“Ölen Öldü! Peki, Şimdi Kalan Sağlar Ne Edecek?”
Ankara’dan bir öğretmen

Pandemi döneminde birçok sektörden emekçi maddi ve manevi yıkıma uğradı. Bunların arasında ağır bedeller ödemek zorunda kalan kültür-sanat emekçileri de var. Gün geçmiyor ki bir sahne ya da set emekçisinin intihar haberini almayalım. Pandemi önlemleri kapsamında kademeli normalleşme sürecine geçildi ama kültür-sanat emekçilerinin anormal süreci devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kimse kusura bakmasın, kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı yoktur” sözleriyle sektöre gelen kısıtlamaların pandemi önlemleriyle ilgili olmadığı, siyasi iktidarın eline geçen fırsatı, istediği yönde şekil veremediği kültür-sanat alanına ceza vermek için kullandığı anlaşılıyor.
Açıklanan normalleşme takvimi ile birçok sektör gibi eğlence ve kültür-sanat sektörü de hazırlıklarını yapmaya başlamıştı. Planlanan konser ve tiyatro organizasyonları getirilen saat sınırlamasıyla altüst oldu. İşlerin düzeleceğini, hayatın bir nebze olsun normale döneceğini düşünen sanat emekçileri için bu durum umutların kaybedilmesi anlamına geliyordu. Pandemi döneminde pek çok müzisyen biraz daha dayanabilmek için müzik aletlerini satmıştı. Getirilen saat kısıtlaması sonrası sorunlara yeni sorunlar eklendi. Umutları kalmadığı için intihar edenler oldu. Pandemi döneminin başından bu yana yüzden fazla sanat emekçisinin intihar ettiği söyleniyor. Kesin bir bilgi yok maalesef çünkü sektörde kayıt dışı istihdam çok yaygın. Binlerce müzisyen enstrümanlarını satarak kira ve faturalarını ödemeye, başka sektörlerde çalışıp geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Yaşları ileri olmasına rağmen ailelerinin yanına dönmek zorunda kalanlar var. Bu durum adeta bir cezaya dönüşmüş durumda. Çünkü kültür-sanat ve eğlence sektörü çalışanları gece 12’den sonra müzik yapamıyorlar ama mesleklerini yapabilecekleri mekânlar dışında her yer gece 12’den sonra çalışabiliyor.
Altı boş gerekçelerle getirilen içki yasağı, mesai saatleri dışında kalan saatlerde sokağa çıkmanın yasaklanması, gece 12’den sonra getirilen müzik yasağı, nüfusun bir kısmı eve kapatılırken emekçilerin işyerlerinde neredeyse hiçbir gerçek önlem alınmadan çalıştırılması, okulların bir açılıp bir kapatılması gibi uygulamalar emekçilerin iktidarın “pandemi önlemlerini” sorgulamasına ve öfkenin büyümesine neden oldu. Sadece bu da değil… IMF’nin hazırladığı rapora göre ülkelerin vatandaşlarına yaptığı Covid-19 mali yardımlarının milli gelirlerine oranı sıralamasında Türkiye, milli gelirinin %2,5’lik kısmı ile vatandaşına en az yardım yapan ülkeler kategorisinde yer alıyor. Halkın geneline yapılan yardım bu seviyede olunca sanat emekçileri de bundan nasibini alıyor tabi. Pek çok ülkede kültür-sanat alanına yardımlar yapılırken, Türkiye’de tam tersine engeller getiriliyor. Kültür Bakanlığının açıkladığı 5 ay için 1000’er liralık mali yardımı bile alamayan binlerce emekçi var. Çünkü yardımlar SGK’ya kayıtlı olmayı zorunlu kılıyor. MÜYAP Genel Koordinatörü Bülent Forta “Bu ağır vergi yükleriyle zaten insanlar üç kuruş para kazanıyorken yüzde 60’ını da devlete vererek kayıt içine girmeleri mümkün değil” diyor. Hal böyle olunca göstermelik yardımları bile alamıyorlar kültür-sanat emekçileri.
Ülkede kültür-sanat emekçilerine adeta ceza ve öç alma mahiyetinde bunlar yaşatılırken Afganistan’da yönetimi alan Taliban müzisyen ve komedyenleri işkence ederek öldürüyor. İnsanın aklına Erdoğan’ın sarf ettiği “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla ters bir yanı yoktur” cümlesi geliyor ister istemez. Afganistan’da müzisyenler, komedyenler, dans eden yaşlı insanlar işkenceyle öldürülüyor, Türkiye’de ise aç bırakılarak intihar etmelerine ya da en iyi ihtimalle mesleği bırakıp başka işler yapmalarına sebep olunuyor.
Son zamanlarda yaşanan “doğal” felaketler de gösterdi ki insanlar, salgın hastalıkta da, afette de kaderlerine terk ediliyorlar. İktidar sanatı engelleyerek insanların kendilerine yaşatılanları sorgulama, bir araya gelme kanallarından birine engel olmaya çalışıyor ama ne yaparsa yapsın emekçilerin yaşadıklarını sorgulamasının önüne geçemez. Yaşanan felaketler sonrası halkın tepkisi bunun bir göstergesidir. Türkiye gibi ülkelerde iktidarların, kültür-sanat alanına müdahale etmek için salgını fırsata çevirmeye çalışmaları sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin toplumdaki farkındalık yaratıcı etkisinden ne kadar korktuklarını gösteriyor. Bütün korkuları emekçilerin bir arada olması ve beraber hareket etmesidir. Arkadaşını kaybeden bir müzik emekçisi, “ölen öldü, peki şimdi kalan sağlar ne edecek?” diye soruyordu. Ve cevabını yine kendisi veriyordu: “Yapılacak ve çıkarılacak en önemli ders; sosyal güvence ve sendikalaşma için bir araya gelmek ve mücadele etmek.”
Müzik emekçisi kardeşimizin belirttiği gibi, yaşananlardan çıkarılacak önemli dersler var. İşçi ve emekçiler için sorunlarının çözümü kendilerinde, kendi mücadelelerindedir.
“Denizin Suyu Tuzluymuş!”
Son Eklenenler
- ABD’de yaşıyor olsaydık, muhtemelen Türkiye’de olduğu gibi, en çok konuşacağımız konuların başında gelecekti ekonomi. Son yıllarda ABD’den Türkiye’ye işçi ve emekçiler düşük ücretlerden kamu hizmetlerinin kısıtlanmasına benzer sorunlarla...
- Kısa bir zaman öncesine kadar direnişte olan, direniş boyunca pek çok kez polis saldırılarıyla yüz yüze gelen bir işçi kardeşimizle 19 Mart’tan sonra yaşanan protestolarla ilgili haberleri izliyor, sohbet ediyorduk. Bir anda öfkeyle, “şunlara bak,...
- Siyasi iktidar yoksullaştırma politikalarını sürdürüyor. Enflasyon balyozunu işçi ücretlerine, emekli aylıklarına, kamu çalışanlarının maaşlarına indiriyor, ücretleri tuzla buz ediyor. İşçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin cebinden çalınan...
- TPI Kompozit işçileri grevlerinin 19. gününde İzmir Çiğli Kasaplar Meydanında buluşma gerçekleştirdi. İstanbul Şişli Belediyesinde çalışan Genel-İş Sendikası İstanbul Avrupa Yakası 3 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, ödenmeyen alacakları için 30...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...