
Geçen gün diyanetin internet sitesinde isyan etmemek gerektiğini, maddi ve manevi sıkıntıların kader olduğunu belirten bir cuma hutbesi yayınlandı. İnsanlar, dini değerlerinin bu şekilde kullanılmasına ve hutbede söylenenlere tepki gösterdiler. Diyanet ne derse desin biz örgütlü işçiler maddi ve manevi sıkıntıların kader değil patronların kâr hırsından kaynaklanan sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Çünkü aldığımız ücretler günden güne eriyor. Her geçen güne yeni hak gasplarıyla uyanıyoruz. Patronlar emeğimizi sömürüp haklarımızı ellerimizden alarak zenginliklerini katlıyorlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bunları görmeyelim, bilmeyelim, mücadele etmeyelim diye ellerinden geleni yapıyorlar. Egemenler, ideolojik aygıtları ve kurumlarıyla bizlere sürekli kendi çıkarlarına olan düşünceleri aşılıyorlar. Değerlerimizi, inançlarımızı, zevklerimizi ve insani duygularımızı kullanarak bizleri kandırmaya çalışıyorlar. Bunlardan en çok kullandıkları ise dini inançlarımız oluyor. Bunun farkında olan emekçiler de yok değil elbette. Çalıştığım yerde bununla ilgili şahit olduğum bir örnekle devam etmek istiyorum.
Bizim arkadaşlardan cuma namazına düzenli giden iki kişi vardı. İkisi beraber cumaya gittikten sonra onlara hutbenin konusunu sorduk. Hutbede iktidarın politikalarını döne döne öven vaazlar verildiğini anlattılar. Tabi iktidarın politikaları nedeniyle maddi manevi pek çok sıkıntılar çeken inşaat işçileri olarak bu duruma tepkiliydiler. Bir sonraki hafta ise isteksiz bir şekilde gittiler. Bu sefer de benzer hutbeler dinleyince öfkeleri daha da arttı. Bundan sonra cuma namazına gitmemeye karar verdiler. Molada oturup bu konuyla ilgili konuştuk. Arkadaşlardan biri, imamların hükümetin sözcüleriymiş gibi konuştuklarını söyledi. Ayrıca “elini kaldırıp amin desen bir dert demesen bir dert” diye ekledi. Böylesi bir duruma düşmek öfkenin yanında gerginliği de getiriyor. Bu yaşananlar bana üniversitede yaşadığım benzer bir olayı hatırlattı. Aynı şekilde ben de cuma namazında aynı durumla karşılaşmıştım. Beni de büyük bir öfke sarmıştı.
Bütün bunlar gösteriyor ki egemenler medyayı, kurumları ve dini duygularımızı kullanarak aslında bize zehir şırınga ediyorlar. Bizleri bertaraf etmek ve kendi düzenlerini korumak için kandırmaya çalışıyorlar. Ama bütün bunlara kanmayan, tepkili olanlar da var. İnancımız ne olursa olsun kazanılmış haklarımıza nasıl sahip çıkmak zorundaysak, inançlarımızın kullanılmasına da o derece karşı çıkmalıyız. Mesela 1960-70’li yıllarda grev ve direniş olduğunda “Allah’ını seven direnişçilere yardım etsin” diye minareden çağrı yapan imamlar vardı (https://uidder.org/serefeden_yukselen_ses.htm [1]). Böyle bir ortamı elbette işçi sınıfının örgütlü gücü yaratmıştı. Bugün de bizler örgütlü olup mücadele bayrağını yükseltmezsek patronlar, emeğimizin yanında değerlerimizi, inançlarımızı, duygularımızı da sömürmeye devam ederler. Buna karşı durabilmek için mücadele saflarını sıklaştıralım.