Buradasınız
Emekçilerin Yürek İşçisi: Rıfat Ilgaz
Ezilenlerden yana saf tutup, bir ömür boyu yürek işçiliği yapan mücadeleci yazar, şair ve aydınlarımızdan biridir Rıfat Ilgaz. 1911’de Kastamonu Cide’de doğan Rıfat Ilgaz yedi kardeşin en küçüğüdür. Daha küçük yaşlarda şair, yazar olmayı düşünen Rıfat Ilgaz’a babası bir mektubunda şöyle der: “Oğlum, ben senin mühendis doktor olmanı düşünüyordum. Sen kalktın şair oldun, yazar oldun. Ne istersen ol, karışmam. Ama neyi iyi yapacağın aklına yatıyorsa, onu yap. İstersen zurnacı ol, ama zurnayı en iyi şekilde çal…” der. Ve tam da babasının öğütlediği gibi olur Ilgaz; yapabileceği şeyin en iyisini bir ömür boyu yılmadan yapar. Egemenlerin tüm baskı ve zulmüne inat o daima kalemi ve yüreği ile ezilenlerin safında yer alır.
Önce şiirde sevdim kavgayı
Özgürlüğü kelime kelime şiirde.
Mısra mısra sevdim yaşamayı,
Öfkeyi de, sevinci de…
Senin ışıklı günlerin,
Benim iyimser dostlarım
Hepsi hepsi şiirde.
Ne varsa yitirdiğim…
Bütün bulduklarım şiirde.
Kafiyeden önce gelen
Sevgilerimiz mi sade,
Sürgün de var
Hapis de.
1940’lı yıllar İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı, yoksulluğun, baskıların arttığı çok zorlu yıllardır. Savaşın ve faşizmin etkileri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mücadeleci işçiler, sosyalistler ve ezilenlerin yanında saf tutan sanatçılar tarafından en derin şekilde hissedilmektedir. “Yüz Yıllık Çınar Rıfat Ilgaz” belgeselinde Ilgaz o zorlu koşullarda yönünü nasıl tayin ettiğini şöyle anlatır: “Bizlere Toplumcu Gerçekçi 40 Kuşağı şairi diyorlar. Ben faşizmin en azılı olduğu yıllarda şiire başlıyorum ve ‘bu şiir haylazları eğlendiriyor, onların hoşuna gidiyor’ dedim ve bıraktım. Toplumla ilgili sorunlarımız vardır, bunları bir yana bırakırsam ben önce şair olamam, yazar olamam, aydın kişi olamam.”
Rıfat Ilgaz’a göre aydın olmak, toplumcu düşünmek, toplumun sorunlarıyla ilgilenmek ve bunları dile getirmek demektir. Bu anlayışla yazdığı toplumcu gerçekçi şiirlerinden oluşan ilk şiir kitabı Yarenlik 1943’te yayımlanır. Sabahattin Ali, Yurt ve Dünya dergisinde Yarenlik kitabına dair şöyle yazar: “Sosyal şiir nedir diyenlere bu kitabı göstermek lazım. Onun asıl kudreti, ferdilikten kurtulup cemiyetin malı olabilmesinde, kendi küçük dünyasındaki bütün şahsî meselelerin sosyal mahiyetini kavramasında ve bunları üçüncü şahsın bitaraflığı ile anlatabilmesindedir.”
Kasnağından fırlayan kayışa
kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zileli’nin gitti ayakları.
Yazıldı onun da raporu:
“İhmalden! ”
Gidenler gitti Alişim,
boş kaldı ceketin sağ kolu...
1944 yılında Sınıf adlı şiir kitabı yayınlanır. Yoksullardan, ekmek parası bulamayanlardan, ezilenlerden söz eden ve kırmızı kapakla basılan kitap sıkıyönetim tarafından toplatılır. Rıfat Ilgaz “İçtimai düzeni devirmek” suçundan 6 ay hapse mahkûm edilir. Tutuklanacağını öğrenince iki buçuk ay kaçak yaşar. Bu dönemde yaşadıklarını ise Karartma Geceleri romanında anlatır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de de olası saldırılara karşı geceleri karartma yapılmaktadır. Ama karartılan sadece sokaklar değildir. Baskılarla, tutuklamalarla mücadeleci insanların, yazarların da hayatı karartılmak istenir. Usta sanatçımız insanları sevmenin, yoksullardan yana olmanın bedelinin nasıl ödetildiğini şu satırlarla anlatır:
İnsanları alabildiğine sevmeyi,
Bırakmazlar yanına.
Böyle çekersin cezasını
Üç duvar bir kapı arasında;
Onlardan ayrı
Böyle onlardan uzak.
Yasak sana, boylu boyunca sokaklar,
Bahçeler, yalı kahveleri.
Rıfat Ilgaz “Çocuklarım” şiirinde öğretmenliği boyunca gördüğü, tanıdığı, iç içe olduğu işçi-emekçi çocuklarını anlatır. Bunlar küfecilik, çaycılık yapan, gazete satan, şeker satan çocuklardır. Bir yanda daha ufacık yaşında evine ekmek parası götürme derdine düşmüş emekçi çocuklar, diğer yanda çocukların içine düştüğü yaşam gailesinin çok uzağında görünen ders konuları... Egemenleri rahatsız eden de işte bu çelişkileri ortaya koyuşudur.
Yoklama defterlerinden öğrendim sizi,
Benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım;
Koltuğunda satılmamış gazeteler?
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı,
Nane şekeri uzattı en tembeliniz?
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın!
İsterken adam olmanızı
Çoğunuz semtine uğramaz oldu mektebin
Palto, ayakkabı yüzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarında
Kiminiz Tahtakalede çaycılık eder;
Biz inceleye duralım aç tavuk hesabı,
Tereyağındaki vitamini
Ve kalorisini taze yumurtanın!
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta,
Çevresini ölçtük dünyanın,
Hesapladık yıldızların uzaklığını
Orta Asya’dan konuştuk laf kıtlığında.
Neler düşünmedik beraberce
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık.
Hazan rüzgârında dökülmüş
hasta yapraklara mı üzülmedik.
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
Kendimizi unutarak!
Rıfat Ilgaz aynı zamanda çok iyi bir mizah yazarıdır. Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’le birlikte Marko Paşa adlı mizah dergisini yayımlarlar. Marko Paşa’da mizah yolu ile ülkedeki sorunlar, gidişat eleştirilmektedir. Kısa sürede yoğun ilgi gören dergi bir süre sonra kapatılır. Her kapatıldığında yeni adlar alarak gidebildiği kadar yoluna devam eder. Merhumpaşa, Malumpaşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba ve Kırk Haramiler… Rıfat llgaz ve arkadaşları inatla dergiyi çıkarmaya devam ettikçe egemenlerin zulmüne uğramaktan da kurtulamazlar. Derginin yayımlandığı dönem boyunca Rıfat Ilgaz 15-16 defa hapse girip çıkar. Artık hapisten çıktığında “çok sürmez birimiz gene geliriz” diyerek yatağını almak yerine hapishane arkadaşına bırakmaktadır.
Hababam Sınıfı Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eserlerindendir. Roman film için senaryolaştırılır. İlk denemede sansürden geçemeyen senaryo ancak ikinci denemede geçebilmiştir. Ama Ilgaz bu durumdan hiç memnun kalmaz çünkü sansürden geçmeyi başaran senaryoda yergi unsuru atılmış, salt bir komediye dönüştürülmüştür. Oysa Rıfat Ilgaz’a göre mizah içinde yergi, toplumsal eleştiri olmazsa o mizah değildir. Bir röportajında şunu söyler: “Mizah karşılığı olarak gülmece sözünü kullanmaya başladı genç arkadaşlar, hatta yaşlıları da. Ben hâlâ mizah deyimini kullanıyorum çünkü mizah içinde yalnız kahkaha yok, yergi de var… Toplumdaki çelişkileri insandaki çelişkileri yakaladık mıydı biz, seyircimiz ister güler, ister ağlar.”
Burjuvazi işçi hareketinin yükselişinin önünü kesmek için 1980 askeri darbesini gerçekleştirir. İşçi örgütleri ezilir, sendikalar ve sosyalist örgütler, partiler kapatılır. Toplum baskı altına alınır ve işçi sınıfının safında saf tutan aydınlara karşı da zulüm artar. 28 Mayıs 1981 gecesi Rıfat Ilgaz gözaltına alınır. 70 yaşındaki yazar askerler tarafından gözleri bağlanarak ve zincirlenerek karakola götürülür. Ama bir ömür daha iyi bir dünya mücadelesinden yana saf tutmuş, onca zorluklara göğüs germiş bir iradeye pranga, zincir neylesin! Zinciri bileklerine vurabilirler ama bilincine ve iradesine asla. O yetmişinde de umudunu ve inancını korur. Kendini yıkılmaz sanan, zulüm düzenlerini ebedi gören bezirgânlar, şahlar, padişahlar bir gün mutlaka yıkılıp gider ama en zorlu koşullarda umudunu ve inancını koruyanların mücadelesi ölümsüzdür.
Savaşlar, soykırımlar gördük,
İskenderler, Sezarlar,
Ne atlar kaldı onlardan, ne meydanlar...
Gittiler, yıkılıp birer birer,
Biz kaldık.
En kıraç topraklarda tutunduk,
Biz defneler.
Dal kırılır, yaprak dökülür
Ölür mü acılara katlanmasını bilenler,
Direnenler tüm kırımlara karşı...
Ölmez sevgiden yana olanlar
Defneler ölmez!
Yıl 1987. Özal hükümeti öğrenci derneklerini kapatıp yerine üniversite rektörlerinin denetiminde merkezi öğrenci dernekleri kurulması yönünde bir yasa tasarısı hazırlar. Bu yasa tasarısına tepki gösteren öğrenciler tasarının geri çekilmesi için bir yürüyüş organize ederler. 14 Nisan 1987 tarihinde darbenin etkilerinin sürdüğü o korku atmosferinde 2000 kişilik bir yürüyüş gerçekleştirilir. Polis yürüyüşe müdahale eder ve gözaltına alınanlar olur. Aynı gün bu saldırıya karşı 400 öğrencinin katıldığı üç günlük bir açlık grevi başlatılır. Üç gün boyunca Beyazıt Meydanı’nda toplanan öğrencileri desteğe gelenlerden biri de fotoğrafta öğrencilerin arasında oturan Rıfat Ilgaz’dır. Öğrenciler Rıfat hocalarının etrafında toplanmış onu dinlemekteler. Bu tarihte usta sanatçı 76 yaşındadır. Ama o ilerleyen yaşına rağmen öğrencileri mücadelesinde yalnız bırakmaz. Çünkü yaşlanan yalnızca bedenidir, yüreğindeki mücadele ateşi değil. Yapılan gösteriler sonunda hükümet yasa tasarısını geri çekmek zorunda kalır.
2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Otel’de çoğunluğunu aydın ve sanatçıların oluşturduğu 35 insan yakılarak katledilir. Bu katliam usta sanatçının yüreğine ağır bir darbe indirir. 40’lı yıllardan bu yana birlikte mücadele ettiği yakın dostlarının ve onlarca insanın yakılarak katledilmesine yüreği dayanamaz ve bu katliamdan 5 gün sonra vefat eder.
Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!
Teninin son sıcaklığını dahi paylaşma arzusu içerisinde olmak... “Son Şiirim” adını verdiği şiirinde insanın hayattaki amacının ne olması gerektiğini üç satırla ne güzel anlatmış Rıfat Ilgaz. Ne mutlu ki bize bu topraklardan Rıfat Ilgaz, Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal, Hasan Hüseyin Korkmazgil, A.Kadir, Ruhi Su, Cahit Irgat, Can Yücel, Sabahattin Ali ve nice sosyalist şair, sanatçı ve ozanımız geçti. Ve ne mutlu ki bize her biri yüreğimizde izini bırakıp gitti.
Bu İhtişamın Arkasında Ne Var?