Buradasınız
Amerikan işçi sınıfının öncü ve güçlü kadınlarına selam/2
7 Mart 2021 - 15:00
“Durmak dinlenmek, yorulmak bilmeyen, su verilmiş çelik gibi güçlü bir kadındı.” Bu sözler işçi sınıfının mücadeleci kadınlarından biri olan Lucy Parsons’ı anlatır… Meksika kökenli olan Lucy’nin içindeki isyan ateşi, siyahîlere ve azınlıklara yapılan zulümden dolayı daha çocukluk yıllarında yanmaya başlar. Biz onu öfkesi, kararlılığı, inancı ve inancından gelen haklı inadıyla tanırız. Yaşamı pahasına 1 Mayıs geleneğini bugüne miras bırakan mücadeleci işçilerden biri olan Albert Parsons ile evlidir Lucy. İki kişilik bir sevdayla sınırlamazlar o koca yüreklerini. Bir yandan fedakâr bir anne, diğer yandan eşine omuzdaş olan Lucy’in sevgisi, mücadelenin ateşi içinde pişer ve ısıtır etrafındaki işçileri. Lucy, kocasının ve işçi önderlerinin katledilmesinin ardından acısını kalbine gömer. Büyütür sömürü düzenine karşı mücadelesini. 1905’te Sanayi İşçileri Sendikasına katılır, yazılar yazar. Chicago bölgesinde hemen hemen her grevde konuşmalar yapar, mücadele eden işçilerin yanında olur. Lucy Parsons, yaşamının son anına kadar işçi sınıfı mücadelesinin onurlu bir neferidir ve tarihe kaydı böyle düşülür.
1 Mayıs Karanfilleri oyunundan bir kareye bakıyoruz. Sahnenin ortasında işçi önderi Albert Parsons var. Dikiş makinesinin başında eşi Lucy Parsons ve karşı masada ise Parsons’ların aile dostu ve yol arkadaşları, mücadeleci sendikacı Lizzie Holmes… Yaklaşık 125 yıl sonra onlara, onlar gibi mücadeleci üç fabrika işçisi hayat veriyor sahnede… Parsonslar ve daha nicesi 1 Mayıs’ı yaratan mücadelenin en önündeydiler. Sendikalar kurdular, grevler örgütlediler, işçi gazeteleri çıkardılar. Toplantılar, işçi buluşmaları yaptılar ve kitlesel mitingler örgütlediler. Yaşamlarını işçi sınıfının mücadelesine adadılar.
ABD işçi sınıfının yüreğinde ve bilincinde ortaklaşmış bir slogan vardı: “8 Saat İş, 8 Saat Uyku, 8 Saat Canımız Ne İsterse!” Yoktu artık 16-18 saat çalışmak! Kollarını iki yanına açmış Lizzie Holmes konuşuyor sahnede… Hayallerinden, umutlarından bahsediyor, Parsonslar ise gülen yüzlerle izliyorlar arkadaşlarını… Birazdan karışacaklar yüz binlerin arasına, kadınıyla erkeğiyle büyük bir mücadeleye imza atacaklar.
Albert Parsons boydan boya Amerika’yı gezerken, Lucy Parsons kadın işçileri örgütlüyordu: “Lizzie ile birlikte tekstil atölyelerinde çalışan işçi kızları örgütlüyoruz. Çalışma koşulları korkunç. Kadınlar pislik içinde çalışıyorlar. Köşe bucak yağ, toz ve kumaş parçalarıyla dolu. Duvarlarda şöyle levhalar asılı: «Konuşmak ve Gülmek Yasaktır!» «Mala Verilecek Zararın Bedeli İşçilerden Kesilecektir!» «Fazladan Kesilmiş Kumaş Parçalarının Bedeli Ödenmelidir!» Bu aşağılanma on iki, hatta çoğu zaman on altı saat sürüyor. Peki, bunca çalışmaya karşılık ellerine kaç dolar geçiyor dersin? Haftada bir buçuk ilâ on dolar. Tuvalete gitmek yasak! Çay içmek yasak! Sence buna yaşamak denir mi? (1 Mayıs Karanfilleri oyunundan, Lucy Parsons’ın kocasına yazdığı mektuptan bir parça)
1 Mayıs Karanfilleri, sermayenin düzmece mahkemelerine çıkarıldılar. İşçilerin örgütlenmesinde büyük ve anlamlı çabalar ortaya koydukları için, egemenlerin baskılarına boyun eğmedikleri için 5 işçi önderi idama mahkûm edildi. İdam edilen Albert Parsons, çocuklarına ve kendilerinden sonra gelen mücadele kuşaklarına bıraktığı veda mektubunda şöyle diyordu: “Babanız, özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum. Onu koruyun, bu yolda yürüyün.” Zaman aktı kendi yolunda ve Parsonsların, Holmeslerin ve daha nicelerinin yaktığı mücadele ateşini harlama sırası bugünün kadın ve erkek işçilerine, emekçilerine geldi. Bu emanete sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur!
Emekçi Kadınlardan 8 Mart Mesajları
Güneş kızıl doğarken bizim kadınlarımıza
Hayata emekleriyle tohum atarlar onlar.
O eller ki çaba kokar, sabır kokar, dirayet kokar...
Hep azdır hak edişler, hep yetersizdir kendine ayırabilecek zaman.
Hep cimridir egemenler lütfettiklerini sanırken.
Yine de yılmaz başları diktir, duruşları da öyle.
Alınteri ile filizlenir onların dokunduğu hayatlar.
Güneş kızıldır batarken bizim kadınlarımıza
Ve yüreklerindeki umuttur bu zorlu yollar
Ve zorlu hayatın içerisinde tutundukları meyveleri,
O meyveyi toplamak için yıpranır ve yıpratılır.
Oysa paylaşılsaydı yemiş doluydu her yer.
Hayat var, onlar varsa.
Bu da bize umut olsun.
Hacettepe’den bir işçi