Buradasınız
Emekçilerde köklü dönüşüm
8 Kasım 2020 - 14:30
Devrim zamanları, toplumun köklü bir dönüşüme uğradığı, insanların bilincinde sıçramalı bir değişimin gerçekleştiği zamanlardır. Zamanın alabildiğine hızlandığı, yirmi yıla yayılan olayların birkaç günde olup bittiği olağanüstü bir süreçtir devrim! Toplumsal değişim kopuşlar ve sıçramalarla ilerler. Her yönden bastırılan, tutucu bir yaşamın içine itilen; sanat, edebiyat, bilim ve politikadan uzaklaştırılan emekçi yığınlar, müthiş bir hızla öğrenmeye başlarlar. Toplumsal ilişkiler, alışkanlıklar, sınıflar arası hiyerarşi ve bunun sonucu olarak gelişen tutumlar değişime uğrar.
Asırlarca ezilen, horlanan, aşağılanan emekçi kitleler muazzam bir özgüven sahibiydiler artık. Bu köklü değişim onların manevi kişiliklerini yüceltiyor, duygu dünyalarını zenginleştiriyordu. Garsonlar lokantaların duvarlarına şöyle yazıyordu örneğin: “Bir insanın bir masaya bakarak geçimini sağlaması, onu bahşiş vererek aşağılamak için bir neden olamaz!” Verdikleri hizmetin karşılığında hak ettikleri ücreti alabilmeli, bahşiş için kimsenin karşısında eğilmek zorunda kalmamalıydılar, böyle düşünüyorlardı.
Rusya’nın bozkırlarından Sibirya’nın unutulmuş köşelerine kadar her yerde politika konuşuluyordu. Politikanın kitlelerin yaşamının merkezine oturduğunu, Lenin’in eşi ve mücadele arkadaşı Krupskaya anılarında şöyle tasvir ediyordu: “Yaşadığımız ev bir avluya bakıyordu, orada bile, geceleyin pencereyi açarsanız hararetli bir tartışma dinleyebilirdiniz. Orda oturan bir asker hiç dinleyicisiz kalmazdı, genellikle yan evlerdeki aşçı ve hizmetçiler, genç insanlar gelirdi. Sabah 05:00’de bile aynı sokak köşesinde politika konuşulurdu. Petrograd’ın beyaz geceleri aklıma hep bu gece boyu süren politik tartışmalarla birlikte gelir.” Politikanın dışında olmak, ilgisiz, bilgisiz ve kayıtsız kalmak, kendi küçük dünyasına hapsolmak, örgütsüz yaşamak emekçiler için mümkün değildir artık.
Amerikalı gazeteci John Reed yüz binlerce broşür basılıp cephelerde, köylerde, fabrikalarda, sokaklarda emekçilere ulaştırıldığına dair tanıklığını aktarır. O günlerden şöyle bahseder; “Rusya her okunacak şeyi kızgın toprağın suyu emmesi gibi emiyor, bir türlü doymuyordu. Dağıtılan bu şeyler masal, yalan yanlış tarih, halk için din ya da insanları yozlaştıran ucuz cinsten romanlar değildi. Bunlar toplumsal, ekonomik kuramlar üzerine, felsefe üzerine yazılmış kitaplardı. Tolstoy’un, Gogol’ün ve Gorki’nin eserleriydi...”
İşçi ve emekçilerin ihtiyaçları karınlarını doyurmak, yeni elbiseler giymek, sıcak bir damın altına başını sokmak gibi temel ihtiyaçlarla sınırlı değildi artık. Evet, bunlar çok önemliydi ama onlar sadece bedenlerini değil ruhlarını da beslemek istiyorlardı. Emekçilerin yaşama bakışındaki bu köklü değişim, mücadele saflarına katılan bir askerin şu sözlerinde açığa çıkıyordu mesela: “İnsanlar yalnız ekmekle yaşamaz.” İnsan yaşamı sanattan edebiyata, bilimden felsefeye; insan medeniyetinin bir dizi unsurundan beslenir. Devrim, sadece ekmekle yaşanmayacağını ezilenlerin bilincine çıkartmış, onların önünde yepyeni ufuklar açmıştı. İşçilerin düşünce dünyaları alabildiğine genişliyordu. Sanat, bilim, felsefe ve politika artık egemen sınıfların tekelinde değildi.
İşçilerin politikleşmesi egemenleri kudurtuyordu. Burjuvalar işçilerin politika tartışmasına ateş püskürüyordu. Çünkü politika konuşan işçiler savaş değil barış istiyor, sömürünün bitmesi için mücadele ediyorlardı. Burjuvalardan birisi şöyle diyordu: “Bu korkunç savaşın göbeğinde, ülke büyük bir tartışma derneğine, büyük bir festivale dönüyor.” Fakat emekçilerin onların sözlerine kulak asacakları yoktu; öğrenmeye, kavramaya, değişmeye ve dönüştürmeye bu denli susamışlık tarihte görülmüş değildi.
UİD-DER’li işçilerden mesajlar: Sömürüsüz dünyanın yolunu gösterenlere selam olsun!
“Bir Rüyamız Var!” All power to the people! (Bütün iktidar halka!”) ABD’de George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolarda New York sokakları bu sloganla inlemişti. Tarihsel değişimin sancıları içerisinde kıvranan tüm dünya, kapitalizmin kalesindeki bu tarihsel görüntülere şahit oldu. Dünyayı sarsan Ekim Devrimi’ni zafere taşıyan “Bütün İktidar Sovyetlere!” sloganı bir asır sonra Amerikalı emekçileri harekete geçiren bir çağrıya dönüştü. Dünyanın muktedirleri sosyalizmin, uğursuz bir hatıra, evlerden ırak tehlikeli bir fikir olarak hatırlanmasını istediler. Oysa sosyalizm düşü, karanlığın köründe uyanıp fabrikaya koşturan yüzlerin gözündeki uyku hasretinde, okyanusun ortasında ölüm yeleği giyen göçmenlerin barışa duydukları özlemde, işsizliğe ve açlığa mahkûm edilen milyonların iş ve aş umudunda, katledilen kadınların inadına yaşama ve yaratma sevgisinde büyüdükçe büyüdü. İnsanlığın ortak düşünü gerçekleştirmek üzere yola çıkan Ekim Devrimi’nin büyük yolcuları, yolun nasıl yürüneceğini gösterdiler. Aradan 103 sene geçti, dünya işçi sınıfının zaferlerle ve yenilgilerle dolu defteri kabardı, geleceğe dair rüyaları değişmedi. Aradan 103 sene geçti, yolu aydınlatan ışık parlaklığını yitirmedi. Dün ışığı yakanlara, bugün yola ışık tutanlara selam olsun!
Londra’dan bir İşçi Dayanışması okuru
Sovyetler mi burjuva hükümeti mi?
Ve işçi sınıfı iktidarı ele alıyor