Binalar Büyüdükçe Sağlığımız Kayboluyor!
Pendik’ten bir sağlık emekçisi
Birkaç gün önce bir şehir hastanesine gittik. İki arkadaş, tıpkı havaalanı bekleme salonu gibi bir yerde, ışıltılar altında ama doktordan hem ruhen hem bedenen uzakta, ismimizin monitörde çıkmasını bekledik. Ağrı içinde kıvranan arkadaşımı daha acil kapısından girince bir kenara bırakıp danışmaya koşturdum. Sıramız gelip içeri girdiğimizde muayene odasının kocaman olduğunu ama tek bir penceresinin bile olmadığını fark ettim. Küçük bir masada üstelik dört tarafı kapalı bir odada beyaz önlüğü ile kuş misali bir doktor derdimizi dinledi. Sıra tahlil vermeye geldiğinde ağrılar içinde kıvranan insan için dolana dolana bitmeyen dere tepe düz bir yol gittik. Ama dört bir tarafımız ışıklar, parlak parkeler, yeni mobilyalarla çevrili idi. Nihayet tahlil kayıt bölümüne gelince şaşakaldık. Değişmeyen gerçeklerimiz vardı. Danışmada kimse yoktu. Zaten bir kişi çalışıyormuş, o da namaza gitmiş. En nihayet kan alma odasına geldiğimizde daha bir şaşakaldık. Sağlıkçıların korona salgını nedeniyle hayatını kaybettiği günlerde üç genç sağlık emekçisi küçücük, yine penceresi olmayan bir odada kan almaya çalışıyorlardı. İşte bu koşullar altında o kocaman binaların içinde kaybolan sağlık emekçilerine bu şatafattan düşe düşe bir kuytuda çalışmak düşmüştü. Akşama kadar şaşıra şaşıra o yokluktan ötekine, aylar sonraya verilen randevulara takılarak dolandık durduk, günü derdimize derman bulamadan bitirdik.
İşin özü dostlar, iktidar yere göğe sığdıramasa da şehir hastanelerinin kuruluş amacı nitelikli sağlık hizmeti vermek falan değil. Şehir hastaneleri, nüfusu 90 milyona dayanmış bir ülkenin emekçilerinin ihtiyacı olan sağlık hizmetlerini vermek için hem yeterli değildir hem de uygun değildir. Dışarıdan bakıldığında içinde her tür teknik ve tıbbi olanak varmış gibi gözükse de bu doğru değildir. Binaların şatafatı ve büyüklüğü arttıkça hastalanan emekçilerin mağduriyeti de büyümektedir. Parlak parkelerin, cicili koltukların arasında kaybolan gariban insanın cefası yönetenlerin hiç umurunda değildir. Kıvranarak girdiğiniz hastanelerin bir ucundan diğer ucuna büyüklüğü arttıkça hastanın çektiği eziyet de artmaktadır. Hele yaşlı emekçiler için durumun vahametini anlatmaya sözler yetmiyor. Üstelik bu görgüsüz bir şatafat ve reklam düşkünlüğüyle inşa edilmiş binaların içinde hastalara gerekli tedavi ve bakımı yapacak yeterlilikte çalışan yok. Oysa amaç insan için, toplum için sağlık hizmeti üretmek olsa ülkenin dört bir yanında hastaların kolaylıkla ulaşabileceği, temel sağlık ihtiyaçlarının parasız karşılandığı, sade, temiz, yeterli çalışanı olan, enfeksiyon riski en aza indirilmiş butik hastane sayılarının arttırılması gerekirdi. Oysa bugün olan tersidir. Bugün tüccar zihniyetiyle sağlık hizmeti satmak için kurulmuş, adına hastane denilmiş çirkin ve büyük binalarımız var. Tıpkı “adalet sarayı” adlı dev binalarda kaybolan adalet gibi, şehir hastaneleri adlı binalarda kayboluyor sağlımız. O “büyük” binaların büyük ve görgüsüzlük abidesi yönetici odaları var. Tıpkı iktidardakilerin sarayları, saltanatları gibi. Balık baştan kokuyor yani.
Şehir hastanelerinde de eziyetin büyüğünü, işin ağırını omuzlayanlar yoksul ve mağdur edilmiş emekçilerdir. Hem sağlık hizmeti veren hem de sağlık bulmak için buralara muhtaç edilen emekçiler aynı sınıfın parçasıdırlar. Muktedirler aynı tokmakla vurmaktalar emekçilerin başına. O nedenle bizler gerçek, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti istemeye, hastalandığımızda başvurabileceğimiz hastanelerin inşaat patronları için değil bizim için uygun sayı ve biçimde yapılabilmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Ha, bir de on binlercesi işsizliğe mahkûm edilmiş sağlık emekçilerinin de sağlık kurumlarına atanmasını, çalışanların çalışma koşullarının iyileştirilmesini de isteyeceğiz. Tabi ki biz istedik diye bunları karşılamaya yanaşmayacaklar. Her seferinde sesimizi biraz daha gür çıkararak ve sayımızı çoğaltarak bu isteklerimizi daha güçlü talep edeceğiz. Biliyoruz ki bugün sahip olduğumuz pek çok hakkın kazanılması hiç kolay olmamış. Yine biliyoruz ki taleplerimizi beraberce haykırmaya başladık mı, gerisi çorap söküğü gibi gelir…
Son Eklenenler
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...