşte kapitalist kâr düzeni böylesine akıl dışıdır! Çok çalışanlar daha da yoksullaşırken, sömürücüler zenginleştikçe zenginleşir.
Kardeşler, biz emek veren ve üretenleriz. Onlar zengin olmakla övünüp bizi yoksul olduğumuz için aşağılıyorlarsa, şunu haykıralım: Sizin zenginliğiniz bizim emeğimiz ve yoksulluğumuz üzerinde yükseliyor. Asıl siz utanın, sömürücüler! İşçi olmaktan, yoksulluktan gocunmak, utanmak ya da yoksulluğu reddetmek, patronların değirmenine su taşımaktan başka bir şeye yaramaz. Yoksulluktan kurtulmanın yolu, zenginlerin saltanatına son vermekten geçer. Milyonlarca insanı yoksulluğa mahkûm eden bu akıl dışı sisteme dur demekten geçer. Kendi sınıfının kurtuluşu için mücadele etmekten geçer. İşçiler bir araya gelip birbirine kenetlendikçe alırlar haklarını. Mücadele ettikçe, kazanırlar hak ettikleri bir yaşamı. Telaşsız, endişesiz, kaygısız yarınlar yalnızca örgütlü mücadele ile elde edilir. Yoksul olmak ayıp değildir. Asıl ayıplanacak durum, dünyada onca bolluk ve zenginlik mevcutken, zenginliği milyonlarca insanın hizmetine değil, bir avuç sermayedarın hizmetine sunan bu kâr düzenin varlığıdır.
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....