Buradasınız
İkinci Bir Emre Kadar “Yoksul Olmak” Yasaklanmıştır!
3 Ocak 2021 - 17:10
Uzun süre Türkiye ekonomisinin uçtuğunu iddia eden siyasi iktidar, şimdi açık açık “acı reçete”den söz ediyor. Fakat ekonomik kriz olmadığı ve her şeyin iyiye gittiği yalanını sürdürmek artık imkânsız hale geldi, çanak çömlek patladı. Hiç çekinmeden toplumu aptal yerine koyan konuşmalar yapan Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak istifa etmek zorunda kaldı. Ancak iktidarın emekçileri aldatma, oyalama, sindirme ve bu şekilde ömrünü uzatma stratejisinde hiçbir değişiklik olmadı. İktidar, ekonomik verileri çarpıtmaya, gerçek işsizlik ve enflasyon rakamlarını gizlemeye, dış siyasal gerilimleri kışkırtıp gündemi işgal etmeye, “müjde” haberleriyle algı operasyonları yürütmeye devam ediyor.
Türkiye işçi sınıfının özellikle son iki yılda yaşadığı yoksullaşma tartışılmazdır. Ardı ardına gelen krizlerden dolayı lira uçurumdan düşercesine değersizleşmiş, fiyatlar ve enflasyon yükselmiş, reel ücretler ve alım gücümüz düşmüştür. Yoksulluk skalasının üst sıralarından altlara doğru kitlesel bir kayış yaşanıyor. Her geçen gün daha fazla emekçi, mutlak yoksulluk basamağına itiliyor.
Bir zamanlar Fransız kraliçesi Marie Antoinette yoksuların “ekmek bulamıyoruz feryadına şöyle cevap vermişti: “Ekmek yoksa pasta yesinler.” Şımarık kraliçenin bu ruh hali ve tutumu, 2020’de iktidarın sözcülerinde can buluyor: Ekmek yoksa keyif çayı için! “Milletin midesine ekmek giriyorsa aç değildir.” Yoksulluk Türkiye için sorun olmaktan kalktı! “Müminin görevi yoklukta sabretmektir.” Saraylarda ve köşklerde yaşayan, devlet kaynaklarını har vurup harman savuranlar, yoksulluğumuzu inkâr ediyor, hatta yaşadığımız yoksulluk çukurunu yeşil vadi olarak düşünmemizi istiyorlar. Belli ki yüksek iktidar katlarından bakınca uzaktaki emekçi yoksulluğu çöl değil yeşillik olarak görünüyor.
Hele Bir Düşün ki Gözümün Nuru
Hele bir düşün ki gözümün nuru
Bu kadar parayı sana kim verdi
Bazı fukaraya bulma kusuru
Mesti kundurayı sana kim verdi
Anadan doğunca kürkün var mıydı
Üryan gelmedin mi börkün var mıydı
Torba torba mecidiyen var mıydı
Tükenmez parayı sana kim verdi
Kuş tüyü döşekte yattın uzandın
Haftada bir çeşit geydin özendin
Aferin aklına sen mi kazandın
Şu tompu tarlayı sana kim verdi
Dinle Ruhsati’yi ne diyom sana
İyi bir öğüttür sanma ki çene
Çalışmayla verse verirdi bana
Bu köşkü sarayı sana kim verdi
Ruhsatî
Tuhaf bir zamanı yaşıyoruz. İktidar sözcüleri pervasız bir şekilde konuşup yoksulluğu inkâr ederken, ne yazık ki Türkiye’de garip bir şekilde insanlar kendilerine yoksul demeyi ayıp ve aşağılanma olarak görebiliyorlar. Üstelik insanlarımız ellerine iş ve aş yazarak intihar ederken oluyor bunlar. Oysa yoksul olmak ayıp değil ve yoksulluğumuzun nedeni de biz değiliz. Ayrıca yoksul olmak demek, kuru ekmeğe muhtaç olmak ya da çul serip üzerine oturmak değildir. Yoksulluk değişmez değildir, yoksulluk bizim kaderimiz değildir. İşçi sınıfı örgütlenip bu sömürü düzenine dur dediği gün her şey değişir!
Türk müziğini batılı formda yorumlamaya çalışan, siyasetten uzak, genç bir şarkıcıydı Cem Karaca. İşçi sınıfının 1970’lerle birlikte doruğa ulaşan mücadelesinden o da etkilendi. Yüzünü emekçilere döndü ve işçi sınıfının mücadelesinin yörüngesine girdi. İşçi ve emekçileri dün olduğu gibi bugün de sefalet çukuruna itiyorlar. “Firavunlar” diyor Karaca, onların bile bu kadar gaddar olmadığını söylüyor. “Bu devran böyledir” diyen günümüz Firavunlarına; “sabredin, şükredin, boyun eğin” diyen tuzu kurulara cevabı Karaca’yla birlikte verelim; “Ben Onurlu İnsanım Boyun Eğemem”.
UİD-DER’li İşçilerden Yeni Yıl Mesajları
Günün en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır. En karanlık anlarda bile umuda ihtiyacımız var. Umudu korumaya, yaşatmaya, büyütmeye, paylaşmaya. Çünkü her karanlığın ardından aydınlık gelir, her gecenin ardından güneş doğar. Acılarımız bile gün gelir, emekle sevince dönüşür.
Acı ve sevinç
Birbirinin ikiz kardeşi
İkisiyle de yaşamayı öğrenmeliyiz.
Hüner
Acılı günlerde bile
Umudu yitirmemek geleceğe
Bereketli yağmurlara dönüştürmek
Kara bulutları.
Şimdi kara bulutlar uçuyor üzerimizde, baskılar, yasaklar artıyor. Her geçen gün yaşam koşulları zorlaşıyor. Fakat tarih ana, her şeyin dayanılmaz boyutlara ulaştığı anlarda ezilenlerin “yeter!” diyerek nasıl defalarca ayağa kalktığını bizlere gösteriyor. Sıranın bize gelişi yakındır. Yakındır dünyanın her bucağında “yeter!” haykırışlarını duymamız. Bu inancı, bu umudu bizlere veren, yaşatan, büyüten yalnızca örgütlülüktür. İşçi sınıfı ancak örgütlü olursa karanlıkları yırtıp aydınlığa ulaşacak. Bu yılın bütün deneyimlerini cebimize koyup, yeni yıla, yeni derslere, yeni deneyimlere UİD-DER’le kucak dolusu merhaba!
Gebze’den metal işçisi bir kadın
Her Şeye Rağmen Direniş/1