Balkondaki Çam Ağacı
İstanbul’dan bir kadın işçi
Havalar her geçen yıl yazları daha da sıcak ve bunaltıcı hale geliyor. Dayanılır gibi değil, terlemeyen bir yerimiz kalmıyor, nemden yapış yapışız. Bir iş çıkışı hem temiz hava alırız hem de sohbet ederiz diyerek arkadaşımla sözleştik. Fakat İstanbul’da yaşadığımızı bir kez daha hatırlamamıza vesile olan şeyler gördük. Bu anlarda tuhaf tuhaf birbirimize baktık. Gideceğimiz yer yakın olmalı, ağaçlar olmalı, sakin bir yer olmalı diye düşünürken bayağı yol kat ettik. Fakat istediğimiz gibi bir yer olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. İnsan kendine soruyor, nasıl olur da koskoca bir semtte doğru dürüst bir yeşil alan bulunmaz! Birbirimizle konuşmadan bakışmalarımızdaki ifadelerimizde bu soruyu ikimizin de sorduğunu biliyordum. O gürültülü alışveriş merkezlerine tıkılmak zorunda mıyız diye konuştuk. Temiz hava ve çay hayallerimiz bu kez de suya düşmüştü.
Benim canım fena halde sıkılmıştı. Öfkeliydim, adeta sataşmaya yer arıyordum. Bunaldığımı gören arkadaşım “pekâlâ, gel benimle seni bir yere götüreceğim” dedi. Sokaklar arasından geçerek bir apartmanın önünde durduk. Ben merakla ona bakarken o yukarıya bakmamı istedi. Fakat o da nesi! Apartmanın balkonunda bir çam ağacı vardı. Gözlerime inanamamıştım. Ne diyeyim ben ağacı yerde ararken gökte bulmuştum. Daha doğrusu bir apartmanın üçüncü katında ufak sayılmayacak bir çam ağacına bakakalmıştım. Doğrusu hem kendi halimize hem de hemşerilerimin haline acıdım. Arkadaşım bana baktı ve gülmeye başladı ama bu gülme o gülmelerden değil. Acı acı ben de gülümsedim, kafamı sağa sola sallaya sallaya yürüdüm. Çocukluğum uçsuz bucaksız yeşil tarlaların ve meyve bahçelerinin içinde geçmişti. Şimdi ise beton yığınlarının içerisinde ağaçlık bir yer bulma telaşına düşmüştüm. Ağaç buldum ama o da bir apartmanın üçüncü katındaydı. Arkadaşımın şakası bizi başka şeyler düşünmeye zorlamıştı.
Balkondaki çam ağacı günlerce hatta haftalarca aklımdan çıkmadı. Yanlış anlamayın, öyle bazılarının yılbaşı için yetiştirdikleri ağaçlara hiç benzemiyordu. Toprağı olamayınca ağacı balkonunda yetiştiren ev sahibi ne hissediyor olabilir? Apartmandan kimseyi görmedim, bilmiyorum ama galiba ne hissettiklerini anlayabiliyorum. Bir insanı balkonunda ağaç yetiştirecek hale iten şey acaba nasıl bir kent ve doğa vurdumduymazlığıdır. Ama aynı zamanda her koşul ve şart altında bir şeyler yapılabileceğine ilişkin de bir örnek diye algıladım. Doğaya, ormana, ağaçlara değer veren insanların bu düşünceleri hepimizi ilgilendirir. Çünkü insanın ihtiyacıdır, güzelliktir ormanlar ve ağaçlar. Birçok hastalığa iyi geldiği de bilinir. Yani yemek, içmek, barınmak kadar önemlidir doğayla iç içe olmak, yaşanabilir bir ortamda bulunabilmek. Ama bu gibi son derece önemli hususları unutup beton ormanlarına gömüldüğümüzde birçok değeri olduğu gibi varlığımızın bütünlüklü anlamını da beraberinde yitiriyoruz.
Bir de acı bir şakaları var kamuyu idare eden mevcut zihniyetin. İstanbul’da yaşıyorum ve görünce irkiliyorum. Bu ne acayip anlayış ve kabalık: OTOBAN KENARLARINA DİKEY YEŞİLLENDİRME. Arka mahallede ise bir tane ağaç veya yeşil alan yok. Çocukların otomobil tehdidine maruz kalmadan oynayabilecekleri alanlar neredeyse hiç yok. Fakat araban varsa ve olabildiğince karbondioksit salgılayıp otobandan gidiyorsan sağına soluna bakıp kendini yeşilin içinde zannedebilirsin. Ama biraz daha yukarıdan baktığında her şey ortada; koca bir beton ormanında yaşıyoruz. Ne toprak nefes alabiliyor, ne de biz. Kamu sağlığını önemsemesi gereken çeşitli düzeyde yetkililer, yani bu işle görevli olanlar doğayla, yeşillikle, ormanla hiçbir ilgisi olmayan ve bir sürü para akıttıkları bir tuhaflığı hepimize alıştırmış durumdalar. Bu yaptıklarını görünce “güzel olmuş” diyenlere seslenmek isterim; bu güzel değil, göz boyamadır.
Yapılması gereken parklardır, ağaçların yüzlercesinin hatta binlercesinin yan yana bulunabilmesidir. Budur doğru olan. Bu işi bir reklam malzemesine dönüştürüp “Avrupa’dan daha fazla yeşil alana sahibiz” demek aklımızla alay etmektir. Çünkü kentin uzağında ama kent sınırları içinde sayılan ve kendiliğinden var olan ormanlar değildir esas olan. Bu oranları belirleyen yani esas olan kentin içindeki yeşil alanlardır. Ekosistemin doğru bir biçimde yürümesini sağlayan hesap uluslararası kurumlarca belirlenmiştir. Türkiye’de ise kişi başına düşen aktif yeşil alan miktarı en az 9 m2 olabilmeli. Kıyaslama olması için bir örnek verelim. Mesela Viyana’da 60 m2 olan kişi başı yeşil alan miktarı İstanbul’da 7,5 m2, bazı semtlerinde ise 1 m2’nin dahi altındadır. Bu hesapları doğru yaptığımızda İstanbul’da kişi başına düşen aktif yeşil alan miktarı dünyanın büyük kentlerinin en gerisindeki orana sahip. Yani yeşil alanımız yok demek mümkün.
Kenti bir rant alanı olarak gördüğünüzde yeşili ancak reklam malzemesi olarak kullanırsınız. Ama kenti tüm çeşitliliğiyle, insanıyla, doğası, havası, suyuyla türlü canlılarıyla beraber düşündüğünüzde bu yapılanları doğru bulmak imkânsız hale gelir. Apartmanın üçüncü katında tek başına ağaç yetiştirmeye çalışan hemşerim bu çelişkiye kendince bir cevap vermiş. Ama bence doğru olan tüm diğer haklarımız gibi yeşil alan haklarımız için de mücadele etmeyi bilmektir.
Kaç Vakte Kadar?
Son Eklenenler
- Geçen gün metal işçisi arkadaşımla bir araya geldik. Çayımızı içerken sohbet etmeye başladık. Konumuz toplu iş sözleşmesiydi.
- İlk kez UİD-DER’le 1 Mayıs’a gelen arkadaşımız, 1 Mayıs’ın daha önce duyduklarından, anlatılanlardan bambaşka bir şey olduğunu söyledi. Kadınlar, çocuklar, işçiler el ele halaylar çektik, hepimiz kardeş gibiydik.
- Merhaba, ben İzmir de yaşayan bir gencim. İstanbul’a UİD-DER’le 1 Mayıs’a katılmak için geldim. 1 Mayıs öncesi hazırlıklar için derneğe gittim. Çok sıcak bir ortam ve dayanışma duygusu sarmıştı her yeri.
- Sarayları süsleyen altın, sultanların ve soyluların yaşamında zenginliğin en önemli ölçüsü olmuştur. Fakat bu zenginliği üreten zamanın köleleri ve günümüzün işçileri için bu maden her zaman acı, gözyaşı ve ölüm getirmiştir. Altın madenlerinde...
- Çalıştığım işyerinde uzun yıllardır çalışan ve EYT yasası çıktıktan sonra SGK’ya başvurup emekli olanlar var. Malûm, emeklilik maaşı iktidar eliyle kuşa çevrildi. Bizim patron da sayıları azımsanmayacak kadar çok olduğu için EYT’li işçileri bir an...
- DİSK, 3 Mayısta Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Ankara’daki merkez binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Burada konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TÜİK’in enflasyon sepetindeki maddelerin fiyat listesini 2 yıla yakın bir...
- Geçenlerde yeğenimle sohbet ederken “kolajenlerin içerisinde en kalitelisi hangisi bilgin var mı?” diye sordu. Ben de doğal olarak “bir sağlık sorunun mu var, neden kolajen kullanma gereği duyuyorsun?” diye sordum. O da yarı utanarak “hep güzel...
- Dünya genelinde yoksulluk ve baskılar büyüyor, emperyalist savaşın alevleri gün geçtikçe yayılıyor. Kapitalist sömürü düzeninin yarattığı sorunlar, krizler derinleşiyor. İşçi sınıfı ise kapitalist sömürüye karşı mücadele etmekten, birlik olup...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında yüzbinlerce işçi ve emekçi alanlara çıktı, ekonomik yıkımın bedelini ödemek istemediklerini haykırdı. Sendikaların ve demokratik kitle...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- İngiltere’de 7 Ekimden bu yana her Cumartesi ulusal çapta eylemler düzenleyerek Filistin halkının yanında yer alan işçi ve emekçiler, egemenlerin savaşına karşı meydanlarda yerlerini almaya devam ediyor. 20 Nisanda ülke çapında çeşitli kent...
- İtalya’da büyük işçi sendikaları iş cinayetlerine karşı binlerce işçinin katıldığı kitlesel bir miting düzenledi. 20 Nisan’da işçiler “Artık Yeter!” sloganıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği, kamu sağlığı hakkı, adil vergi reformu ve...
- İşyerinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında insanların yüzlerinden okunan yorgunluk ve mutsuzluk dikkatimi çekiyor. Öfke, mutsuzluk, umutsuzluk bir virüs gibi yayılmaya başladı. “Ama insanlar neden bu kadar mutsuz?” diye düşündüm kendi kendime....