The Old Oak: Güç, Dayanışma ve Direniş
Ankara’dan bir sağlık emekçisi
Bugün milyarlarca insan kapitalizmin yarattığı pek çok sorunla cebelleşiyor. İşsizlik, yoksulluk, iklim krizi, göç krizi, emperyalist savaşlar… Dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon göçmen var. Türkiye’de Amerika’da, İspanya’da İngiltere’de ve daha onlarca ülkede on milyonlarca göçmen yaşayabilmek için, daha iyi bir gelecek için mücadele ediyor. Suriyeli, Afganistanlı, Ukraynalı milyonlarca insan emperyalistlerin çıkar savaşları yüzünden evini yurdunu bırakarak uzak diyarlara göçmek zorunda kalıyor. Dilini, kültürünü bilmediği bir ülkenin içerisinde yaşam savaşı verirken buluyor kendini.
Egemenler ise göçmen düşmanlığını kışkırtıp milliyetçiliği ve ırkçılığı körükleyerek işçi ve emekçilerin yoksulluğa, sefalete ve eşitsizliğe yönelik tepkilerini göçmenlere yöneltmelerini sağlıyor. Bu sayede işçiler gerçek düşmanları olan patronlar sınıfına karşı savaşmak yerine, işsizlikten, artan ev kiralarından, hayat pahalılığından sorumlu tuttukları göçmen işçilere saldırıyorlar. Daha geçtiğimiz günlerde Kayseri’de başlayarak yayılan ırkçı histeri dalgası tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor. Ancak göç sorunu ve göçmen emekçilerin uğradığı zulüm yalnızca bu topraklarla sınırlı değil.
İşçi sınıfının yönetmeni Ken Loach’un son filmi The Old Oak (Türkçe çevirisiyle Umudunu Kaybetme) göçmen düşmanlığının işçi sınıfı için hem tehlikesini hem de nasıl aşılabileceğini gözler önüne seriyor. Film İngiltere’deki eski bir maden kasabasına Suriyeli mültecileri taşıyan bir otobüsün gelmesiyle başlıyor. Daha otobüsten indikleri anda ırkçı bir faşist, Suriyeli göçmen genç bir kadın olan Yara’nın babasından kalan ve tek dayanağı olan fotoğraf makinesini kırıyor. Film ilk sahnesinden izleyiciye göçmenlerin içinde olduğu çaresizliği anlatmaya başlıyor.
Kasabadaki madenin 1984’te kapatılmasının ardından uzunca bir süre işsizlik ve yoksullukla mücadele eden kasabalılardan bazıları Suriyeli göçmenlerin gelmesiyle birlikte kahırlı yaşamlarının acısını göçmenlerden çıkarıyorlar. “Dil bilmiyorlar, kültüre uyum sağlayamıyorlar, biz zaten işsiziz, evlerin değeri düşüyor” diyerek yoksulluklarından göçmenleri sorumlu tutuyorlar. Ellerinde kalan son kırıntıları da onların aldığını düşünüyorlar.
Fakat elbette göçmen karşıtları olduğu kadar dayanışmadan yana olan, göçmenlere kardeşlik elini uzatan insanlar da var. Filmde madalyonun bu olumlu tarafı da veriliyor. The Old Oak adlı barın sahibi TJ Ballantyne ya da Laura gibi emekçiler göçmenlerin yerleşebilmesi, çocukların mutlu olabilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir dayanışma ağı örgütlüyorlar. The Old Oak barındaki eski odada fotoğraflar görüyor Yara. Burası eskiden madencilerin toplantılar yaptıkları, büyük grevleri sırasında işçi ailelerinin hep birlikte yemekler yediği bir salon. Duvarlarda o günlerden kalan, madencilerin grevlerinden çekilmiş fotoğraflar var. Bir fotoğrafta işçiler uzun bir sofrada birlikte yemek yiyorlar. Orada şöyle yazıyor: “When you eat together you stick together” yani “Birlikte yerseniz, birbirinize kenetlenirsiniz.” Büyük grevler sırasında grevin dağılmasını önlemek için madenci eşleri yemekler hazırlar, tüm madenciler birlikte yemek yermiş. Bunun üzerine kasabadaki Suriyelilerin ve evlerinde tencere kaynamayan yoksulların birlikte yemesi için eski salonu açmaya karar veriyorlar.
Salonu el birliğiyle, Suriyeli ve İngiliz işçilerin dayanışmasıyla yeniliyorlar ve birlikte yemek yiyorlar. Ancak yalnızca yemek yemekle kalmıyor, bütünleşiyorlar. Sohbetler ediyor, birbirlerine hayatlarını anlatıyor, gerçek anlamda tanışıyorlar. Ve tanıştıktan sonra birbirlerine destek oluyor, daha güçlü oluyorlar. Bu kaynaşmayı temsilen fotoğraflarda madencilerin taşıdıklarına benzer bir sancak hazırlıyor Yara ve arkadaşları. Bu sancakta bir meşe ağacının etrafında şu üç kelime yazıyor İngilizce ve Arapça: Güç, Dayanışma, Direniş. Bu üç kelimeyle işçilerin hangi ülkeden ya da ırktan olduğuna bakmadan birleşmesinin önemini anlatıyorlar.
Kasabadaki göçmen karşıtları salonun dayanışma için kullanılması karşısında öfkeleniyor ve salonu sabote ediyorlar. TJ göçmen karşıtlarıyla birlikte hareket eden çocukluk arkadaşı Charlie’ye tepkisini şu sözlerle dile getiriyor: “Hayat kötüye gittiğinde hepimiz bir günah keçisi ararız. Asla yukarı bakmıyoruz. Her zaman aşağıya bakıyoruz. Altımızdaki zavallıları suçluyoruz. Bu her zaman onların hatasıdır. Bu, zavallıların yüzlerine damga vurmayı kolaylaştırıyor değil mi?”
Bu durum ne kadar tanıdık değil mi? Bugün Türkiye’de de Suriyeli, Afganistanlı mülteciler de aynı tutumlara maruz kalmıyorlar mı? Neredeyse hiçbir söz hakkı olmayan, yaşamak için çok ağır bedeller ödemek zorunda kalan göçmenleri yaşadığımız sorunların suçlusu ilan etmek ne kadar kolay değil mi? Oysa TJ’in dediği gibi yukarı bakmayı başarabilsek asıl suçluyu, sömürü düzenlerini sürdürmek için milliyetçilik silahıyla hedef şaşırtan egemenleri görebileceğiz. Savaşları çıkaranların onlar olduğunu, acısını ve kahrını ise bizim gibi işçi ve emekçilerin çektiğini görebileceğiz. Dilimiz, dinimiz farklı olsa da göçmenlerle aynı sınıfın evlatları olduğumuzu görebileceğiz.
Web sitemizde yayınlanan “Emekçilerin Mülteci Düşmanlığından Çıkarı Yoktur” yazısında söylendiği gibi: “Milliyetçilik, göçmen düşmanlığı işçileri kör eden bir zehirdir. Panzehiri ise tüm dünyada işçilerin kapitalizmin yarattığı ortak sorunlarla boğuştuğunu ve bu çok yönlü sorunlara ancak beraber mücadele ederek çözüm bulunabileceğini bilmektir. Türkiye’de de işçilerin yapması gereken, doğduğu, büyüdüğü, ekmek parasını kazandığı, atalarının mezarı olan toprakları emperyalistlerin, bölgesel güçlerin kapışma alanı olduğu için bırakmak zorunda kalan mültecilerin içinde bulunduğu durumu anlamak, onlarla birlikte hareket etmek, onlarla aynı mücadele saflarında buluşmaktır.”
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması’nın 200. sayısı yayımlandı. Heyecanlıyız, mutluyuz, gururluyuz. UİD-DER’in aylık yayını olan İşçi Dayanışması’nın her sayısında haberin kaynağından yazanına, yazıları kaleme alanından kontrolünü yapana, tasarımından baskısına,...
- Kasım ayı boyunca İstanbul ve İzmir’in ilçe belediyelerinde TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle grevler yaşandı. İstanbul’da Hizmet-İş’in örgütlü olduğu Bayrampaşa ile Genel-İş’in örgütlü olduğu Ataşehir, Kadıköy ve Maltepe...
- Güney Kore’de sıkıyönetim ilan etme girişiminin ardından devlet başkanının azledilmesine yönelik önerge 14 Aralıkta mecliste kabul edildi. Devlet başkanı Yoon Suk Yeol görevinden uzaklaştırıldı. Başkent Seul ve diğer şehirlerde önergenin görüşüldüğü...
- Çalıştığım işyerinde bazı işçi arkadaşlarım aldıkları düşük ücretin sebebinin yaptıkları işten kaynaklandığını, daha iyi maaş alabilecekleri bölümlere, görevlere veya mesleklere gelerek maddi sorunlarının çözüleceğini düşünüyorlar. Bu yolla hem iş...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 19 Aralıkta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde, DİSK’in 2025 yılı için belirlenecek asgari ücrete dair görüş ve önerilerini içeren bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına DİSK...
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine Birleşik Metal-İş Sendikası kademeli grev kararı almıştı. 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin...
- Son zamanlarda her şey pahalanırken işçi ve emekçilerin hayatının ne kadar ucuzladığını hep birlikte görüyoruz. İzmir’de bir anne 5 çocuğunun üzerine kapıyı kilitleyip işe çıktığında, elektrikli sobanın devrilmesiyle çıkan yangında 1 ilâ 5 yaşındaki...
- Filistin’de bir yıldır süren savaşta 43 binden fazla insan katledildi. Sokaklarda çocukların sesleri yankılanırken şimdi bombaların gürültüsü ve sessiz çığlıklar yankılanıyor. Peki, Filistin’de bu kahredici savaşın tek sorumlusu Siyonist İsrail...
- Merhaba arkadaşlar. Geçtiğimiz günlerde gerek kamuda gerekse de özel sektörde çalışan, farklı sendikalara üye doktor, hemşire, tıbbi sekreter, temizlik işçisi, paramedik, ATT gibi sağlık emekçileri olarak bir araya geldik. UİD-DER’de daha önce...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin 4 fabrikasında, 13 Aralıkta GE Grid...
- 17 Temmuzdan bu yana direnişte olan Polonez işçileri, taleplerinin karşılanmaması üzerine Ankara’ya yürüme kararı aldılar. 7 Aralıkta “Anayasal Hak Yürüyüşü” başlattılar. İstanbul’da Çatalca ve Kartal’da, Kocaeli’de Gebze’de önlerine dikilen polis...
- Sendikalı oldukları için işten atılan ve 5 aydır işlerine sendikalı olarak dönmek için mücadele eden Polonez işçileri, tüm yasaklara, baskılara, karalamalara rağmen mücadeleden vazgeçmiyor. İşçiler direnişlerinin 146. gününde Çatalca’dan Ankara’ya “...
- Sermaye sınıfının tatlı kârları uğruna işçileri sefalete, kölelik koşullarına mahkûm etmek isteyen siyasi iktidarsa MESS’e bağlı fabrikalarda bir kez daha “erteleme” adı altında grev yasağı ilan etti.