Buradasınız
Bu İhtişamın Arkasında Ne Var?
5 Ağustos 2021 - 23:50
Kapitalist sömürü sisteminde yaşıyoruz. Bu sistemde güya herkes eşit ve özgürdür! Bize böyle propaganda ediyorlar. Gerçekte ise, bu sistemde insan insanı sömürür, insan insana kul köle edilir. Bu sistemin herkese fırsat eşitliği sunduğu söylenir. Oysa gerçekte kapitalizm zenginin itibarlı, güçlü, namuslu, saygın görüldüğü, zengine tüm kapıların açıldığı bir sistemdir. Parayla her şey mümkün! Para deliyi akıllı, namussuzu namuslu, hırsızı hayırsever, arsızı muteber, cahili âlim yapabilir. İşte böyle bir dünyada insanlar bunların hepsini “sağlayabilecek”, “satın alabilecek” paranın peşinden koşmaya yönlendiriliyorlar. Bu nedenle çok paraya sahip olanlar zenginliklerini sergilemeye girişiyorlar. Pahalı kıyafetler, nadide mücevherler, son model arabalar, saray yavrusu evler, balolar, davetler... Peki, bunca ihtişamın bedeli ne?
Biz emekçi kadınlar bu fotoğraf gibi nicesini görmüş, belki de şıklığına, zarafetine özenmişizdir. Resimde gördüğümüz beyaz elbiseli kadın ünlü bir oyuncu. Belki üzerindeki beyaz elbise ile Oscar törenine katılmasına neden olan, köleliği anlatan o filmi (12 Yıllık Esaret) izlemişizdir. Ama konumuz bu değil. Ünlü giyim firmaları, bu tür oyuncular üzerinden lüks elbiselerin reklamını yapıyorlar. Oyuncunun giydiği bu beyaz elbise için 25 kişi 10 hafta boyunca gece gündüz çalıştı. Fiyatının 150 bin dolar olduğu duyurulan bu elbiseye sanat eseri diyorlar. Çünkü üzerinde tam 6 bin adet Akoya incisi var. Bu inciler, Japon Denizinde suya yerleştirilen ağlarda yetiştirilen istiridyelerden elde ediliyor. Yavru istiridyelerin denize bırakılarak olgunlaştırılması, 6 ay sonra çıkarılıp aşılanması, incinin büyümesi için yaklaşık 2 yıl beklenmesi gerekiyor. İstiridyelerin bakımı için okyanusun soğuk sularına dalıyorlar işçiler. Hastalık durumunda antibiyotik tedavisi ve özel bakım uyguluyorlar. Bu büyük emeğin, büyük masrafların, türlü kimyasalı, antibiyotiği okyanusa salmanın nedeni mücevher şirketlerinin kâr etmesi ve zenginlerin zenginliklerini böyle sergileyebilmesi…
Kasım ayı, hava çok soğuk. Yüzleri görünmeyen işe dalmış bu kadınlar Japon Akoya incisi işçileri. Sabahın karanlığında istiridyelerin içindeki incileri çıkarmaya başlamışlar. Bu işçi kadınlar her gün 12 saat çalışıyorlar ve gün boyunca 50 bin kabuklu deniz ürününü işliyorlar. Ancak televizyonda ya da bir reklam afişinde görebilecekleri incileri çıkarmak için ömür tüketircesine çalışıyorlar üç kuruşa. Ürettikleri ürüne biçilen değerle o değeri yaratan emek gücüne biçilen değer arasındaki uçurum ise devasa…
İlk fotoğraftaki elbise Calvin Klein marka. Bu marka ve daha pek çok tekstil markası, pamuk ihtiyaçlarının bir kısmını Çin’in Sincan bölgesinden karşılıyor. Uluslararası insan hakları örgütleri, geçtiğimiz sene çeşitli raporlar yayınlamış, 1 milyon Uygur’un zorla kamplarda tutulduğunu açıklamıştı. Bu örgütler, kamplarda tutulan Uygurlar zorla pamuk tarlalarında çalıştırıldığı için büyük markalara bölgeden pamuk almama çağrısında bulunmuştu. Ancak insanların ezilmesi kapitalistlerin umurunda değil, onlar pamuğu ucuza almaya bakarlar.
Kim bilir, belki de bu fotoğraftaki işçilerin topladığı pamuk, Calvin Klein’in tekstil ürünlerinde kullanılacak. Çukurova’nın pamuk işçileri için “sıcağında sabır taşları çatlar, çatlamaz ırgadın yüreği” demiş ya Ahmed Arif, belki ırgadın yüreği çatlamaz ama zulüm kalelerinin duvarları bir gün elbet çatlar ve yıkılır, işçiler birlik olursa…
Greenpeace aralarında Calvin Klein’in de bulunduğu 20 tekstil markasının ürünlerini inceledi ve neredeyse hepsinin insan vücudu için zehir anlamına gelen kimyasallar içerdiğini ortaya koydu. Daha fazla ve ucuza üretmek, daha fazla kâr etmek isteyen tekstil firmaları aslında tüm gezegeni zehirliyor, yok ediyorlar. Moda endüstrisi petrol endüstrisinden sonra ikinci en büyük kirletici sektör durumunda... Geniş kitleler için hızlı ve ucuza üretilen tekstil ürünlerinin kalitesi son derece düşük oluyor. Bu ürünler hızla tüketilirken, kapitalistlerin kârı artıyor, doğa zarar görüyor. Bu endüstri her yıl küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 10’unu üretiyor, yılda yaklaşık 1,5 trilyon litre su kullanıyor ve tonlarca metreküp kimyasal içerikli atık su bırakıyor. Pamuk üretimi, ilaçlama, kirletilen nehirler nedeniyle insanlar susuz kalıyor. Mesela en büyük tekstil üreticilerinden biri olan Hindistan’da 100 milyon insan içme suyuna ulaşamıyor. Tıpkı bu kadınlar gibi yüz binlerce kadın günlerinin üç dört saatini su bulmaya ayırıyor.
Uzun söze gerek yok. İnsanı ve doğayı öldüren, evlatlarımıza yaşayacak bir dünya bırakmayan kapitalizm yaşamayı hak etmiyor. İşte bu nedenle emekçi kadınlar, kolları sıvamalı kapitalizme karşı mücadelede daha fazla öne çıkmalı!