Buradasınız
“Bir Daha Asla!” Kapitalizme Karşı Mücadeleye!
6 Ağustos 2023 - 08:15
İnsanlık tarihi yüz binlerce yıl öncesine uzanıyor. Bu tarih içinde kısacık bir zaman dilimine yayılan ve birkaç yüzyıllık ömrü olan kapitalist sömürü düzeni, insanlık tarihinin en kanlı dönemini temsil ediyor. Yaşanan iki dünya savaşı, bugün içinde bulunduğumuz üçüncü dünya savaşı ve bu savaşlarda ölen yüz milyondan fazla insan, bu yıkıcı gerçeğin en somut örnekleridir. Kendi çıkarları için birbirleriyle kıyasıya rekabet eden kapitalist egemenler dünyayı defalarca kanlı savaşlara sürüklediler, sürüklüyorlar. İnsanlığa cehennemi yaşattılar, yaşatıyorlar. 78 yıl önce bugün ABD Hiroşima’ya atom bombası attı, üç gün sonra ise Nagazaki’ye atacaktı.
Dünü unutmak hafıza kaybına uğramaktır ve hafızamızı kaybedersek, sömürü düzeninin ürettiği kötülüklere karşı mücadele etme yeteneğimizi de kaybederiz. Oysa hatırlamak direnmektir ve hatırlamak yarınlar için mücadelenin olmazsa olmazıdır!
6 Ağustos 1945’te, İkinci Dünya Savaşının alevleri tüm dünyayı kasıp kavururken, ABD Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombası attı. Sömürücü egemenler acımasızlıkta sınır tanımayacaklarına ant içmişlerdi ama bunu “savaşa son verme” bahanesiyle yapıyorlardı. Aslında savaş bitmişti. Ama ABD hem Japonya’ya diz çöktürmek hem de ürettiği atom bombasını deneyerek etkisini görmek istiyordu. Atom bombasının atılacağı saat ve bölge en fazla kayıp yaratacak, en fazla insan öldürecek şekilde ince ince hesaplanmıştı. Bombanın coğrafi açıdan etkisinin en geniş alana yayılacağı bölge ve insanların işe gitmek için dışarıda olacağı bir saat seçilmişti. İnsanların bombalamanın ardından yanacağı ve su kaynaklarına koşacağı bile hesaplanmış, bombanın düşeceği yer bir nehir kenarı olarak belirlenmişti. Başka yerlere bombalama yapılacağı duyurularak insanların bu bölgeye gelmesi sağlanmıştı.
O sabah saat tam 08.15’te bomba patladı, Hiroşima’yı ölüm bulutu sardı, hayat durdu. On binlerce insan o saniyede yaşamlarını kaybetti. Ateş topunun merkezindeki sıcaklık 4 bin dereceydi. Alevler koca bir kentteki her şeyi, insanların derilerini, kemiklerini, gölgelerini bile eritti. O saniyede ölmeyip de sağ kalanlarsa çok büyük acılar yaşadılar. Bu katliamın ardından bir hafta boyunca şehre asit yağdı. Hiroşima’da ilk beş yıl içerisinde 200 bin insan öldü. On binlerce insan sakat kaldı. Yeni nesiller hastalıklarla, sakatlıklarla doğdu, acılarla yaşadı ve öldü. 6 Ağustostan sadece üç gün sonra Nagazaki’ye de bir bomba atıldı. Nagazaki’de bomba patlar patlamaz 40 bin insan öldü ve aynı büyük acılar yaşandı.
ABD’li emperyalistler Japonya’da sadece insanları katletmekle kalmadılar, tüm yaşamı, yaşamın sevincini katlettiler. Radyasyon artık her şeyi, her yeri ele geçirmişti. Yaşamı silmişti. Nâzım Hikmet’in Japon Balıkçısı şiirinde dile getirdiği gibi, yaşamın üzerinden atom bulutu geçmişti ve denizler artık ölüm saçıyordu. Yaşamın devam etmesi için üretmesi, ekip biçmesi, balık tutması gereken eller artık sadece ölüm getiriyordu. Doğan çocuklar çürük yumurtadan bile çürüktü artık.
Nâzım Hikmet, Japon sınıf kardeşlerinin acısını yüreğinde hissediyordu. Japon Balıkçısı şiirini uykusuz geçirdiği bir gecede yazmıştı. O gece iki şiir daha yazmıştı: Kız Çocuğu ve Bulutlar Adam Öldürmesin. Nâzım’ın dostu Zekeriya Sertel, anılarında bu şiirlerin yazılma hikâyesini aktarır. Ona “bilir misin barış için yapılacak bir propagandada türkülerin ne büyük bir rolü olabilir. Öyle türküler ki herkesin ağzında dolaşacak. Sınır, dil, din, milliyet ayrılığı tanımadan bütün insanların ağzından düşmeyecek” dediğini anlatır. Ertesi gün Nâzım Hikmet, elinde barış için yazdığı bu üç şiirle gelir. Nâzım Hikmet’in yüreğimize işleyen sözlerinde insanların savaşlarda ölmediği, anaların ağlamadığı, çocuklara kıyılmadığı bir dünyanın özlemi vardır.
Fotoğraftaki heykellerden biri ABD’de Seattle Barış Parkında, diğeri ise Hiroşima Barış Parkında bulunuyor. Farklı dillerin konuşulduğu iki ayrı coğrafya; birisi atom bombasını atan ABD, diğeri atom bombası atılan Japonya. Ancak emekçilerin acıları ortak olduğu gibi, umutları ve özlemleri de ortak. Elinde bir turna kuşu tutan kız çocuğunun adı Sadako Sasaki. Sadako, Hiroşima’ya atılan atom bombası sonucunda lösemi hastalığına yakalanıp ölen binlerce çocuktan yalnızca biri. Sadako rengârenk kâğıtlardan bin turna kuşu yapmak istiyordu dileği gerçekleşsin, dünyaya barış gelsin, kendisi ve kendisi gibi çocuklar ölmesin diye. Ama Sadako bin turna yapamadı, öldü. Her yıl 6 Ağustosta dünyanın dört bir yanından yapılan turna kuşları yollanır Sadako’ya. Bu kuşlar küçük kız çocuklarının egemenlerin kâr hırsları uğruna yaşamdan koparılmadığı, barış dolu daha güzel bir dünya isteğinin, özleminin simgesidir.
Nâzım Hikmet “Kız Çocuğu” şiirini “nükleersiz bir dünya kampanyası” için yazdı, Hiroşimalı ve Nagazakili çocuklara adadı.
Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler
Hiroşima’da öleli
Oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım
Büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki
Kaat gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı
Teyze, amca bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler
Nâzım Hikmet’in şiirlerinde anlattığı o kız çocuklarından birinin hikâyesine kulak verelim şimdi. Nükleer silahların acısını en derinden yaşayan Japonya’dan, nükleer silahlara karşı mücadele yürüten Doro-Çiba sendikasından sınıf kardeşlerimiz bizlere ICAN’ın (Nükleer Silahları Yok Etmek İçin Uluslararası Kampanya) hazırladığı bir video gönderdiler. Videoda Miyako Jodai nükleer silahlara son verilmesi için kendi atom bombası deneyimlerini anlatıyor. Nagazaki’de atom bombası patlatıldığında Miyako Jodai altı yaşındaydı. Büyüyemeyen ve şeker yiyemeyen çocuklardan değildi. Ama küçücük çocuk gözleri o bombanın tüm kenti ve hayatı nasıl değiştirdiğinin tanığıydı. Yaşanan büyük acıların tanığı…
Kapitalistler kendilerini aklamak için her türlü yola başvuruyorlar. Yarattıkları felaketlerin ardından ders çıkardıklarını, bir daha aynı acıların yaşanmayacağını söylüyorlar. Ama insanlığa daha büyük, daha da büyük felaketler, yıkımlar yaşatmaya devam ediyorlar. 11 Mart 2011’de Japonya’da yaşanan deprem sonrası tsunami meydana geldi. Fukuşima Daiiçi nükleer santralinin reaktörlerinden radyasyon sızıntısı oldu. Yeraltı sularına, denize, sebze bahçelerine, ete, süte, rüzgâra ve tüm dünyaya yayılan radyasyon nedeniyle, insanlık, tarihin en büyük nükleer felâketlerinden biriyle daha yüz yüze kaldı. Egemenler yine aynı ikiyüzlülükle yaşananlara “doğal felaket” deme aymazlığını gösterdiler. Japon işçi sınıfı kapitalizmin yarattığı bu felakete sessiz kalmadı. Mücadeleci sendikalarda örgütlenen Japon sınıf kardeşlerimiz, “Tüm Nükleer Santraller Derhal Kapatılsın!” diyerek bir kampanya başlattılar ve bunun için 10 milyon imza hedeflediler. UİD-DER Japon sınıf kardeşlerimizin yükselttiği bu çığlığı karşılıksız bırakmadı. Topladığı binlerce imzayla kampanyaya destek oldu.
İşçi sınıfının şairlerinden Bertolt Brecht’in dediği gibi; savaş bulut gibi rüzgârla gelmez, savaşı sömürücü egemenler getirir ve barış ot gibi kendiliğinden yeşermez. Savaşı bulup getirenler olduğu gibi barışı da getirecekler vardır. İşçi sınıfı örgütlenip kapitalizme karşı mücadele ederse ve onu yıkmayı başarırsa savaşı ve tüm kötülükleri geçmişin malı yapabilir, dünyaya barış getirebilir. Emperyalistler bugün de başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın dört bir yanında savaşı körüklerken, emekçi kitleler ise her fırsatta emperyalist savaş karşıtı gösteriler düzenliyor, alanlarda bir araya gelerek “Emperyalist Savaşa, Kapitalist Barbarlığa Hayır” diyor. Şimdi bu görüntüler eşliğinde sözleri Koki Kinoshita, müziği Koki Kinoshita ve Chuo Gasshodan’a ait “Hiroşima Şarkısı”nı Pete Seeger’ın sesinden dinleyelim. Hep bir ağızdan, tek yürek olup “Atom Bombasına Bir Daha Asla İzin Vermeyeceğiz” diyelim.
Egemenler ne yaparlarsa yapsınlar, emekçilerin barış özlemini ve inancını solduramayacaklar. Dün Hiroşima ve Nagazaki’de yüz binlercemizin canına kıysalar da bugün Ortadoğu’dan Avrupa’ya dünyamızı kan deryasına çevirmeye çalışsalar da ABD’den Japonya’ya biz dünyanın bütün emekçileri anıtlarla, şiirlerle, türkülerle ve her geçen gün büyüyen mücadeleleriyle barış, kardeşlik ve özgürlük dolu bir dünya taleplerini yükseltmeye devam edeceğiz. Gerçek barış için mücadele etmekten geri durmayacağız ve sonunda mutlaka başaracağız.
Kapitalizm ve İşçi Çocuklarımız
Dünya’ya Barış İşçilerle Gelecek