Buradasınız
Tüm İşçi Kardeşlerimizi Taleplerimiz İçin Mücadeleye Çağırıyoruz!
3 Ekim 2022 - 18:00
Ücretlerimize Gerçek Enflasyon Oranında Zam Yapılsın!
İstanbul/Sancaktepe’den bir grup işçi
Kira, doğalgaz, elektrik, mutfak, okul masrafları derken hiçbir şeye yetişemez olduk. Siyasi iktidar güya emekçiyi “enflasyona ezdirmedi” ve 2022 yılında asgari ücrete iki kere zam yaptı. Ama söyledikleri her şey gibi bu da koca bir yalan! İki kere zamlanmış haliyle bile asgari ücret 5500 lira ama dört kişilik bir ailenin sadece açlık sınırı 7 bin liraya dayandı. Yoksulluk sınırıysa 24 bin lira. Türkiye’de emekçilerin yüzde 60’ından fazlası ya asgari ücret ya da onun biraz üzerinde bir ücret alıyor. Üstelik bu oran her geçen gün daha da artıyor. Yani milyonlar olarak daha da yoksullaşıyoruz.
Peki, 2022’de gerçek enflasyon oranında zam yapılsaydı asgari ücret ne kadar olacaktı? 2021’in sonunda gerçek enflasyon yüzde 82 olmuştu. Buna göre zam yapılsaydı 2022’nin Ocak ayında asgari ücret net 4 bin 253 lira değil 5533 lira olacaktı. Temmuz ayına gelindiğinde ise altı aylık gerçek enflasyon yüzde 71’di. Bu durumda ikinci zammın bu orana göre yapılması gerekiyordu. Eğer öyle olsaydı asgari ücret bugün net 9 bin 461 lira olacaktı. Yani bugünkü asgari ücretten 3 bin 961 lira daha fazla! Üstelik bu rakam, 2021’de de çok düşük olan asgari ücretin alım gücünün sadece korunması halinde almamız gereken ücrettir. Ama siyasi iktidar bunu bile emekçilere çok gördü ve milyonları yoksulluk çukurunun diplerine itti. Biz ise yaşayabilmek için fazla mesai ya da ek iş yapıyor, kredi kartlarına yükleniyor ve borçlanıyoruz. Buna rağmen peynirin en ucuzunu alıyor, kırmızı eti bıraktık tavuğun yüzünü bile göremiyoruz. Çocuklarımızın beslenme çantasına doğru düzgün yiyecek koyamıyoruz. Dışarıda bir çay içmeye bile korkuyoruz. Ama artık yeter! Eriyen ücretlerimize gerçek enflasyon oranında zam yapılmasını, asgari ücretin dört kişilik bir ailenin ihtiyaçlarına göre belirlenmesini istiyoruz. Gün taleplerimizi daha yüksek sesle haykırma ve mücadeleyi büyütme günüdür.
İşçilerin Sendikalaşmasının Önündeki Tüm Engeller Kaldırılsın! Baskı ve Yasaklara Son!
İstanbul/Tuzla’dan bir grup işçi
Hayat pahalılığı, işsizlik, baskı ve zorbalık… Sorunlar derinleşiyor, huzursuzluk artıyor. Bu durum kaçınılmaz olarak işçilerin hak arama mücadelesinin de yaygınlaşmasına neden oluyor. İşçiler ücretlerin yükseltilmesi ve iş koşullarının düzeltilmesi için sendikalaşmak istiyor. Ancak sendikaya üye olan işçiler türlü engellerle karşılaşıyor. Çoğu işten atılıyor, baskı ve zorbalıkla karşı karşıya kalıyor.
Mesela sendika düşmanı patronlar, sendikaya üye olan işçiyi, İş Yasasının 25/2 maddesine dayanarak işten atıyor. Bu madde patrona, işçiye ihbar ve kıdem tazminatı ödemeksizin işten atma hakkı tanıyor. İşçi işsizlik ödeneğinden dahi yararlanamıyor. Pandemi döneminde SGK, 25/2 maddesi kapsamındaki “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan” hallerin (hırsızlık, taciz, devamsızlık, vs.) tamamı için ayrı ayrı kodların (42’den 50’ye kadar) belirlendiği bir düzenleme yaptı. Her bir durum için ayrı bir kod vermekle belirsizliklerin, mağduriyetlerin önüne geçileceği iddia edilse de sonuç değişmedi. Hakkını arayan işçiler haksız ve hukuksuz bir şekilde işten atılmaya devam ediyor. Sermaye sınıfının çıkarları temelinde kurulan adalet ve hukuk sistemi de işçileri usandırmak, hak aramaktan vazgeçirmek üzerine kurulu. Buna sessiz kalamayız.
Emek hırsızı patronlar sınıfı bu düzenin kolluk güçlerine, yasalarına yaslanmış, işçi sınıfının haklarını gasp ediyorlar. ETF Tekstil patronu, onlarca işçinin tazminat hakkına çöküyor, kolluk güçleri eşliğinde fabrikadan mal kaçırıyor. Fabrika önünde haklarını isteyen işçiler ise defalarca kolluk güçleri tarafından darp edildi, çadırları söküldü, ters kelepçeyle gözaltına alındı. Direnişçi işçiler, “hırsızlık yapan patron, baskı gören biz işçileriz. Yasalar, devlet hep patronlardan yana” diyor.
Tüm hak gasplarına, baskı ve zorbalığa karşı kampanyamızın taleplerini yükseltme ve tüm işçi kardeşlerimize taşıma zamanıdır. Bizi kurtaracak olan yine biziz. Sermayenin çıkarları doğrultusunda karşımıza çıkartılan yasaları değiştirecek olan, önümüze dikilen engelleri aşacak olan biziz. Haydi, şimdi birlikte değiştirme zamanı!
Ev Kiraları Düşürülsün ve Dondurulsun!
Ankara’dan genç işçiler
İnsanın en temel haklarından biridir barınmak; başını sokacak sıcak, güvenli bir yuvaya sahip olmak... Ama emekçiler olarak yüksek kiralar ve konut sorunuyla boğuşmaya devam ediyoruz. Ev kiraları her yerde iki, üç katına çıktı. Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde en izbe evler 4-5 bin liraya kiraya veriliyor. Bazı semtlerde 10-15 bin lirayı bulan kiralar var. Talep edilen yüksek kiraları ödeyemeyenlere “o zaman çık” denerek sokağa atılmak isteniyor. İnsanların düzeni sarsılıyor, ev arayanların karşısına yine aynı fahiş fiyatlar çıkıyor. Pek çok emekçi çaresizce fahiş zamları kabul ediyor ya da daha ucuz ama daha kötü evlere taşınıyor. Kiralık oda veya ev arkadaşı arayışına yönelen, ev kirasını ödeyemediği için ailesinin yanına taşınan insanların sayısı da her geçen gün artıyor.
Günde 10-12 saate varan sürelerde çalışan, emek veren, üreten bir insanın en temel ihtiyacı olan barınma sorununu nasıl çözeceğini, hayatını nasıl devam ettireceğini düşünmek zorunda kalması akıl alır şey değil. Ev kiraları en büyük gider kalemimizi oluşturuyor. Kiralar arttığı için gıda, ısınma, giyim gibi ihtiyaçlarımızı da karşılayamaz hale geliyoruz. Her kalemden kısmaya çalışıyoruz ama nereye kadar? Fahiş kiraları kabul etmek zorunda değiliz, artık yeter! “Ne yapabilirim her yerde kiralar böyle” demek yerine “hayır kardeşim yüksek kiraları kabul etmek zorunda değiliz, artık yeter!” demeliyiz. Bu duruma karşı çıkmak zorundayız. Ev kiraları düşürülsün ve sonra da dondurulsun! UİD-DER’in kampanyasını sahiplenmeli, oturduğumuz apartmanda, mahallede “ev kiraları düşürülsün ve sonra da dondurulsun” talebini yükseltmeliyiz.
Parasız Sağlık, Eğitim, Ulaşım, Elektrik, Su ve Doğalgaz!
İstanbul’dan bir grup eğitim ve sağlık emekçisi
Tüm zenginlikleri biz üretiyoruz. Fakat nasıl bir alavere dalavere dönüyorsa, ürettiğimiz nimetlerden en az payı biz alıyoruz. Uçuş halindeki enflasyon yoksulluğumuzu katlıyor. Üretirken ayrı sömürülüyoruz, tüketirken ayrı soyuluyoruz. Buna itiraz ettiğimiz zaman da adımız şairin dediği gibi eşkıyaya çıkıyor.
Sağlık merkezleri ticarethane olarak kullanılıyor. Eğitim harcamaları bir yılda yüzde 156 arttı. Elektrik yıl içinde yüzde 150, doğalgaz yüzde 560 zamlanmış oldu. Yoksulluk çığı büyürken tüm zaruri ihtiyaçlarımız için bizden dünyanın parasını alıyorlar. Vergi gelirleri Ağustosta, geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 107,3 artmış, yani emekçilerden toplanan vergiler resmi enflasyonun çok üzerinde olmuş! Bu paraları kim ödüyor? Bizler! Peki, bu paralar kime akıyor? “Teşvik, hibe, destek” adı altında patronlara. Artık yeter, bıçak kemiğe dayandı.
Eğitim, sağlık, ulaşım, elektrik, doğalgaz ve su gibi ihtiyaçlar insani ihtiyaçlardır. Bunların tamamı işçi ve emekçiler için ücretsiz olmalıdır. Çünkü üreten biziz. Kimse bize “olur mu öyle şey, kaynak yok” demesin. Toplanan vergiler sermaye sahiplerini ihya etmek yerine emekçi kitlelerin ihtiyaçlarını gidermek için kullanılsa, kâr rekorları kıran kapitalistlerden daha çok vergi kesilse kaynak yaratılmış olur. UİD-DER’in mücadele kampanyasına eğitim ve sağlık emekçileri olarak biz de ses veriyoruz. Tüm işçi ve emekçiler için ücretsiz eğitim, sağlık, ulaşım, elektrik, su ve doğalgaz!
Zamlar Geri Alınsın, İşçilerin Borçları Silinsin!
İstanbul/Avcılar’dan bir grup genç işçi
İşçiler, emekçiler ve gençler Türkiye tarihinde görülmemiş bir yoksullaşma dalgasıyla boğuşuyor. Son bir yılda emekçiler için gıda enflasyonu resmi rakamlara göre yüzde 140 buldu. Gerçek enflasyon yüzde 180’i aştı. Özellikle büyük kentlerde kiralar astronomik düzeyde arttı, faturalar şimdiden el yakar oldu. Herkes bu kışın nasıl geçeceğini düşünüyor. Kredi kartı sayısı ülke nüfusunu aşarak 90 milyona çıktı! 4 milyondan fazla insan yüksek faizli kredi borçları altında eziliyor. Araştırmalara göre kredi kartı kullananların yüzde 33’ü hesap özetinin tamamını ödeyemiyor, yaklaşık 36 milyon kredi kartının limiti daha dönem bitmeden doluyor. Özetle emekçiler borcunu borçla ötelemeye çalışırken borç dağları birikiyor.
Borç yiğidin kamçısıdır derler, nedense o kamçı sırtımızdan eksik olmuyor. Bu öyle bir kamçı ki işyerinde onca mesai, onca eziyet karşısında kimi arkadaşlarımızın canı çıkıyor ama sesi çıkmıyor. Buradan da anlıyoruz ki borç yiğidin değil patronların kamçısıdır. Tüm bu sorunların karşısında emekçiler olarak nerede duracağız? Asıl önemli olan budur. Yoksulluk girdabında oradan oraya savrulacak mıyız? Enflasyonist politikalar izleyen egemenlerin bizi daha fazla yoksullaştırmasına, borçlarımızın katlanarak artmasına seyirci mi kalacağız?
Ne yapmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Evlerimizde oturup sızlanmakla, bu sorunların kendiliğinden çözüleceğini düşünmekle elde edeceğimiz tek şey daha fazla icra dosyası, daha kabarık kredi ekstresi ve daha büyük bir borç dağıdır. Artık harekete geçmenin vaktidir. Sendikalarımızda, işçi örgütlerimizde, birlik ve dayanışma içinde sesimizi yükseltmeliyiz. Taleplerimiz çok açık! Tüm ürünlere yapılan zamlar geri alınsın! İşçilerin elektrik, su, doğalgaz borçları silinsin! İşçilerin kredi borçları dondurulsun!
Barınma Sorunu Son Bulsun!
Mersin’den bir grup öğrenci
Geçen yıl üniversiteyi kazanıp Mersin’e gelen çok sayıda genç, yurt ya da ev bulamadığı için üniversiteyi bırakmak zorunda kalmıştı. Üstelik bu sadece Mersin’in değil tüm ülkenin tablosuydu! Bu sene çok daha fazla gencin bırakacağı tahmin ediliyor. Gençlik ve Spor Bakanı, yurt sayısını ne kadar arttırdıklarından bahsediyor, “umudu büyütmek için buradayız” diyor. O halde neden umudumuz değil barınma sorunumuz büyüyor?
Milli Eğitim Bakanlığına göre 2002’de 1 milyon 800 bin olan öğrenci sayısı bugün 8 milyonun üzerinde! Aynı dönemde Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğüne bağlı yurt sayısı 191’den 773’e yükseldi. Özel yurtların sayısı iki kat artışla 2210’dan 4406’a yükseldi. Demek oluyor ki özel yurtların sayısı devlet yurtlarının sayısının yaklaşık altı katı kadar! Bu da demek oluyor ki biz öğrencilerin umudunu solduranlar aynı zamanda bizleri özel yurtlara ve tarikat yurtlarına mahkûm ediyorlar!
Her şehirde üniversite açmakla övünen siyasi iktidar, sıra şehirlerdeki yurt sayısının yetersizliğine gelince sanki ortada bir sorun yokmuş gibi davranıyor. “Dünyanın en iyi yurtları Türkiye’de!” diyen Erdoğan’a göre öğrencilerin barınma sorunu yok! Ama çözüm olarak çalışma masalarının kaldırılması, yatak sayılarının arttırılması, odaların resmen koğuş gibi olması öneriliyor! Yurt bulamayıp kiralık eve çıkmak isteyen öğrenciler içinse durum daha vahim. Fahiş kira artışları bizlerin ve ailelerimizin belini büküyor. Çözüm için 1+1 evlere dört-beş kişi çıkmak zorunda kalıyoruz. Kira ve temel ihtiyaçları karşılamakta zorlanıyor, çalışmak zorunda kalıyoruz.
Biliyoruz ki bu sorun emekçi gençliğin sorunudur. Önümüzdeki dönemde sorun gençlerin canını daha fazla yakacak. Bu nedenle dert yanmak yetmez. Emekçi gençlik UİD-DER’in başlattığı “Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı” kampanyasındaki taleplere sahip çıkmalı, güç vermeli ve bu kampanyanın büyümesi için çalışmalıdır! Barınma Sorunu Son Bulsun! Tüm Üniversite Öğrencilerine Ücretsiz ve Nitelikli Yurt!
Lewis Hine’ın Kadrajından Emek