“Dilenenler Değil, Direnenler Kazanacak”
İstanbul’dan bir İşçi Dayanışması okuru

Her gün önünden geçip gittiğim, oturduğum mahalledeki binalara göre gösterişli caminin duvarının dibinde, cami klimasının hortumunun suyunun damladığı kuytunun yanı başında, betonun üzerine attığı kartonun üzerinde dilenen yaşlı kadın, gelip geçenlere “Allah için, Allah için” diyerek buruşuk avucunu uzatıp duruyordu. Gelip geçenler kalabalıklaştığında “Allah razı, Allah raz, Allah ra, Alla ra” diyordu acele acele. Gelip geçenlerin kimisi cebinden, çantasından çıkarttığı metal parayı yaşlı kadının avucuna bırakıyor, kimisi de geçip gidiyordu. Fakat ne para verenler, ne de vermeyenler yaşlı kadının yüzüne, gözlerine bakmıyor, hızlıca uzaklaşıyordu. Bir müddet yaşlı kadının ve gelip geçenlerin tepkilerini gözledim. Bir insanın karnını doyurmak, kısacası yaşayabilmek için dilenmek zorunda kalmasının ne korkunç bir şey olduğunu düşündüm. Yaşlı bir kadının, küçük bir çocuğun, ihtiyar bir adamın el açıp karnını doyurmak için dilenmek zorunda kalmasının sebebinin sınıflı toplumların sonuncusu, en korkuncu, en zalimi olan kapitalist düzen olduğunu görmemek için gören kör olmak gerek!
İhtiyar biri yaşlı kadının önünden geçerken, çenesini sağa sola çevirerek, “devletümüz, hökümetümüz kimseyi aç, açığda koduğu yoh! Gaç milyon Suriyeliyi alduğ, aç, açığda komadı devletümüz. Utan, utan. Seni gören de devletümüz yoğsulu ac açığ bırakıy zanar. Ülkemizi senün gibiler irezil ediyo! Tuh sana! İrezil gadun. Zabuta yoğ mu zabıtaaa, polüs, polüüs. Acelem va şincik. Acelem olmayaydı ben sağa edeceğimi bilim ya” diye bağırarak uzaklaştı. Dönüp dönüp yaşlı kadını yiyecek gibi bakıyordu.
Yaşlı kadın, ihtiyarın arkasından el-kol hareketiyle “devtetün batsun. Senin devletün benim devletüm deel mü? Tuh sana keşiş! Kimim kimsem yoğ benüm! Bir para gelirim yoh. Belediyeye gettüm, geldüm, gettüm, geldüm. Beledüyedekü herif bağa dedüydü kü, ‘bir sen mü zanıyon yardum isteyen? Gaç bin insan yardum bekleyü sen nirden bilecen? Suranu bekleycen. Sıran geldü mü evüne eküp geleceh’ dedüydü geçen ay gettüğümde. Suram gelmedü deyip durular” diye hiddetle bağırıyordu ihtiyarın gittiği tarafa doğru.
Bu duruma tanıklık ederken zihnimde atasözleri, deyimler yarışa tutuşmuş gibi koşturuyordu. Aslında her birimiz her gün en az bir dilenen insanla karşılaşırız. Hani şu bir şeyler almak için girdiğimiz bakkal, çakkal, eczanede “sadaka belayı uzak tutar”, “sadaka ömür uzatır” türünden yazılar bulunur hep. Bu üstünde inim inim inlediğimiz sömürü dünyasının sahipleri o kadar kurnazlar ki, yoksulu yoksula aşağılatırlar, yoksul insanlar yoksulluğundan utanır, aç insanlar açlığından utanırlar. Bu sömürü düzeninin sahipleri perde arkasındaki gölge oyuncu gibi, ezip sömürdüğü, açlığa mahkûm ettiği milyonlarca insana “bak durumu senden daha kötü, hatta beter durumda olanlar var, haline şükret” diye fısıldar çaktırmadan. Hiç “yukarılara bak, zengin seni iliklerine dek sömürüyor, kanını emiyor” manasında bir atasözü, deyim duydunuz mu? Veya aynı sermaye sahipleri, Balzac’ın “her servetin arkasında bir suç vardır” sözünü duymamızı ve anlamamızı istemezler.
Sonra televizyonlarda görmekten usandığım “dilenen falanca kişinin binaları, bankada yüklü miktarda parası varmış” sözleri geldi gözlerimin önüne. Hayalimde şöyle bir manzara canlandı: Rahmi Koç güya kolunun biri yokmuş gibi, kolunu koli bandıyla vücuduna iyice sarmış, kolu omuz başından kesikmiş gibi, üst üste kirli kazaklar, yırtık pırtık, bedenine epeyce büyük birkaç mont giymiş, cami avlusunun dibinde dileniyor! Zabıtalar Rahmi Koç’u sürüklüyor, dilenci yüzünü kamyonun egzoz borusunun önünde durarak kirletmiş gibi tanınmamak için! TV kanalları çekiyor, kameramanlar yüzünü çekmek için birbirleriyle yarışıyorlar, muhabirler “kaç binanız var, bankada yüklü paran var mı?” diye sıkıştırıyorlar. Dilencinin fabrikatör Rahmi Koç olduğu anlaşılıyor! Rahmi Koç’u, Güler Sabancı’yı, Murat Ülker’i veya AKP döneminde palazlanan Ali Ağaoğlu’nu, milletin anasına söven Mehmet Cengiz’i şimdiye kadar zabıtalar yakalamadı. Mahkemeler emek hırsızlığı yaptıkları için yargılayıp derdest etmedi. Kollarına kelepçe vurup hapishaneye götürülürlerken TV kanallarının onları teşhir ettiğini gören de olmadı! Bu çürümüş ve her yanından pislik dökülen sömürücü düzen, ezilen, sömürülen milyonlar eliyle hak ettiği çöplüğe atılmadan ne açlık, ne yoksulluk, ne de dilencilik bitecek.
Bunlar zihnimde cirit atarken birden Dayanışma TV’deki videolardan birinde, direnişçi işçilerden birinin eşinin “dilenenler değil, direnenler kazanacak” sözleri geldi. “Direnenler Kazanacak” sloganını ezilenlerin ağzından sayısız kez duyduk aslında… Bu sözler toprak altındaki tohumların filiz vermesi gibi dökülüyordu işçi eşinin ağzından ve “geçmişte mücadele verildiği için biz bu haklara sahibiz. Bizim mücadelemiz de gelecek kuşaklara bir gelecek bırakmak için olmalı” diye devam ediyordu konuşmasına.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda ise egemenler “sadaka ömür uzatır” sözlerini, sömürü düzenlerinin devamı için söylediler, söylüyorlar, söylemeye devam edecekler. Yani tablonun asıl nedeni işçilerin kendi sınıflarının tarihinden habersiz ve örgütsüz olmalarıdır.
Patronlar sınıfı “elinizdekiyle yetinin”, “isyan etmeyin”, “halinize şükredin” demeye devam ediyorlar. İşçilerin uyanıp mücadele etmesinden ölümüne korkuyorlar. Ama hakları için mücadele veren işçiler, işçi eşleri, işçi çocukları grev, direniş ve mücadele alanlarında taşıdıkları pankartlarla, kendilerinin hazırladığı dövizlerle, dillerinden dökülen mücadele azimleri ile işçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimlerini kavrıyorlar. Mücadeleye atılan, gözünün önündeki perdeyi yırtıp atan işçiler, kendi sınıflarının tarihini, kendi sınıflarının örgütlerinden, kendi televizyonlarından öğreniyorlar. UİD-DER gibi mücadele örgütleri, Dayanışma TV, İşçi Dayanışması gibi yayınlar aracılığıyla işçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimleri bugünün işçilerine aktarılıyor. Yani demem o ki, geç de olsa, yavaş da olsa işçi sınıfı asıl düşmanının kim olduğunu öğreniyor, öğrenecek!
Ne Umutsuzluk Ne Karamsarlık!
Son Eklenenler
- ABD’de yaşıyor olsaydık, muhtemelen Türkiye’de olduğu gibi, en çok konuşacağımız konuların başında gelecekti ekonomi. Son yıllarda ABD’den Türkiye’ye işçi ve emekçiler düşük ücretlerden kamu hizmetlerinin kısıtlanmasına benzer sorunlarla...
- Kısa bir zaman öncesine kadar direnişte olan, direniş boyunca pek çok kez polis saldırılarıyla yüz yüze gelen bir işçi kardeşimizle 19 Mart’tan sonra yaşanan protestolarla ilgili haberleri izliyor, sohbet ediyorduk. Bir anda öfkeyle, “şunlara bak,...
- Siyasi iktidar yoksullaştırma politikalarını sürdürüyor. Enflasyon balyozunu işçi ücretlerine, emekli aylıklarına, kamu çalışanlarının maaşlarına indiriyor, ücretleri tuzla buz ediyor. İşçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin cebinden çalınan...
- TPI Kompozit işçileri grevlerinin 19. gününde İzmir Çiğli Kasaplar Meydanında buluşma gerçekleştirdi. İstanbul Şişli Belediyesinde çalışan Genel-İş Sendikası İstanbul Avrupa Yakası 3 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, ödenmeyen alacakları için 30...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...