Buradasınız
Gel Haberi 2020’den Verelim: Amerikan Rüyası Değil Amerikan Kâbusu!
2 Ocak 2021 - 17:00
Gençler, işçiler “Amerikan rüyası bizim kâbusumuzdur” diyorlar. Fotoğrafta soldaki kadının elindeki dövizde şöyle yazıyor: “Ben Amerikan rüyası görmüyorum, bütün gördüğüm Amerikan kâbusu!” “Amerikan Rüyası”nın nasıl bir kâbus olduğu 2008 krizinin ardından iyice açığa çıkmış, milyonlarca insan meydanlara dökülmüştü. Krizin sonuçları artan iş yükü, işsizlik, yoksulluk, açlık ve umutsuzluktu. Emekçiler işlerini, evlerini, arabalarını kaybetmişti ama zenginler daha da zenginleşmişti. 2020’de krizle birleşen salgın sürecinde durum farklı olmadı, hemen yukarıdaki capste yer alan verilere bir daha bakalım.
Bugün ABD’de üç milyarder, Jeff Bezos, Bill Gates ve Warren Buffet’ın serveti, ülke nüfusunun yarısının toplam zenginliğine eşit! Üstelik koronavirüs salgını sürecinde 20 milyon kişi işten atılırken, yüz binlerce küçük işletme kapanırken, bu üç milyarderin serveti yüzlerce milyar dolar arttı. Artmaya da devam ediyor. ABD’de son 30 yılda en zengin %1’lik kesimin zenginliği 275 kat arttı. En zengin 400 kişi nüfusun en yoksul %60’ının toplam varlığından daha büyük bir zenginliğe sahip hale geldi. Koronavirüs salgını nedeniyle bu eşitsizlik daha da derinleşti. Bu milyarderlerden biri olan Amazon şirketinin sahibi Jeff Bezos’un serveti 188,3 milyar doları geçti. Bezos, asgari ücretli bir Amerikan işçisinin bir saatte kazandığı paranın 1 milyon 300 bin katından daha fazla para kazanıyor! İşte tüm bunların bir sonucu olarak şu fotoğraftaki gibi gıda kuyrukları giderek daha kalabalık hale geliyor. Son bir senede ABD’de açlık çeken insanların sayısı 35 milyondan 50 milyona yükseldi.
Dünyanın en güçlü, en zengin ülkesi ABD’de, her yıl bütçeden silaha ve savaşa trilyon dolarlar ayrılıyor. Fakat sağlık, eğitim, ulaşım, çevrenin korunması gibi temel ihtiyaçlar için ayrılan bütçe devede kulak kalıyor. Kaliforniya’yı alevlerin esir alması ve bu alevlerin haftalarca söndürülememesi de bunu göstermiyor mu? Kapitalizm insana ve doğaya düşman bir sistemdir. Kaliforniya’da yangınların etkisiyle korkunç boyutlara ulaşan ve nefes almayı neredeyse imkânsızlaştıran hava kirliliği İngilizcede duman ve sis kelimelerinin birleşmesiyle türetilen “smog” sözcüğüyle ifade ediliyor. Belki de bu sözcük Amerika’daki siyasi ve toplumsal atmosferi tanımlamak için de en uygun sözcük. Dünyasına “smog” çöken, boğazına polis dizi dayanan, kursağındaki lokmaya göz dikilen Amerikan işçi sınıfı gerçek manada nefes alamıyor! İşte bu nedenle “Adalet Yoksa Barış da Yok” çığlığının Amerika’dan yükselerek dünyaya yayılması tesadüf değildir.
ABD hiçbir zaman rüyalar ülkesi olmadı. En başından itibaren ABD, tam anlamıyla bir sömürü, eşitsizlik ve çelişkiler ülkesiydi. Milyonların köle olarak zincire vurulduğu bir ülke nasıl rüyalar ülkesi olur? Ezilen ve sömürülenler, durmaksızın isyan edip ayağa kalkmışlardır ABD’de ve son yıllarda gördüğümüz gibi, bu isyan geleneği yitip gitmemiştir.
1867 yılında dört çocuğunu ve eşini humma salgınında kaybetmiştir Jones Ana. 1871’deki Kaliforniya yangınında ise evini, dostlarını, çalıştığı terzi dükkânını... Salgın da yangın da sadece yoksulları vurmuştur, zenginler kaçmanın, kurtulmanın bir yolunu yine bulmuştur. Bu felâketlerden ve yaşadığı acılardan sonra Jones Ana işçi sınıfının içinde bulunduğu derin sefaleti, bu sefaletin nedenini, patronlar sınıfının zalimliğini daha iyi görmüştür. Ve çok iyi kavramıştır mücadele etmeden hiç bir şeyin değişmeyeceğini. Onun için nerede bir grev olsa Jones Ana oradadır. Bu fotoğrafta Jones Ana çocukların ayakkabılarını giydirip özenle hazırlıyor. Az sonra uzun bir yürüyüşe çıkacaklar. Çocuk işçiliğin yasaklanması için ellerine pankartlarını ve dövizlerini alıp meydanlara inecekler. Haftalarca Amerika’yı bir boydan bir boya yürüyüp çocuklar için ağır çalışmanın kaldırılmasını isteyecekler. Okul ve oyuncak isteyecekler. Ve seslerini duyurmayı başarıp kazanacaklar da! Zaten başında Jones Ana’nın olduğu hangi mücadele kaybedilmiş ki?
Jones Ana gibi insanlar unutulmazlar, işçi sınıfının hafızasında, kalbinde ve mücadelesinde yaşarlar. Jones Ana’nın Ruhu şarkısı da bunu anlatmıyor mu zaten? Gelin Andy Irvine’den dinleyelim sınıfımızın Jones Anasını…
UİD-DER’li İşçilerden Yeni Yıl Mesajları
İşçi sınıfı için her açıdan zor bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2020 yılı biz emekçi kadınlar için çok daha zor oldu. Artan pahalılık, en çok biz kadınları vuran işsizlik, pandemi bahanesiyle eve kapanan çocuklar ve yaşlıların bakımı, çocukların eğitim sorunu, ailenin sağlık sorunu ve daha onlarca sorun sıkıntı... Emekçi kadınlar bütün bunlarla mücadele etti ama aynı zamanda binlercesi de yaşamı bu denli çekilmez hale getirenlere karşı mücadele etti. İşçi Dayanışması gazetesinin 149. sayısında şunlar yazıyordu “…tarih ilerledi, kadınlar mücadele etti, geleneksel-kültürel kalıpları kırıp geçti. ‘Biz de varız’ diyerek toplumsal yaşamın her alanında yer almaya başladı. ‘Eşitlik istiyoruz’ diyerek haklarını ve özgürlük alanlarını genişletti. Yasaların değişmesini, genel olarak demokratik hakların ilerlemesini, varlıklarıyla toplumsal yaşamın her alanında tablonun farklılaşmasını sağladı.” Bugün de kadınlar alanlarda mücadelede. 2020’de de bütün engellemelere rağmen emekçi kadınlar yine grevlerde, direnişlerde, sokak eylemlerinde hem sayılarıyla hem de coşkularıyla var oldular. Tam da bunun için 2021 yılı ve gelecek yıllar için biz umutluyuz. Çünkü mücadele eden işçileri, emekçi kadınları görüyoruz. Evet, yağın kilosu 70 lira olmuş, evet, işsiz sayısı 10 milyonu bulmuş, çocuklarımıza yeterli eğitim şartlarını sağlayamıyoruz, kadınlar öldürülüyor… Ama biz yine de umutluyuz. Çünkü hem gerçekleri görüyoruz hem de değiştirmek için hareket ediyoruz. Bugün adımlarımız küçük, önümüzde çok engel var, dağlar, tepeler, nehirler aşıyoruz. Denizlere ulaşacağımız günler için 2021 yılını da umutla karşılıyoruz.
Yeni bir mücadele yılımız daha kutlu olsun.
Ankara’dan emekçi kadınlar