Buradasınız
Fotoğraf ve Tanıklıklarla 1968 Derby İşgali
4 Temmuz 2021 - 20:00
Yıl 1968. O zamanlar İstanbul’un sanayi havzalarından, işçi semtlerinden biridir Zeytinburnu. Zeytinburnu’na bağlı Kazlıçeşme ise deri işçileriyle ve Derby Lastik fabrikasıyla ünlüdür. 1968’in Temmuz sıcağında patlak veren ve Türkiye işçi sınıfı tarihinde önemli dönemeç noktalarından biri olan Derby İşgali, bu işçi havzasında yaşandı. Derby Lastik işgali, dünya işçi sınıfının mücadele yöntemlerinden biri olan fabrika işgalinin Türkiye işçi sınıfı tarafından ortaya konulmuş ilk örneğidir. Türkiye’de fabrika işgalleri dalgasını başlatmıştır ve bu dalga işçileri sermaye karşısında daha güçlü bir konuma taşımıştır.
4 Temmuzda başlayan işgal 6 gün 6 gece sürdü ve kazanımla sonuçlandı. İşgalle birlikte DİSK’e bağlı Lastik-İş fabrikada yetkili sendika olarak tanındı. Derby İşgalini, Singer, DemirDöküm, Sungurlar Kazan fabrikalarındaki işgaller izledi. Ardından 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve Türkiye’deki en kitlesel 1 Mayısların zemini de döşenmiş oldu. Peki, Derby işgali hangi koşullarda ve neden gerçekleşmişti?
Türkiye, 1950’li ve 60’lı yıllarda büyük bir dönüşüm geçiriyordu. Köylerden kentlere göç eden milyonlarca insan fabrikaları doldurmaya başlıyor ve işçileşiyordu. Kentlerde büyük sanayi havzaları oluşuyor, fabrikalar kuruluyor, sermaye büyük bir iştahla palazlanıyordu. Bu büyümeden işçi sınıfının payına düşense yoksulluktu. İşçi sınıfı, adeta mücadeleye davet ediliyordu bizzat sermaye sınıfı tarafından. 1968 süreci öyle bir dönemdi ki Avrupa’da yükselen işçi hareketinin ve öğrenci eylemlerinin etkileri Türkiye’ye de yansıyordu. Dahası yeni kurulan Türkiye İşçi Partisinin ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun çalışmaları işçi sınıfının uyanışını hızlandırıyordu. 5-10 sene öncesine kadar henüz hiç kimse milyonlarca işçinin mücadele ve dayanışma dalgasını böylesine yükselteceğine, grev, işgal ve direniş dalgasını böylesine büyüteceğine, haklarını elleriyle koparıp almaya başlayacağına ihtimal vermiyordu. Ama hava işçiden yana dönmüştü ve en önemlisi işçilerin güvenebileceği sendikaları, örgütleri vardı. Bu koşullarda işçi sınıfı korkusuzca harekete geçmişti. Elbette bu durum sermaye sınıfını dehşete düşürüyordu.
1950’lerden itibaren Derby’de örgütlü olan Lastik-İş sendikası 1967’de DİSK’in kurucularından olmak üzere Türk-İş’ten ayrıldı. Bu durum patronlarda öfke ve korkuyu körükledi. Lastik işkolunda sendikası kalmayan Türk-İş, kendince bu soruna bir “çözüm” buldu. Türk-İş bürokratları ve Derby patronu el ele verdiler, Derby’de çalışan beyaz yakalı işçilere Kauçuk-İş’i kurdurdular. İsim listeleri oluşturarak, sahte imzalarla üyelik formları doldurarak, işçilere baskı yaparak, kabadayıları, çeteleri fabrikaya alarak Kauçuk-İş’i yetkili sendika haline getirmeye çalıştılar. Bu işçi düşmanları fabrikada çalışan 2 bin işçiyi korkunç baskılarla yıldırma çabasını gün geçtikçe büyüttüler. Temsilciler işten atılmaya başladı. Sendika değiştirmek istemeyen işçiler, saldırıya uğradı, dövüldü. Bu yolla Lastik-İş üyesi işçi sayısı 250’ye kadar düştü. Türk-İş bürokratları, patron ve adamları, tam zafer kazandıklarını zannederken ummadıkları büyüklükte bir dirençle karşılaştılar.
Şimdi 1990’lı yıllarda yapılmış bir söyleşinin kaset kaydından bir kesit aktaracağız sizlere. Hem fabrika işgalini hem de 15-16 Haziran’ı yaşayan bir Derby işçisi, Lastik-İş’e nasıl sahip çıktıklarını anlatıyor.
Derby işçisi, söz konusu kayıtta o dönemi şöyle anlatıyor: “Fabrikada sarı sendikanın temsilcileri hemşehircilik, kabadayılıkla çeşitli avantajlar sağlıyorlardı. Lastik-İş’in komünist bir sendika olduğunu söyleyerek karalıyorlardı. Bu temsilciler fabrika bölümlerinde aynı zamanda usta ve ustabaşı pozisyonlarındaydılar. Şef, usta, ustabaşı olarak çevresindeki işçileri etkiliyor boyun eğmeyenleri işten atma, zor işlere sürmekle tehdit ediyorlardı. İşçilere borç para veriyor ve kendilerine bağlıyorlardı. Bu gibi yöntemlerle Kauçuk-İş’i fabrikada yetkili sendika yaptılar. Kauçuk-İş’in bu anlayışına karşı Lastik-İş’ten istifa etmeyen işçiler olarak bir çare arıyorduk. Kauçuk-İş’in taraftarları benim yolumu kestiler. Bana «ne için bu fabrikada huzursuzluk yaratıyorsunuz, sendikanız sizi satıyor, sorunları çözmüyor, Kauçuk-İş’i kurduk, sen de bu sendikaya geçeceksin» dediler. Ben tam tersine «Lastik-İş doğru yapıyor» dedim ve ertesi sabah kart basarken yedi sekiz işçi, ben ve yanımdaki işçilerin üstüne çullandı.
“1968 yılında Fransa’da öğrenci işgalleri başlamıştı. Fabrikadaki konuşmalarda «Türkiye’de böyle şeyler olmaz» diye konuşmalar yapılıyordu. Belki günün birinde bizde de olur dememe kalmadan pazartesi günü öğrenciler işgale başladı. «Herhalde artık biz de katılırız» diye konuşuyorduk. Bizim de sorunlarımız biriktiği için işgaller bizde de sempati yaratıyordu. Bir gün gayet normal şekilde işe giderken fabrika kapılarının tutulmuş olduğunu gördüm. O gece ve sabah vardiyası işgale başlamıştı. Lastik-İş taraftarları olarak bu işgali biz başlattık. Kapıyı lehimledik. Saldırı olursa diye yanımıza demir çubuklar aldık. Lastik imalatında kullanılan siyah boyaları çamur torbalarına doldurduk.
“Aslında işgalle birlikte biz işçilere sendikal bilinç geldi. Birçok işçi sendikayı işgalle öğrenmiş oldu. İşgalde sohbetler yapılıyordu. İşçilik, arkadaşlık ilişkileri ve köy-kent farkını konuşuyorduk. Birçokları gibi işgal yapmış öğrenciler, TİP Şişli Örgütü işgalimize destek olmak için geldiler. Fabrikaya çelenk getirmişlerdi öğrenciler. Polis çelenkleri kaldırmamızı istedi, biz karşı çıktık. «Çelenkleri ancak getiren misafirlerimiz gelir alır siz veya biz değil» dedik. Basında «anarşist Rıza’nın (Lastik-İş Genel Başkanı) adamları “fabrikayı işgal ettiler, çam çerçeve kırdılar, makinelere zarar verdiler» diye haberler çıkmaya başladı. Tercüman gazetesi aleyhimizde haber yapıyordu. Akşam gazetesi bizim lehimize haberler yapıyordu. İşçiler bütün gün boyunca özelikle Akşam gazetesini okuyordu. Tercüman gazetesinin muhabirini fabrika kapısında yakaladık. Fabrikanın içerisine aldık. Döveceğimizi sandı, korktu. Fabrikayı gezdirdik, «nerede kırık cam-çerçeve, nerede kırık makine?» diye sorduk. Muhabir özür diledi ve ikinci gün yazısını düzeltti. O günden sonra gelen bütün gazetecileri içeri aldık, fabrikayı gezdirdik.
“İşgal sürerken iş mahkemesi hâkimi geldi. «İşgali kaldırın, yasal suç işliyorsunuz» dedi. İşgalle birlikte yapacağımız işi savunacak bir ekip oluştu. Biz hâkime dedik ki «referandum bizim hakkımızdır. Sandık konulsun, oylama yapılsın sizin gözetiminizde. Sonucu kabul edeceğiz. Kauçuk-İş seçilirse biz işgali sona erdiririz». Hâkim bir saat boyunca bize nutuk çekti. 6 aydan 6 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacağımızı söyledi. Biz referandum isteğimizi söyledik. Yanındaki yardımcısına bir çuval getirmesini ve işçiler hangi sendikayı tercih ediyorlarsa bir kâğıda yazıp o çuvala atmalarını söyledi. Biz razı olduk. Herkes yazdı, attı. Çuvalı götürmeye kalktı. «Hayır» dedik. «Hâkime güvenmiyor musunuz?» dedi. «Gözümüzün önünde sayın» dedik. Birkaç gözlemciyle birlikte oylar sayıldı. Çuvaldan 930 oy Lastik-İş’e, 6 oy da Kauçuk-İş’e çıktı. Biz sonucu hep birlikte alkışladık. Onlar gittiler. Böylece işgalimiz başarıya ulaştı. İşgal ve 15-16 Haziran olaylarına katılmak biz işçileri çok daha ileri itti. Sendika ve DİSK’e ilgi duyan işçiler yavaş yavaş ülkenin sorunlarına, işçilerin hakları çerçevesinde bakmaya başladılar. Fabrikamızdan çeşitli eylemlere en az 600 işçi katılıyordu…”
Nitekim 15-16 Haziran’da en önde yürüyen işçilerden oldu Derby işçileri, “sendikamızı kapattırmayız, temsilci ve yöneticilerimizi yargılattırmayız” dediler.
2016 yılında yazdığımız gibi [1] : “Derby işgali, bugünün işçilerine de yol açıcı bir deneyim bırakmıştır. Bu deneyim işçi sınıfının örgütlü bir güç olduğunda neleri başarabileceğinin ipuçlarını taşıyor. Patronların tüm baskı aygıtlarının, ayak oyunlarının, sahtekârlıklarının eğer işçiler örgütlüyse nasıl işe yaramaz hale geldiğini gösteriyor. Sınıfımızın tarihinden süzülen bu deneyim, yasal sınırların fiili mücadeleyle aşılabildiğini ve böylece işçilerin yeni haklar elde edebildiğini gösteriyor. Bugün sınıf bilinçli mücadeleci işçilere düşen görev; ‘Her Şeyi Öğren, Hiçbir Şeyi Unutma!’ şiarıyla hareket etmek, mücadele tarihini bilmek, ondan ders çıkarmak ve Kavel, Paşabahçe, Derby, Netaş işçilerinin zengin deneyimlerinin ışığında mücadeleyi yükseltmektir!