Buradasınız
Çalışma Yaşamında Orman Kanunları
27 Kasım 2020 - 18:15
Siyasi iktidar uzun zamandır kıdem tazminatını kaldırmak, esnek ve güvencesiz çalıştırma biçimlerini daha da yaygınlaştırmak istiyor. İktidar, salgın sürecinde aradığı fırsatı yakalamış oldu. Koronavirüs salgınıyla kapitalist sömürü sisteminin bağrında büyüyen krizin üzeri örtülürken, salgın hak gasplarının da bahanesi olarak kullanılıyor. Siyasi iktidar, sermaye sınıfının krizi hasarsız atlatmasını sağlamak istiyor. Bu yüzden de krizin ve salgının faturası işçilere, emekçilere kesiliyor. Mart ayından bu yana çok yönlü hak gaspları hayata geçirildi. Patronların inisiyatifinde ücretsiz izin ve kısa çalışma uygulamasına geçildi, kayıt dışı işçi çalıştıran patronlar ödüllendirildi, hem yasal olarak hem de fiilen patronların saldırılarının önü açıldı.
İktidarın uygulamaları patronların önünü açtı, tüm sektörlerde pervasız bir saldırı başladı. Dahası patronlar yeni düzenlemelerdeki yasal boşlukları da kendi kanunlarını hayata geçirerek dolduruyorlar. Pek çok işçi yaşanan hak gasplarının pandemi süreciyle sınırlı ve geçici olduğu algısı taşısa da gerçek öyle değildir. Fiili saldırılara ve yasal düzenlemelere bakıldığında, iktidarın çalışma yaşamına dönük köklü bir düzenlemeye gittiği derhal anlaşılır. Çeşitli sektörlerden işçilerin pandemi sürecinde yaşadığı sorunlara bütünsel olarak bakıldığında, işçi sınıfını bekleyen tehlike apaçık görünür. Birçok kent ve iş kolundan gazetemize gelen mektuplar, çalışma yaşamında orman kanunlarının nasıl egemen kılındığını ortaya koyuyor.
Kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulaması
200 işçinin çalıştığı bir metal fabrikasında işçiyim. Salgında iktidar güya işçilerin işinden olmaması için bir formül buldu: Günlük 39 liraya ücretsiz izin mucizesi! Patronumuz diğer pek çok patron gibi fırsatı kaçırmayarak ücretsiz izin nimetinden sonuna kadar yararlanma yolunu tuttu... 170 işçi birden 5 aydır ücretsiz izindeyiz ve günde 39 lirayla hayatımızı devam ettirmemizi istiyorlar. Bu hayat pahalılığında en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyoruz. Annemin 1500 lira emeklilik maaşı, benim aylık 1177 lira ücretsiz izin ödeneğim ve ablamın geçici işlerde haftanın birkaç günü çalışarak kazandığı üç kuruş parayla dört kişi geçinmeye çalışıyoruz. Annemi ve yeğenimi hastaneye götürüp getirebilmek için dişimden tırnağımdan biriktirdiğim parayla ve kredi çekerek düşük model bir araba almıştım. Biriken borçlar nedeniyle satmak zorunda kaldım. Bu araba olmasaydı hepten borç batağına batardık. İşyerinin ne zaman işe çağıracağı belirsiz, aylardır sürekli iş bakıyorum ama ne yazık ki işsizliğin had safhaya çıktığı bu süreçte her yer kapı duvar... Günlük 39 lira verilerek ücretsiz izne çıkarılmak işsizlik değil de nedir?
Tuzla’dan bir metal işçisi
Çalıştığım özel kurum pandemiyle birlikte kısa çalışma uygulamasına geçti. İşten çıkarmalar oldu. Ayrıca özellikle yeni işe başlayan arkadaşlarımıza da 5-6 aydır ücretsiz izin dayatılıyor. Arkadaşlarımız günde 39 liraya muhtaç bırakıldılar. Uzaktan eğitim verilmeye başlandığından bu yana okulla ilgili işlerimizin üstesinden gelmek için ekstra çalışıyoruz. Ayrıca eğitim ücretleri, öğrencilerden eksiksiz alınıyor. Kısacası patronların kazançlarında bir eksilme olmadı. Öte yandan işçiler daha çok çalışıyor ve daha çok sömürülüyor. Sözde bizleri düşünenler her geçen gün bir başka hakkımızı yiyor.
İstanbul/Hadımköy’den bir eğitim işçisi
Nisan ayından beri kısa çalışmadayız. Haftanın beş günü işe geldiğimiz halde 22,5 saatlik kısa çalışma ödeneği alıyoruz. Temmuz ayından bu yana hiç bitmeyen bir iş yoğunluğumuz var. Sürekli yoğun tempoda çalışmaktan öylesine yorgun düştük ki, sonunda fabrikada hoşnutsuzluk başladı. Kasım ayına girdiğimizde ücretsiz izne çıkarılacağımız dedikoduları yayıldı. Bizi bir korku aldı tabi… Öyle ya, kısa çalışmada iken en azından çalışmadığımız saatlerin ücretini alabiliyoruz ama ücretsiz izin olursa ne olacağımız belli değil. Bir süre sonra yönetim kısa çalışmanın devam edeceğini duyurunca rahatladık. Oysa daha iki hafta öncesine kadar kısa çalışma uygulamasına veryansın ediyor, “bu böyle devam edemez” diyorduk. Neden bu duruma geldik? Çünkü patron ücretsiz izin sopasını göstererek kısa çalışmaya rıza göstermemizi sağladı. Anlayacağınız ölümü gösterip sıtmaya razı etti!
Sancaktepe’den bir işçi
Emeklilik hakkımız gasp ediliyor
Meclisten geçirilen torba yasadan bizlere sigortasızlık yani güvencesizlik kazığı çıktı. Maske üretimi yapan işyerimizde biz bu kazığı hemen hissettik. Pandemiyle birlikte pıtrak gibi çoğalan merdiven altı maske üretim atölyelerinde zaten tam bir kuralsızlık hâkim. Çalıştığımız yerde patron sigorta yapmıyor, ayak diriyordu. Sigorta yaptığında da primleri ödemiyordu. Bu nedenle atölyede sürekli tartışma yaşanıyordu. Yasanın Meclise geldiği gün işverenin ilk işi bize bu haberi vermek oldu. “Şimdi buyrun istediğiniz yere şikâyet edin. Zaten cezası kalmadı, kimseye sigorta migorta yapmıyorum” dedi pişkince. Siyasi iktidar ve patronlar felaket diye adlandırdıkları virüsü bile kendi çıkarlarını koruyup biz işçilerin haklarını yok etmek için kullanıyorlar.
Ankara’dan bir grup işçi
59 yaşındayım. Civardaki şirketlere yemek çıkaran bir restoranda bulaşıkçı olarak çalışıyorum. Mart ayında emekliliğime 8 ay vardı. Ücretsiz izinler başlayınca önce ücretsiz izne çıkarıldık, bir süre sonra da kısa çalışmaya geçirildik. Kasım ayında emekli olmam gerekirken şu anda emekliliğime 5 ay var. Bu ayın başında patron tam zamanlı çalışmaya geçeceğimizi söyleyince çok sevinmiştim, nihayet emekliliğim için gereken prim günlerini tamamlayabilecektim. Ama birkaç gün önce restoranlarda sadece paket servise izin verileceği söylenince bizi yine bir kaygı aldı. Patron “duruma bakalım, paket servis bizi nasıl etkileyecek görelim, ona göre ne yapacağımıza karar vereceğiz” diyor. Anlayacağınız her an ücretsiz izin başlayabilir. En iyi ihtimalle kısa çalışma devam edecek. Artık dayanacak gücüm kalmadı, sağlık sorunlarım daha fazla çalışmama engel oluyor. Dişimi sıkayım diyorum ama emekliliğim bir türlü gelmiyor, ben ona yaklaştıkça o uzaklaşıyor.
Dudullu’dan bir kadın işçi
Pijamalı kölelik!
Pandemi süreci belki de en çok biz “beyaz yakalı” işçileri vurdu, patronlar esnek çalışmayı yaygınlaştırdılar. “Home office” deyip fiyakalı gösterdikleri, “pijamalarınızla çalışacaksınız, rahat edeceksiniz” diye parlattıkları evden çalıştırma uygulaması bizler için faciaya dönüştü. Gece 11’de yöneticiler arayıp iş vermeye başladı, çok geçmeden hafta sonu da çalışmamız istendi. Mesai ücreti yok! Aslında ücretimizin bir parçası olan yemek hakkı buhar olup uçtu. Yemek ücreti yok! Yasaya göre artan elektrik, doğalgaz, internet faturalarımızın bir kısmı patrona ait olmalı ama o da yok! Örgütsüzlüğümüz yüzünden imzalamak zorunda kaldığımız protokole göre bu uygulamadan kaynaklanan tüm masrafların üç kuruş olan maaşımıza dâhil olduğunu, ekstra bir ücret talep edemeyeceğimizi kabul etmiş oluyoruz. Şirket bizim sağlığımızı düşündüğü için uzaktan çalışma düzenine geçtiğini söylüyor. Gel de inan bu sözlere! Yakasının rengi ne olursa olsun işçi işçidir, örgütlenmekten başka çıkar yolu yoktur.
Tekirdağ/Çerkezköy’den ilaç işçileri
Bu yemekle sağlıklı kalınır mı?
Fabrikamızda “Covid-19’a karşı önlem” alındığı söylenerek yemekler kaldırıldı, ekmek arası atıştırmalıklar verilmeye başlandı. Önce “aynı yemekhanede aynı tabaklarla pek çok insan yemek yiyor, ekmek arası olursa daha az insana hastalık bulaşır” deyip patrona hak verdik. Ama sonra gördük ki sağlığımızı falan düşünen yok. Sağlığımız için yemeği kaldırdığını söyleyen patron, içimizden biri hastalanıp hastaneye gidecek olsa kıyameti koparıyor. Servislerde sıkış tepiş işe gidip geliyoruz, üstelik 12 saat çalışıyoruz. Evde de iyi beslenmeye yetecek paramız, zamanımız yok! Ekmek arasına isyan edince yemek gelmeye başladı. Ama nasıl! Patron yemeğin maliyetinden kısmak için en ucuz teklifi veren yemek şirketiyle anlaştı. Hal böyle olunca berbat yemekler geliyor, fabrikada sadece gündüz vardiyasında yemekhane çalışanı bulunuyor. Diğer vardiyalarda herkes kendi yemeğini kendi alıyor. 30 dakikalık molamızın 10 dakikası yemeğimizi almaya çalışırken geçiyor. Tabak çanakların temizliği ertesi güne kalıyor. Yemekhanenin önünden bile geçmek istemiyoruz. Birkaç saatliğine gelen yemekhane işçisinin kalan bulaşıkları yıkamak, yemekhaneyi temizlemek, bizlere yemekleri dağıtmak için çok kısıtlı bir zamanı kalıyor. Bu kadar kısa zamanda temizlik mümkün olmuyor. Biz pislik içindeki yemekhanede her gün mide bulantısıyla yemek yemeğe çalışıyoruz. Bu koşullarda nasıl sağlıklı besleneceğiz ve bağışıklık sistemimizi nasıl koruyacağız?
Gebze’den bir grup petrokimya işçisi
Tarihin İzinde: Fırçadan Tuvale Emek