Buradasınız
İnsanlık Barışa Hasret, Barış İşçi Sınıfının Mücadelesiyle Gelecek
3 Ocak 2021 - 00:30
Kapitalist düzenin sömürücü efendileri, kendi çıkarları için dünyamızı kana bulamaya devam ediyorlar. Ortadoğu’da yoğunlaşan ama tüm dünyayı derinden etkileyen Üçüncü Dünya Savaşı, şimdiye kadar milyonlarca insanı evinden ve yurdundan etti. Kentler ve yerleşim alanları yakılıp yıkıldı, yüz binlerce insan katledildi. Savaşın yarattığı ölüm, acı ve gözyaşı dinmiyor, sürüyor. Afganistan’dan Suriye’ye yüz binlerce insan; işsizlik, yoksulluk ve savaştan dolayı gelişmiş ülkelere doğru göç yollarına düşüyor. Ve ne yazık ki umuda yolculuklarda her sene binlerce insan yitip gidiyor.
Savaş durup dururken çıkmaz, savaşı başlatan işçiler-emekçiler de değildir. Savaşı başlatan egemenlerdir. Oysa savaş işçileri ve yoksulları vurur. Savaşın kazananı patronlar, kaybedeni işçilerdir. Savaş halkları birbirine düşman eder; savaş insanları insanlıktan çıkartır. Tarih buna tanıktır. Birinci Dünya Savaşında 18 milyon, İkinci Dünya Savaşında ise tam 70 milyon insan yaşamını kaybetti. Ne uğruna? Kapitalist efendiler egemenlik kavgasına tutuştuğu için! Egemenler, milliyetçiliği kışkırtır ve toplumu histerik bir ruh haline sürükler. Düşünceleri çarpıtılmış, düşünme yetisi elinden alınmış insanlardan yanı başındaki kardeşini boğazlaması istenir. Erich Maria Remarque, Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok romanında, bir Alman askerinin gözünden bu durumu işler. Bir Fransız askerini öldürmek zorunda kalan Alman askeri, büyük bir şok yaşayacak ve pişman olacaktır. Bir çukurda baş başa kaldığı askere şöyle seslenir:
Savaş emekçiler için korkunç bir yıkımdır ve işçi sınıfı saflarında yer almış nice aydın bunu değişik biçimlerde dile getirmiştir. Bugün çeşit çeşit dil konuşuluyor yeryüzünde ancak insanlığın acılarının, kederlerinin, hasretlerinin dili ortaktır. En çok da analarımız hisseder bunu. Alınlarındaki çizgilerin derinliği biraz da bundandır. Savaşlar, göç yolları, yitip giden evlatlar… Yeter değil mi bunca kan, bunca gözyaşı? Toprak bile susuzluğunu gidermişken niye bitmez bu acılar? Neden hala yüzü gülmez insanlığın? Neden od olur da yanar yürekleri anaların?
Navrus Genceli’nin şiirinden Ali Ekber Tagiyev’in bestelediği “Sulh Mahnısı” var sırada… “Ana Galbi” ya da “Ana Öğüdü” diye de bilinir. “Barışa yakarış” şiiridir Sulh Mahnısı”... Aynı ananın evlatlarını birbirine kırdıranlara karşı birleşelim. İnsanlığın yüz karalarına karşı analarımızın öğüdüne kulak verelim. Dünyanın tüm emekçi analarının yüreklerindeki acılar nasıl birse, hasretler nasıl birse, işçi evlatlarının da öyle bir olacağı günlere özlemle hep birlikte söyleyelim. “Sulha gelin ey insanlar, yoksa dünya mahvolur!”
Sarayın Durumu
Kim ister savaşı, kim besler, hep paralılar.
Ali kıran baş kesen kim, hep paralılar.
Şan, şeref, namus kimde, hep paralılarda.
Hep paralılardır borusunu öttüren,
hep onlardır paşa, bey, ağa.
Neylersiniz, kötülere para gerekli.
Parası olandır erdemli kişi.
Parası olana herkes kul köle.
Alır her istediğini parası olan.
Parası olan adam herkesten üstün.
Bütün kötülüklerin paradır kökü.
Alındı haklarımız parayla elimizden.
Paradır boynumuza boyunduruğu geçiren.
Para yüzünden harcanmışız pisipisine.
Jean de L’Espine du Pont-Alletz (1500’lerde yazılmıştır, kısaltılmıştır)
Farklı halklardan işçiler, emekçiler neden birbirini öldürsün? Paylaşamadıkları nedir? Hiçbir şey! Paylaşacak şeyleri olanlar sömürücü egemenlerdir, bizden çaldıklarını paylaşamaz ve savaş çıkartırlar. Gelin bu konuda çok çarpıcı tarihsel bir olaya birlikte bakalım.
“Eğer bunları hatırlasaydık bir daha savaş olmazdı.” “Bu savaştan sonra bir başka savaş olmamalı!” “Savaşa paydos!” “Evet! Yeter artık!” “Biz yaşamak için dünyaya geldik, böyle gebermek için değil.” “Biz hayvan değiliz, bu dünyaya birbirimize saldırıp boğazlamak için gelmedik.” “Yaşamak!” “Biz… Sen… Ben… Hepimiz…” Bu sözler Birinci Dünya Savaşının ateşleri içindeki yorgun, umutsuz ve öfkeli askerlere ait. Bu askerleri birbirlerine hayvan gibi saldırıp boğazlamak için savaşa sürenler balolarda, davetlerde ziyafet çekip şarap içip dans etmektedir 1914 yılının Noel gecesinde. Karla kaplı siperler ve genç erkek ölüleri, bomba ve kurşun sesleri onlara yıldızlar kadar uzaktır.
Cephedeyse, birbirlerine sadece yüz-iki yüz metre uzaklıktadır siperler. O gece siperlerde sevdiklerine, yuvalarına, insan gibi yaşamaya duydukları özlemle sessizliğe gömülmüştür gencecik İskoç, Alman ve Fransız askerler. O gece aydınlatma fişeklerinin gürültüsü dışında gürültü yoktur. O gece usanmıştır askerler boğazlaşmaktan. O sessizlikte geride bıraktıkları ne varsa şimdi onun özlemiyle kavrulmaktadır genç yürekler. Sonra bir ses duyulur İskoçların siperinde “peder, bize bir şarkı çalsana!” Ve peder başlar gaydasını çalmaya. Öyle güzeldir ki bu ses, öyle hayata özgü, öyle insana ait, kayıtsız kalamaz bu sese Alman askerler ve şarkılarıyla karşılık verirler… Müzik özlemle dolu yorgun yüzleri aydınlatır. Umutsuz asker yüzleri ışıldayan insan yüzleri haline gelir. İnsan yüzleri… Önce İskoçlar, sonra Almanlar ve sonra Fransızlar çıkar siperlerinden. Onlar artık asker değil, yine insandır. Kardeşleşmenin mutluluğunu yaşarlar. Birlikte ilahiler okurlar, dua ederler.
Christian Carion’un yönettiği, orijinal ismiyle Joyeux Noël yani “Mutlu Noeller”, Türkçeye çevrildiği ismiyle Ateşkes filmi işte o geceyi anlatır. Bugüne kadar yapılmış en güzel, en anlamlı filmlerden biri olan Ateşkes’ten kısa bir kesit izleyelim…
Savaş egemenlerin çıkarınadır, emekçilere lazım olan barıştır. Bizim için barış sömürüsüz bir dünyadır, eşitliktir, çocukların gülmesidir, kardeşliktir. Sonra barış kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayrımının son bulmasıdır, şiddetin ve savaşın tarihe gömülmesidir barış! Şimdi Ege’nın karşı kıyısından Yannis Ritsos’a kulak verelim: Barış!
Yıkılsın sömürü düzeni kapitalizm, yere batsın insanı kul köle eden bu düzen, bitsin kulluk, bitsin kölelik, tüm dünya halkları barış türküsüne dursun, barış güvercinleri uçsun:
Ve bu geceyi sınıfımızın çocuklarına bırakarak bitiriyoruz:
Parklarda, bahçelerde, okul koridorlarında yaşıtlarıyla koşup oyun oynamaya hasret kalan 6 yaşındaki bir kızımız yeni yıl için dileğini bir dörtlükle dile getiriyor:
UİD-DER’le yepyeni bir dünya kuracağız
İçinde rahatlık, özgürlük olan
Çocukların oyuna doyduğu bir dünya
Çocuklar gelin UİD-DER’le koşalım aydınlığa
Bağcılar’dan bir işçi çocuğu