
İnsanın insanı sömürdüğü kapitalist düzende, işçi sınıfına ve işçi sınıfının kadınlarına acıdan başka bir şey düşmüyor. Emekçi kadınlar çifte ezilmişlik cenderesi içinde çıkışsız, soluksuz bırakılıyor.
Sömürü düzeni kadına şiddeti körüklüyor. Taciz, tecavüz, dayak; eş, sevgili, baba, kardeş tarafından katledilmek; hareketleri, kıyafetleri nedeniyle öğretmen, patron, amir tarafından aşağılanmak kadınların kaderi haline getiriliyor.
Evin dört duvarına hapsedilmek de, evin işini, çocukların bakımını üstlenmek de, mutfakların yoksulluğu ile baş etmek de kadına düşüyor. Üstelik çalışan kadınlar da bu görevleri eksiksiz yerine getirmek zorundalar. Çünkü erkek-egemen toplum tüm bu işleri sadece kadının görevi olarak görüyor.
Patronlar kadınları ucuz işgücü olarak görüyor. Erkeklerle eşit iş yapsalar bile işçi kadınlar çok daha düşük ücret alıyorlar. İşyerlerinde ve mahallelerde kreş olmadığından çocuk bakımı işçi kadınlar için eziyet haline geliyor. Doğum ve emzirme izinleri çok kısa olduğu için küçücük bebeklerini evde bırakarak işe giden kadınlar endişe ve mutsuzluk içinde çalışıyor. Üstelik giderek yaygınlaşan gece vardiyası uygulaması kadınların yükünü daha da arttırıyor.Tüm bunlar yetmezmiş gibi hükümet kadınlara esnek çalışmayı dayatıyor. Doğum ve emzirme izinlerini uzatmak yerine kadınlara sözde yarım gün çalışma “hakkı” tanıyor. Bunun bir hak değil, ceza olduğu ortada. Yarım gün çalışma kiralık işçi uygulamasının, özel istihdam bürolarını yaygınlaştırmanın bahanesi haline getiriliyor.
Hal böyleyken emekçi kadınlara çok sayıda çocuk doğurmaları salık veriliyor. Peki, 3 çocuk-5 çocuk siparişi verenler kendileri zevkusefa içinde yaşarken emekçi kadınların çocukları için nasıl bir gelecek tasarlıyorlar? O gelecekte işçiler köle yerine konuluyor. Kıdem tazminatı, örgütlenme hakkı ve tüm sosyal haklar yok ediliyor. Emeklilik yaşı 65-67’ye yükseltileli çok oldu. Diğer taraftan iş güvencesi yok ediliyor. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri hiçe sayılıyor. Ücretler düşüyor, vergiler arttırılıyor, yoksulluk derinleşiyor.
Emekçi kadınların doğuracağı evlatlar için hazırlanan gelecekte savaşlarda ölmeye ve öldürmeye zorlanmak da var. Kürt halkına yönelik kirli savaşta ölüme gönderilen gençlerin sayısı her geçen gün artarken Türkiye, Suriye’ye girmeye hazırlanıyor. Ortadoğu’daki savaş yangını yayılırken silahların, zenginliğin ve gücün sahibi olan egemenler “evlatlarımızı feda etmeye hazırız” diyorlar. Oysa onlar işçi sınıfının evlatlarının kanını akıtacaklar. Emekçi kadınların çocuklarını feda edecekler.
Patronların sömürü düzeni ve bu düzenin yarattığı emperyalist savaşlar olmasaydı kardeşlik içinde yaşayacaktık. Erkeğin kadınla, Türkün Kürtle alıp veremediği olmayacaktı. Oysa dünyanın efendilerinin, bezirgânlarının servetleri artsın diye yoksulluğa, şiddete, savaşlara mahkûm ediliyoruz. Birbirimize kırdırılıyoruz. Acı çekiyoruz.
Emekçi kadın kardeşlerimiz, bize böyle bir kader yazanlardan hesap sormanın vakti gelmedi mi? Vakti gelmedi mi emekçi kadınlar olarak savaş da düşmanlık da istemiyoruz demenin? Vakti gelmedi mi kadına şiddete hayır diyebilmek için bir araya gelmenin? Vakti gelmedi mi erkek işçi kardeşlerimizle beraber sömürüye karşı mücadele etmenin?
UİD-DER Kadın Komitesi, sömürüye, savaşlara, kadına yönelik şiddete hayır diyen tüm emekçi kadınları kapitalizme karşı mücadeleye çağırıyor. Evlatlarımıza çifte ezilmişliğin, sömürünün, savaşların olmadığı bir dünya armağan edebilmek için emekçi kadınlar mücadeleye!
Savaşa, Sömürüye, Kadın Cinayetlerine Karşı Emekçi Kadınlar Mücadeleye!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
[2]