Buradasınız
Özgürlük, İstanbul, İşçi Sınıfı ve Vedat Türkali
29 Ağustos 2022 - 12:04
Geçen sene Vedat Türkali'iyi andığımız yazımızı, ölüm yıldönümü vesilesiyle yeniden yayınlıyoruz.
Vedat Türkali’yi, asıl adıyla Abdulkadir Pirhasan’ı yitireli tam beş yıl oldu. 29 Ağustos 2016’da hayata gözlerini yuman Türkali, romanlarında, şiirlerinde, film senaryolarında ülkenin insanını, gerçeklerini, işçi sınıfını, işçi sınıfının umutlarını ve mücadelesini anlattı. İşçi sınıfından, ezilenlerden yana olduğu için, sömürüsüz bir dünya yani sosyalist bir dünya uğruna mücadele ettiği için baskılara maruz kaldı. Ama inançlarından ve doğrularından asla ödün vermedi, dimdik ayakta durdu; bir asra yaklaşan ömrünü onurlu ve gelecek kuşaklara umut veren eserler bırakarak tamamladı.
Vedat Türkali henüz gencecikken, lise yıllarındayken safını belirledi ve hayatı boyunca Türkiye işçi sınıfının en üretken aydınlarından biri oldu. İşçi sınıfını, işçi sınıfına öncülük etme çabasında olanları, sosyalizmi tutkulu biçimde savunmayı ve bunları genç kuşaklara anlatmayı yaşamı boyunca sürdürdü. Yazdığı senaryolarla, tiyatro oyunlarıyla, romanlarıyla, şiirleriyle ardında muazzam bir miras bıraktı.
Vedat Türkali’nin eserleri onun siyasal inancıyla ayrılmaz bir bütünlük oluşturuyordu. İşçi sınıfının kapitalist sömürü düzenine karşı mücadelesinin zorlu süreçlerinde edinilen önemli deneyimler, onun satırlarında canlı ve çarpıcı biçimde yer aldı. Kapitalist haramilerin, zalimlerin saltanatının yıkılacağına duyduğu sarsılmaz inançla yazdı, işçi sınıfının mücadelesine gönül verenlerin içindeki ateşi körükledi, büyüttü. 950’den Notlar şiirinde dediği gibi, onun en büyük arzusu gelecek kuşaklara namuslu bir dünya bırakmaktı:
Ya siz çocuklar
Nasıl anlatmalı sizlere olup bitecekleri
Çocuklar bizim dediğimiz
Yüzümüze utanç duymadan bakmaktır
Mal değil mülk değil istediğimiz
Size namuslu bir dünya bırakmaktır
Türkali, “namuslu bir dünya bırakmak” istediği çocuklara, gençlere o namuslu dünyayı kendi elleriyle kurmak için atılacakları mücadelede güç ve güven vermek için geçirdi yaşamını, bu mücadelenin değerlerini pek çok gence büyük bir maharetle aktarmayı başardı.
Tam da bunları yaptığı için 1951’de tutuklanıp 7 yıl hapis yattı. Şartlı olarak serbest bırakılmasının ardından, gazetelerde ve yayıncılık alanında çalıştı. Ancak o esas olarak sinemaya ilgi besliyor ve filmler çekmek istiyordu. Mahpusluk yıllarından itibaren sinema bilgisini arttırmak için çok çalışmış, senaryolar yazmıştı. Türkiye’de sinema sektörü devletin ağır baskı ve sansür uygulamaları altındayken onun gibi tanınmış bir sosyalistin kendi düşüncelerini anlatacağı filmler çekmesi imkânsız görünüyordu. Ama Türkali hayatının hiçbir döneminde zorlukları bahane ederek yapılması gerekenler için çaba göstermekten geri durmamıştı. Büyük uğraşlarla Türkiye sinemasında çığır açan çalışmaların yapılmasını sağladı. Burjuva siyasetçilerin koruduğu müteahhitlerin rant vurgunculuğunu ve mafya işbirliğiyle emekçileri soymasını anlatan “Otobüs Yolcuları”, yoksul köylülüğün toprak sorununu işleyen “Kızgın Delikanlı” ve işçi sınıfını konu alan ilk film olan “Karanlıkta Uyananlar” 60’lı yılların başlarında onun senaryolarıyla ve yönlendiriciliğiyle yapıldı. Ağır sansür koşullarında, büyük güçlüklerle yapılan bu filmler Türkiye sinemasına damga vurdu ve sabun köpüğü filmlerin dışında toplumsal gerçekçi filmlerin yapılmasının önünü açtı.
Vedat Türkali’nin senaryosunu büyük bir özenle yazdığı, en değerli işçi filmlerinden biri olan “Güneşli Bataklık”’ filmi sınıf mücadelesinin yükselişte olduğu 1976 yılında çekildi. Kapitalizm bataklığını kurutacak güneşin, işçi sınıfının mücadelesi olduğunu ortaya koyan çok önemli bu filmde, işçilerin birleşmesinin önüne dikilen yapay engelleri, patronlar sınıfının ikiyüzlülüğünü, sarı sendikacıların ihanetini, bireysel kurtuluş yolları arayanların dibe batışını çarpıcı biçimde anlatıyordu.
Vedat Türkali sadece yaptığı filmlerle değil, sinema emekçilerinin örgütlenme ve hak arama mücadelesine öncülük etmesiyle de Türkiye sinemasına önemli katkılarda bulundu. Aralarında ünlü oyuncuların, set işçilerinin ve yönetmenlerin bulunduğu 400’den fazla sinema emekçisinin 1977 Kasımında gerçekleştirdikleri Ankara yürüyüşüne büyük emeği geçmiştir. Bu yürüyüş daha sonra Yollara Düştük adlı belgeselle sonraki kuşaklara aktarılmıştır.
Vedat Türkali, sinemada çok önemli filmlerin altına imza atmasının yanı sıra edebiyat alanında da önemli eserler ortaya koymuştur. İlk olarak, 1975 yılında, 1960 darbesi öncesindeki toplumsal durum ve siyasal eylemler ekseninde küçük-burjuva aydının iç çelişkilerini anlattığı Bir Gün Tek Başına romanını yayınladı. Sonrasında da çok sevilen ve okunan romanlar yazdı. Çok önemli tarihsel dersleri ve tanıklıkları içeren hususları ele alarak yazdığı Tek Kişilik Ölüm ve özellikle de Güven romanları Türkiyeli sosyalistler için büyük kıymete sahip eserler oldu. Türkali, Yeşilçam Dedikleri Türkiye, Mavi Karanlık, Kayıp Romanlar, Yalancı Tanıklar Kahvesi gibi çok değerli romanlara imza attı. Yaşlılığa da teslim olmadı. Hep üretti. Çok değerli bir birikimi zengin bir içerikle aktardı. Bitti Bitti Bitmedi adlı son romanını bitirdiğinde 95 yaşındaydı. Vedat Türkali, romanlarıyla da pek çok kuşaktan sosyalist insanın yüreğinde, bilincinde önemli izler bıraktı.
Her ne kadar kendisini şair saymasa da işçi sınıfının mücadelesini, umudu, özgürlüğü işleyen şiirler yazdı Vedat Türkali. Şiirlerinde en çok da işçilerin İstanbul’una olan özlemini anlattı. İstanbul şiiri, yazıldığı 1944 yılından bu yana işçi sınıfının öncülerinin dilinden düşmedi. En güzel özlemlerin dile gelişi oldu:
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yeni Hayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
Belki Vedat Türkali, haramilerin saltanatının yıkıldığı İstanbul’dan zafer şarkılarıyla geçişimize tanık olamadı ama yaşamı boyunca savunduğu değerleri aktardığı eserleri, o büyük günlerin hasretini içinde taşıyanlara ilham vermeye devam etti, edecek. Sınıfsız bir dünya için mücadele edenler olduğu sürece de koca çınarımız Vedat Türkali, onların özgürlük türkülerinde yaşayacak.
Vedat Türkali hayata gözlerini yumduğunda Türkiye tek adam rejiminin koyulaşmaya başlayan karanlığı içindeydi. Vedat Türkali’nin cenaze töreni emekçilerin siyasi baskılara, yalanlara, demokratik hakların yok edilmesine duyduğu öfkenin açığa çıkmasına vesile olmuştu. Cenaze törenindeki kitlesellik, Türkali’nin sömürüsüz bir dünyaya olan özleminin nice insan tarafından paylaşıldığının işaretiydi. Onun dizelerinin dilden dile yayılmaya devam etmesi; sömürüsüz ve savaşsız dünya özleminin, bu uğurda verilen mücadelenin bastırılamayacağını ortaya koyuyor.
Asırlık çınarımız Vedat Türkali’yi saygı ve özlemle anıyoruz…