“Özel Sömürü Kurumları”
Mersin’den bir grup eğitim emekçisi

Okulların kapanma zamanı yaklaştı. Özel eğitim kurumlarında çalışan emekçilerin kaygıları bu günlerde bir kat daha arttı. Bizler özel eğitim kurumu emekçileri olarak, yaşadığımız ortak sorunları sınıf kardeşlerimizle paylaşmak istedik.
Diğer birçok işkolunda olduğu gibi, öğretmenlik mesleği de 12 Eylül sonrasından başlayarak özellikle de AKP iktidarı döneminde iyice itibarsızlaştırıldı. Özlük haklarının içi boşaltıldı, çalışma koşulları ağırlaştırıldı ve maaşlar her geçen gün düştü. Kapitalist sistemde eğitim kurumları yalnız öğrencileri değil öğretmenleri de yarış atına dönüştürmüş durumda. Öğretmenler kendi içinde “kadrolu, sözleşmeli, ücretli, uzman” vs. gibi ayrımlarla ayrıştırılmış, çalışma koşullarının ve ücretlerin bu ayrıştırmaya göre belirlendiği bir sistem oluşturulmuştur. Hal böyleyken, tamamen kâr ve sömürü üzerine kurulmuş özel eğitim kurumlarının patronları emekçi öğretmenlere neler yapmaz?
Özel eğitim kurumlarının sayısının artması rekabeti kızıştırmış durumda. Önceleri devlete göre tercih edilen özel eğitim kurumları şimdi “devlete kapağı atana kadar mecbur kalınan çalışma alanı” oldu. Ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen büyük çoğunluğu özel sektörde, düşük ücretlere uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kalıyor. Bu eğitim kurumlarının sahiplerinin lehine, öğretmenin ağır biçimde sömürülmesine hizmet eden sözleşmeler dayatılıyor. Çalışabilmek için bu sözleşmeyi imzalamak zorunda kalan öğretmen, yıl boyu yaşayacağı zorlukları, uzun çalışma saatlerini, ücretsiz mesaileri, angaryayı, mobbingi vs. baştan kabul etmiş sayılıyor. Üstelik özel okullar ve kurs merkezleri, öğretmenlere asgari ücretin bile altında maaş ödüyor. 9-10 ay arası yapılan sözleşmeler asgari ücretin biraz üzerinde bir maaşa yapılıyor ve öğretmene diğer aylar için ücret ödenmiyor. Böyle olunca da ödedikleri ücret yıllık hesaba vurulduğunda asgari ücretin altına düşüyor. Sözleşme boyunca yapılması gereken sigorta, çeşitli bahanelerle sürekli kesintiye uğruyor ve bizler yılda 7-8 ay sigortalı çalışmış görünüyoruz. Sözleşmeler her sene sonunda feshedilip bir sonraki yıl tekrar yapıldığı için kıdem tazminatı diye bir şeyden söz etmek mümkün değil. Bu şartları kabul etmeyen, itiraz edenler de kurucu/patronlar tarafından hep aynı şekilde tehdit ediliyor: “Bir sürü işsiz öğretmen var, bu paraya çalışacak başka birini buluruz.”
Patronlar özellikle yeni mezun, genç işsiz öğretmenleri seçiyor ki deneyimi olmadığı gerekçesiyle karın tokluğuna çalıştırıp istedikleri kadar angaryayı yükleyebilsinler. Hatta bazı kurumlar, asgari ücretin çok altında çalıştırdıkları öğretmenlerin ücretini bile ödememektedir. Bu sebepten sene ortasında öğretmenin işi bırakma ihtimaline karşı, öğretmene boş senet imzalatıyorlar.
Kurucu/patronların gözünde, kurumda çalışan öğretmenlerin hasta olmaya bile hakkı yok! Çünkü öğretmen hasta olursa dersler aksar, veli/müşteri şikâyet eder, memnun kalmaz ve tabi ki patron kâr elde edemez. Öğretmenlere sık sık izin veya rapor almamaları konusunda uyarılar yapılıyor. Ayda en az bir kez düzenlenen toplantılarda sürekli olarak performans yetersizliğinden, motivasyon düşüklüğünden söz ediliyor, öğretmenleri aşağılayarak psikolojik baskı yapılıyor. Hatta öyle ki bu durum önümüzdeki yıl patronun sizinle çalışıp çalışmayacağını bile belirliyor.
Ücretli öğretmenliği oldukça kârlı bulan devlet, yüz binlerce öğretmenin atamasını yapmadığı gibi özel eğitim kurumlarında çalışmak zorunda kalan öğretmenlerin haklarının gasp edilmesine de göz yummaktadır. Düşük ücretler, uzayan iş saatleri, özlük haklarının yok sayılması bütün işçilerin ortak sorunlarıdır. Her geçen gün büyüyen bu sorunların, yaşadığımız ekonomik krizle daha da katmerli hale geleceği kesindir. Bizler eğitim emekçileri olarak birlik olup haklarımıza sahip çıkmalıyız. Patronların saldırılarına karşı durmanın ve bu koşulları değiştirmenin tek yolu örgütlenmek ve mücadele etmektir.
Son Eklenenler
- Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan, üreten, hizmet sağlayan, zenginlikleri var eden biz değil miyiz? Aynı sorunlarla boğuşan biz değil miyiz? Çürümeden, yozlaşmadan kurtulmak, nefes almak isteyen biz değil miyiz? Birbirimize ihtiyaç duyan biz...
- KESK, Ağustos ayının ilk haftasında alternatif TİS masası kurarak 2026-2027 Toplu Sözleşmesinde kamu emekçilerinin taleplerini duyurdu. İktidarın ilk zam teklifini açıkladığı gün Çalışma Bakanlığı önünde açıklama yaparak teklifi protesto etti. 13...
- İsrail devleti Filistin halkına yönelik saldırılarını her geçen gün arttırıyor. Filistin halkı yalnızca bombalarla, kurşunlarla değil abluka nedeniyle açlıkla da mücadele ediyor. Bölgede gıdaya erişim neredeyse imkânsız hale geldi. Ancak İsrail...
- Sırbistan’da geçtiğimiz yıl Kasım ayında Novi Sad şehrindeki bir tren istasyonunda meydana gelen çökme sonucu 16 kişi hayatını kaybetmişti. Yolsuzluk ve ihmalin yol açtığı bu felaketin üzerinden 9 ay geçti, ancak öğrenciler ve işçilerin öfkesi...
- Geçtiğimiz ay Emekçi Kadın köşemizde, 1840’lı yıllarda Ignaz Semmelweis adlı genç bir doktorun annelerin hayatını kurtaran mücadelesine yer vermiştik. Zorluklara, engellere, baskılara rağmen doğru bildiği yolda yürüyerek kadınların ve bebeklerin...
- Bundan 1162 yıl önce, 863’te köleler Abbasi İmparatorluğuna isyan ettiler ve bataklığın ortasında bir şehir kurdular. Bu şehrin adı El-Muhtare idi, yani “Özgürlük Kenti”… Bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin Basra Körfezine dökülmeden önce...
- 4 milyon kamu emekçisini ve 2,5 milyon emekliyi kapsayan toplu sözleşme sürecinde iktidarın ilk zam teklifi 2026 yılının ilk 6 ayı için yüzde 10, ikinci 6 ayı için yüzde 6; 2027’nin ilk 6 ayı için yüzde 4, ikinci 6 ayı için yüzde 4 olmuştu. İkinci...
- Kamu emekçilerinin 2026–27 yıllarını kapsayacak toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı. Yaklaşık 6 milyon kamu emekçisi var ve aileleri ile birlikte düşünüldüğünde 20 milyon insanı ilgilendiren bir süreç başladı. Kamu işvereni yani devlet, 2026’nın...
- İşçi Dayanışması’nın sayfalarında dünyadan işçi mücadelelerine, yüz milyonlarca işçinin katıldığı grevlere, farklı millet ve inançlardan yüz binlerce emekçinin bir araya geldiği Filistin’le dayanışma eylemlerine, ülkeden ülkeye yayılan emekçi...
- 17 Ağustos 1999 gecesi Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden biri yaşandı. Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce’yi sarsan 7,4 büyüklüğündeki depremde 50 binden fazla insan hayatını kaybetti, çok daha fazlası yaralandı. Yüzbinlerce...
- Mersin’in Tarsus ilçesi 1. Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren PMS Tıbbi Cihazlar fabrikasında 12 işçi, sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldı. Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS), 16 Ağustosta fabrika önünde basın açıklaması...
- Sakarya Hendek’te bulunan, Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu Koç Holding’in şirketlerinden Türk Traktör’ün tedarikçisi olan SAG Hidrolik fabrikasında bir işçinin işten çıkarılması sonrası 12 Ağustosta direniş başladı. TEKSİF Sendikasına...
- İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırıları ve açlık politikası tarifsiz acılar yaşatmaya devam ediyor. Siyonist rejim, iki milyon Filistinlinin bölgeden sürülmesi anlamına gelecek olan Gazze’yi tam işgal planıyla saldırılarını tırmandırıyor....