Buradasınız
Ne Umutsuzluk Ne Karamsarlık!
Bugün gündelik hayatın hayhuyunu, basit telaşlarını bir kenara bırakıp etrafına bakan bir işçi, nasıl bir dünya manzarası görür? Bir yanda kendisi gibi “ekmek aslanın ağzında” diyerek ömrünün büyük bölümünü tükenircesine çalışarak geçiren insanlar var. Bu insanlar aşırı çalışma, geçim derdi, bitip tükenmeyen borçlar, iş kazaları, meslek hastalıkları gibi pek çok sorunla boğuşmak zorundalar. Öte yanda zenginlik içinde yüzenler var. Bu insanlarınsa bir dedikleri iki olmuyor, başkalarının sırtına binip dünyanın tüm nimetlerini hoyratça tüketiyorlar.
İşte bu nedenle bir yanda milyarlarca insanın temel ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar gıda, giyim kuşam, araç gereç, ev bark varken, öte yanda her yerde açlar, evsizler, çıplak ayaklı çocuklar var. Bu güzelim, yaşanası dünyayı yakıp yıkan savaşlar, felâketler var. Ortadoğu’yu alev alev yakan, kadın çocuk, genç yaşlı demeden öldüren, sakatlayan, yalnız ve yetim bırakan çıkar savaşları var. Çocuklarını ve canlarını korumak için savaşlardan kaçıp başka ülkelere sığınan Suriyeli mülteciler var. Krizler, darbeler, OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) kitlesel işten atmalar var. Kadın cinayetleri, artan suç oranları, şiddet, uyuşturucu kullanımı, bunalım içinde debelenen bir gençlik ve her cinsten rezillikler var.
Bu korkunç tabloyu yaratan şey, insanın insanı sömürmesine yol açan, paranın egemenliğine dayalı kapitalist sistemdir. Bu, elbette karanlık ve insana ümitsizlik veren bir tablo.
Bu satırları okuyan pek çok işçi “Hayatın gerçeği bu, dünya hep böyle bir yerdi, hiçbir zaman tüm insanlar için adalet ve mutluluk olmadı. Böyle gelmiş, böyle gider!” diyecek ve konu üzerinde daha fazla düşünmek istemeyecektir. Bu tutumuyla tam da dünyayı bu hale getiren egemenlerin ekmeğine yağ sürdüğünün farkına bile varmayacaktır.
Bir düşünelim: Dünyanın bu halinden mutlu olanlar kimler? Elbette bunun ceremesini çeken işçiler ve yoksul emekçiler değil, zenginler ve egemenler. Peki, kim bu egemenler? Bir bütün olarak patronlar sınıfı ve onun hizmetindeki devletler ve hükümetler. Yani tekeller, şirketler, bankalar, bu düzen sürsün diye çabalayan ve hep patronların yanında olan silahlı güçler, yüksek yargı, medya araçları, devletin otoritesini sağlayan tüm kurumlar, Meclisteki bakanlar, milletvekilleri ve daha niceleri bu egemen sınıfın parçası ve hizmetkârıdırlar.
Nereden bakarsak bakalım sayısı milyarları bulan işçi ve emekçiler karşısında bu düzenin egemenleri gene de bir avuç insandır. Ama biz işçiler için ümitsizlik, kölece çalışma, kan ve gözyaşından başka bir şey sunmayan bu köhnemiş düzeni ayakta tutabiliyorlar. Peki, bunu nasıl başarıyorlar? Gerçekten düzenleri çok güçlü olduğu için mi? Yoksa bu düzenden hiçbir çıkarı olmadığı halde biz milyarlarca işçi ve emekçi bu düzenin değişmesinin mümkün olmadığını düşündüğümüz için mi?
Üzerinden 2 bin yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen unutulmayan ve ezilen insanlığa ümit vermeye devam eden köle isyanlarını, Spartaküs’ü hatırlayalım. Kölelerin en ağır şekilde çalıştırıldıkları, eziyet görüp aşağılandıkları, insan yerine konulmadıkları o dönemde, Spartaküs köleleri birleştirdi ve Romalı efendilere karşı savaşmalarını sağladı. Acaba Spartaküs, kölelerin de insan olduğuna, insanların tümünün eşit ve özgür olabileceğine dair düşüncelerini, daha iyi bir gelecek hayalini ilk kez başka bir köle ile paylaştığında nasıl bir cevap aldı? Büyük olasılıkla Spartaküs de “bunlar bir yığın saçmalık ve efendiler duyarsa yersin kırbacı, hem zaten böyle gelmiş böyle gider” sözlerini çok duymuştur. Ama Spartaküs 120 bin köleyle birlikte eli kırbaçlı zalim egemenlere karşı savaştı ve bunun mümkün olduğunu gösterdi. Bu büyük köle isyanı zalim bir düzene karşı başkaldırmanın sadece mümkün değil aynı zamanda farz olduğunu da gösterdi.
Bugünün insanının daha yakından bildiği ve kolay hatırlayabileceği 1930’lu yılların Almanya’sına bakalım. O günün egemenleri, faşistleri, Hitlerleri o kadar güçlü görünüyordu ki, kurdukları düzen o kadar sarsılmaz görünüyordu ki, tüm dünyanın üzerine karabasan çökmüş gibiydi. Hitler faşizmi emekçi halklara ve işçilere kan kusturdu. Hitler Almanya’sının başlattığı İkinci Dünya Savaşı sonunda 70 milyon insan öldü. Faşizm de savaş da hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyordu. Acı ve karamsarlık bir an bile hafiflemiyordu. Peki, sonra ne oldu? Sarsılmaz Hitler ve Almanya yenildi. Tarih, zalimlerin zaferlerinin, ezilenlerin yenilgisinin kalıcı olmadığını gösterdi. Hitler intihar etti, faşizm ve ırkçılık lanetlendi.
Türkiye’de de benzer örnekler çoktur. 12 Eylül faşist askeri darbesi ve ardından gelen karanlık dönem işçi sınıfının tüm örgütlülüklerini dağıttı. Baskı ve korkuyu toplumun iliklerine kadar aşıladı. Demokratik ve sendikal hakların kırıntısını bile bırakmadı. İşçi sınıfının bilincini on yıllarca geriye savurdu. Dayanışmasını yok etti. Ama tarih durduğu yerde durmadı. Netaş işçileri, 1989 Baharında yüz binlerce işçi, Zonguldak madencileri 12 Eylül faşizminin yarattığı karanlığa rağmen mücadeleye atıldılar, umut oldular.
Tarihe mücadeleci işçilerin gözüyle bakanlar, yaşananları tüm açıklığıyla kavrar ve ümitsiz olmaya gerek olmadığını derinden hissederler. Sömürü düzeninin sarsılmaz, yıkılmaz olmadığını görür ve anlarlar. İçinden geçtiğimiz dönem ne kadar karanlık olursa olsun bugünlerin geçeceğini ve işçi sınıfının, emekçilerin yeniden ayağa dikileceğini bilirler. Buna tarih bilinci deniyor. Tarih bilinci olanlar iyimserliklerini asla kaybetmezler. İşte bu yüzden bizler iyimseriz.
İnsanlığın yürüyüşü sürüp giderken, daha güzele doğru ilerleyebilmek için örgütlü, bilinçli olmak ve mücadele etmek gerekir. Spartaküs ayaklanmasından Türkiye’de işçilerin 1970’li yıllardaki örgütlü mücadelesine kadar ezilenlerin tarihinin işaret ettiği ders budur: Ne umutsuzluk ne karamsarlık, örgütlü mücadele!
Acılar ve Sevinçlere Dair
“Dilenenler Değil, Direnenler Kazanacak”
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...