Buradasınız
Ve bizim kadınlarımız/1
8 Mart 2021 - 00:40
Bu topraklarda, 1900’lerin birinci çeyreğinde işçi sınıfının kadınlarını, yalnızca erkek egemenliğine değil aynı zamanda kapitalist sömürüye karşı mücadeleye de çağıran kadınlardan biridir, Naciye Hanım. Rusya’da gerçekleşen işçi devrimi sayesinde 1920’de Bakü’de düzenlenen Doğu Halkları kongresine katılır ve Doğulu kadınların yürüttüğü mücadele ve kadınların talepleri üzerine bir konuşma yapar. Yüz yıl önce bu toprakların bağrından çıkmış bu mücadeleci kadının o konuşmasından satırlar…
“İzlenecek yolu olmayan karanlıkta sendelediğimiz ya da derin uçurumların kıyısında durduğumuz doğrudur, fakat korkumuz yok, çünkü biz bakıyoruz ki her insan gündoğumunu görmek için karanlığın içinden geçmek zorundadır! Eğer siz Doğulu erkekler, geçmişte olduğu gibi gelecekte de kadınların kaderlerine karşı kayıtsız kalırsanız, beraberce yaşadığımız ülkemiz, bizimle beraber yok olacaktır.”
Tüm varlığı ve cesaretiyle ayakta duran bu kadın, kendisine kitlenen gözlere hararetle bir şeyler anlatıyor. Salonu tıklım tıklım dolduran kadınlara işaret parmağıyla gösterdiği, patronlar sınıfı. “Onlardır yaşadığımız tüm acıların sebebi ve yine onlardır yaşadıklarımızı bir kader olarak kabul edip boyun eğmemizi isteyenler!” Adelheid Popp, patronlar sınıfının çizdiği kadere boyun eğmedi, yaşamını onların elinden çekip alarak işçi sınıfının mücadelesine adadı. Seslendiği kadınlar onu biliyorlardı; aynı tezgâh başlarında çalışmış, aynı yollarda yürüyüp işbaşı saatine yetişmiş, aynı işçi mahallelerinde yaşamışlardı. 10 yaşında işçiliğe başlayan Adelheid Popp da diğer emekçi kadınlar gibi gözünü fabrikada açmış, çocukluğu ağır çalışma koşullarına katlanmakla geçmişti. Fakat o gri fabrika duvarlarının ortasında mücadeleyle rengârenk çiçeklerin açtığını gördü. Yaşamları işyeri ile evlerinin duvarları arasına sıkışıp kalan diğer emekçi kadınları da bu mücadeleye katarak mücadele bahçesine yeni çiçekler, yeni fidanlar ekti. Adelheid Popp’un sesi bu salonun ve o siyah-beyaz eski zamanın dışına taşarak bugünlere ulaşıyor. Bugünün işçi kadınlarını mücadeleye çağırıyor.
Dolores İbarruri, bir diğer adıyla tutku çiçeği… Yoksul bir madenci ailesinde dünyaya gelen bu kadın direncin ve cesaretin sembolüdür. Doğduğu evdeki sefalet evlendiğinde de devam eder. 4 çocuğunu koparır alır İbarruri’den bu kahrolası yoksulluk! İsyanı büyür, adalet özlemi harlanır. Sosyalist fikirlerle tanışır ve kısa sürede değişir, dönüşür. 1936-39 yıllarında İspanya’da süren iç savaşta İbarruri faşizme karşı verilen mücadelede önemli roller üstlenir. Yazılarında, yaptığı ateşli konuşmalarda kadınlar başta olmak üzere toplumun büyük bir kısmını etkiler. Sağ eli havada “Faşizme Geçit Yok!” diye haykırır. Faşizmin esaretine karşı hürriyeti “ayakta ölmek, dizlerinizin üzerinde yaşamaktan daha iyidir.” diyerek savunur.
“Uzay çağı”, “bilgi çağı”, “iletişim çağı” diye anılan yirminci yüzyılın ilk yarısında iki büyük dünya savaşı yaşandı! İkinci yarısında kanlı bölgesel savaşların yanı sıra ise üçüncü dünya savaşının zemini döşendi. Uzun bir yüzyıldı yirminci yüzyıl… 1902 Doğumlular diye bir kitabı vardır yazar Ernst Glaeser’in… Almanya’dan ayna tutar ve bu kuşağın neler görüp yaşadığını ve dönüşümünü anlatır çarpıcı bir biçimde. Şair Ángela Figuera Aymerich ise 1902 doğumluların İspanya’da, Bask bölgesinde doğmuş bir neferidir. Savaşı, faşizmi, kıyımları ve yoksulluğu görmüş bir nefer… 1984’te öldü Aymerich. 2018’de yapılan anmada onunla ilgili olarak “Bugün hâlâ ciddi olan konularda mütevazı sözler kullanarak; adaletsizlikler üzerine, yirminci yüzyılda özgürlük, bin kez ezilen özgürlük üzerine, doğumda ölen çocuk ve ayrıca kadınların eşitliği ve hakları üzerine yazdı.” Gelin mütevazı sözlerine kulak verelim bu mücadeleci kadın şairin…
Latin Amerika ülkesi Bolivya madenleriyle meşhurdur dünyada. Ama biz o ülkeyi maden işçilerinin çetin mücadeleleri bir de onların yürekli eşleriyle biliriz. Hem baskıcı rejimlere karşı demokrasi talebini hem de sömürüye karşı adalet talebini yükseltir işçiler ve madenci eşleri. “Ev kadınları komitesini” kuran kadınlar bir yandan kocalarına sınıfsal mücadelede destek olurken bir yandan da kadını sadece ev işlerine yakıştıran egemen geleneğe karşı da mücadele ettiler. Geliştirdikleri mücadele araçlarıyla eşlerinin en büyük dayanağı olan bu kadınlar işçi sınıfının mücadelesinde kadınların ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösterdiler.
Bolivya’daki madencilerin maden tekellerine karşı verdikleri mücadeleyi ve yıllara yayılan bu mücadelede başı çekmeye kararlı bir madenci eşi olan Domitila Chúngara kendi öz yaşamından yola çıkarak, “ Konuşmak İstiyorum” kitabından iki sınıfın farkını şöyle ortaya koyar: “Açıkçası yerimizi böyle kazandık. Halka baskı yapan kapitalistler, örgütlüdür. Onların karıları da Bolivya’da ve elbette ki öteki ülkelerde de görülen “Bayan Rotaryanlar” ya da “Lionesler” adlarıyla örgütlü gruplar oluşturmuştur. O halde biz işçilerin eşleri de örgütlenmek zorundayız değil mi?”
Emekçi Kadınlardan 8 Mart Mesajları
Değerli dostlarım, öncelikle tüm emekçi kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlarım. 2015 senesinde UİD-DER’le tanıştım. Yaklaşık 6 yıldır derneğin tüm faaliyetlerine katılıp, işçi sınıfının yolunun, dayanışmadan ve aileden geçtiğini anladım. Çünkü sınıf mücadelesi insanın evinden, mutfağından geçiyor. Bu sebeple de 3 yıl önce eşimi ve çocuklarımı derneğimizle gönül rahatlığıyla tanıştırdım. Bu zaman dilimi içinde özellikle de çocuklarımın gelişimlerinde çok etkili oldu UİD-DER’li ablaları ve abileri. Gerek müzik eğitimi, gerek sınıf bilinci, gerekse de doğa ve insan ilişkileri hakkında çocuklarımın gelişimlerini yakından izleyip çok mutlu oluyorum. Ben çalıştığım fabrikada işçi temsilcisiydim. Sürekli işçi arkadaşlarımın problemleriyle uğraşırken, düğün, cenaze, toplantılara katılmak derken, evime yeterince vakit ayıramıyordum. Bu sebeple de zaman zaman evde problemler yaşıyorduk. Ama ailemi UİD-DER’le tanıştırdıktan sonra, eşimin de bu ailenin bir parçası olmasıyla bende daha büyük bir özgüven oluştu. Zaman zaman sınıf mücadelesinde eşimin de fikirlerini almaya başlayarak, işçi temsilciliğini daha yukarı seviyeye taşımanın mutluluğunu duydum. Tabii bunlar UİD-DER’in sayesinde oldu. Bu derneğe çok şey borçluyum. Oradan öğrendiklerimi, sınıf mücadelesine atılmış genç kardeşlerime aktarmanın da sevincini yaşıyorum. Eşimle birlikte UİD-DER’li olmanın mutluluğunu sizlerle paylaşmak isterim. UİD-DER Yürüyor, Mücadele Büyüyor! Sevgi ve saygılarımla.
Gebze’den bir metal işçisi
Onların kadınları
Ve bizim kadınlarımız/2